Binyamin -Bibi- Netanyahu

Hacıyatmaz teflon İsrail başbakanı, savaş suçlusu, yolsuzluk suçlusu, varoluşsal tehdit borazancısı, savaş çığırtkanı, işgalci, rüşvetçi, çapkın, artist,

 

Amerikalıların sevmediği yine de desteklediği siyasetçi

Mağdur çapkın artist Netanyahu

Sene 1993. Nispeten genç ve çaylak politikacı Bibi Netanyahu aşırı sağcı Likut partisinin genel başkanlığına seçilmek için tecrübeli rakipleriyle kıyasıya bir mücadele içindeydi. Acımasız çakal rakiplerinden biri çapkın Bibi'nin odasına gizli bir video kamera yerleştirdi ve onun halkla ilişkiler danışmanı Ruth Bar ile cinsel ilişkisini kaydetti. Sonra da Netanyahu'yu başkanlık yarışından çekilmezse kaseti basına vermekle tehdit etti.

Mülkiye'deki sevgili hocam rahmetli Deniz Baykal benzer bir şantaj sonucu şapkasını alıp gitmişti. Eski ABD başkanı Bill Clinton benzer bir olayı örtbas etmek için yalan söylediğinde az kalsın azlediliyordu. Putin'in elinde Trump başkan olmadan önce Moskova'da bir otelde iki seks işçisiyle alışılmadık bir eylem yaparken çekilmiş bir kasetinin olduğu, Trump'ın bu yüzden Putin'e ve Rusya'ya çok sevecen davrandığı söylenir.

Oysa çakal artist Netanyahu mağduru oynadı, olayı tersine çevirdi ve zeytinyağı gibi su üzerine çıktı. Canlı yayında bir kerecik şeytana uyduğunu ve böyle bir günah işlediğini itiraf etti. Eşinden çok özür diledi. Sonra da ona şantaj yapan siyasetçiyi ispiyonladı ve tüm kabahati onun üzerine yıktı. Onun ne haltlar yediğini çok iyi bilen eşi Sara ile mutlu evlilik pozları verdi.

Sonuçta rüzgârı arkasına alan gözü yaşlı mağdur çapkın artist Bibi Likud liderliğine seçildi ve başbakanlık yolu açıldı.

Teflonla kaplı hacıyatmaz

Tam altı kez görev başına getirilen, Hamas'ın çıkardığı ve kendisinin tırmandırdığı savaş sayesinde İsrailli liberallerin ve dış mihrakların bir türlü kurtulamadığı Başbakan Bibi Netanyahu'yu ben nüfus kâğıdı eskimiş olanların hatırlayacağı devrildikçe ayaklanan Hacıyatmaz oyuncağına ve hiçbir suçun yapışmadığı teflon bir tavaya benzetiyorum. Benzetmek gibi olmasın, rahmetli Fikret Kızılok'un Süleyman Demirel'in uzun başbakanlığını hicveden "Süleyman hep başbakan" adlı bir şarkısı vardır. Tabii ki özgürlüğün önemini geç de olsa biraz anlayan rahmetli Çoban Sülü savaş ve yolsuzluk suçlusu Bibi'nin yanında mukayese kabul etmez sütten çıkmış bir ak kaşıktır.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu uzun yıllardır ülkesinde ve dünyada en çok tartışılan ve şeytanlaştırılan figürlerden biridir. Onun şahin liderliği özellikle Filistin-İsrail çatışması, Batı Şeria'daki yerleşim politikaları, Gazze'ye ve Lübnan'a yönelik askeri operasyonlar açısından büyük tepkiler uyandırdı. Bu tartışmalı konulara ek olarak Netanyahu'nun adli problemleri ve hakkında açılan ceza davaları da siyasi kariyerini gölgeleyen önemli bir unsurlardır.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu

Netanyahu’nun yasal sorunları

Bibi Netanyahu uzun yıllardır yolsuzluk, rüşvet ve güveni kötüye kullanma gibi suçlamalarla karşı karşıyadır. 2019 yılında başlayan ceza davası İsrail siyasi tarihinin en dramatik davalarından biridir. Netanyahu, Dava 1000, Dava 2000 ve Dava 4000 olarak adlandırılan üç ana dosyada suçlanıyor.

Dava 1000'de Netanyahu zengin iş insanlarından pahalı hediyeler almakla suçlanıyor. Bu hediyeler arasında lüks purolar, şampanyalar ve mücevherler var.

Dava 2000'de Netanyahu'nun İsrail'in önde gelen gazetelerinden Yedioth Ahronoth'un sahibi Arnon Mozes ile haber yapımında kendisi lehine bir anlaşma yapmaya çalıştığı iddia ediliyor. İddiaya göre Netanyahu, Yedioth Ahronoth’a rakip olan ücretsiz gazete Israel Hayom’un dağıtımını sınırlamayı önerdi.

Dava 4000'de Netanyahu'nun Bezeq telekomünikasyon şirketine, ailesine ait bir medya şirketine olumlu haber yapmaları karşılığında düzenleyici avantajlar sağladığı iddia ediliyor.

Bu davalar Netanyahu'nun siyasi hayatını ciddi biçimde sarstı ve ülke genelinde hem destekçileri hem de karşıtları arasında büyük bir tartışma yarattı. Netanyahu bu suçlamaların siyasi bir cadı avı olduğunu ve rakiplerinin onu iktidardan uzaklaştırmak için bu yolları kullandığını savundu. Davalar İsrail'deki hükümet krizlerini defalarca tetikledi ve tekrarlanan seçimlere neden oldu.

Uluslararası Ceza Mahkemesi ve Birleşmiş Milletler kararları

Uluslararası Ceza Mahkemesi yalnızca Netanyahu hükümetini değil, 7 Ekim 2023'te 1200 sivili öldüren ve 200'den fazla rehine alan Hamas lideri Sinvar ve yandaşlarını da suçluyor.

UCM savcısının Netanyahu aleyhindeki suçlamaları sağlam temellere dayanıyor. Suçlamalar bir savaş yöntemi olarak sivillerin açlıktan ölmesine ve sivil nüfusa yönelik kasıtlı saldırılara odaklandı. Savcı özellikle Netanyahu'nun Cenevre Sözleşmeleri kapsamında öngörülen yardım malzemelerini kasıtlı olarak engellemek de dahil olmak üzere sivilleri hayatta kalmaları için vazgeçilmez nesnelerden mahrum bırakmaktan sorumlu olduğunu belirtti.

Ayrı bir BM bağımsız soruşturma komisyonu da benzer şekilde hem Hamas'ın hem de İsrail ordusunun 7 Ekim'den bu yana savaş suçları işlediğini ve bunun yaygın sivil ölümlerine yol açtığını tespit etti. Komisyon İsrail ordusunun yoğun nüfuslu bölgelerde büyük tahrip kapasitesine sahip ağır silahları kasıtlı olarak kullanmasının özellikle kadınları ve çocukları etkileyen, sivil nüfusa yönelik kasıtlı ve doğrudan bir saldırı oluşturduğunu söyledi.

Savaş çığırtkanlığı ve Orta Doğu politikaları

Netanyahu İsrail'in güvenliği konusunda sert bir duruş sergiledi ve özellikle Filistinli gruplara ve İran'a karşı savaş yanlısı politikalarıyla öne çıktı. Netanyahu'nun hükümetleri döneminde Gazze Şeridi'nde Hamas'a karşı sık sık düzenlenen askeri operasyonlar ve Batı Şeria'daki yerleşim politikaları sıkça görüldü. Bu satırları yazdığım sırada İsrail hava kuvvetleri Beyrut’u ve güney Lübnan’daki Hizbullah hedeflerini ağır bir şekilde bombalıyor. Neredeyse tüm Ortadoğu uzmanları İsrail kara kuvvetlerinin geçici de olsa Güney Lübnan’ı işgal edeceği konusunda hemfikir.

2014'teki Koruyucu Hat Operasyonu Gazze'ye yapılan büyük bir saldırıydı ve binlerce Filistinlinin ölümüne ve geniş çaplı yıkıma neden oldu. Geçen yıl 7 Ekim’deki Hamas saldırısından ve rehin alma operasyonundan sonra başlayan ve en azından 40 bin sivili ölümüne ve inanılmaz bir yıkıma neden olan Gazze savaşı İsrail'deki bazı kesimlerden destek alırken uluslararası toplum tarafından sert eleştirilere de maruz kaldı. Netanyahu bu saldırıları İsrail'in güvenliği için gerekli bir savunma stratejisi olarak sunarken savaş karşıtları ve insan hakları savunucuları bu operasyonlarda orantısız güç kullanımını eleştirdi.

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu

İran tehdidi ve algısı

Netanyahu'nun dış politikadaki bir diğer ana gündemi ise İran'ın nükleer programıdır. İran'ı varoluşsal bir tehdit olarak gören Netanyahu defalarca İran'ın nükleer silah edinmesine izin vermeyeceklerini belirtti. 2015 yılında imzalanan İran Nükleer Anlaşması'na karşı en sert çıkışlardan biri Netanyahu'dan geldi. Anlaşmanın İsrail'in güvenliği açısından büyük bir tehlike olduğunu söyledi ve özellikle ABD'nin anlaşmadan çekilmesi için büyük çaba harcadı.

Netanyahu İran'ın nükleer programını İsrail'in varoluşsal bir tehdidi olarak sunarak uluslararası alanda güçlü bir şekilde bu tehdide karşı harekete geçme çağrısında bulundu. Özellikle iç siyasi krizlerle boğuştuğu dönemlerde Netanyahu İran tehdidini ön plana çıkardı. İran’ın nükleer kapasitesini artırdığı iddialarını ve bölgedeki vekil güçlerini desteklemesini vurgulayan Netanyahu bu tehlikeye karşı sert askeri ve diplomatik hamleler yaptı.

Netanyahu’nun dış politikadaki bu sert tutumu iç politikadaki yolsuzluk suçlamalarına karşı halk desteğini koruma ve dikkati dış tehditlere çekme stratejisiyle yakından ilişkilidir. Özellikle, ABD'de Donald Trump döneminde İran Nükleer Anlaşması’ndan (JCPOA) çekilme sürecinde Netanyahu'nun oynadığı aktif rol hem uluslararası arenada hem de İsrail içinde güçlü bir lider imajı çizmeye yönelik bir çaba olarak değerlendirilebilir.

İç krizler ve dış politika arasındaki bağlantı

Netanyahu’nun iç politikadaki bu krizleri yönetirken dış politikayı bir “saptırma” aracı olarak kullanması, siyasi analistler tarafından sıkça dile getirilen bir iddiadır. İsrail'deki iç siyasi sorunlar, Netanyahu'nun dış tehdit algısını abartarak halkın dikkatini dağıtmasına ve kendi iktidarını güçlendirmesine olanak tanıdı. Bu bağlamda Netanyahu'nun sıkça İran'ı ve Filistinli grupları tehdit olarak göstermesi bu stratejinin önemli bir parçasıdır.

Netanyahu'nun hem içeride hem de dışarıda sergilediği saldırgan politikalar eleştirmenler tarafından savaş çığırtkanlığı olarak tanımlandı. Filistin sorununda barışçıl çözümlere karşı uzlaşmaz bir tavır sergileyen Netanyahu sürekli olarak İsrail'i tehdit altında göstererek askeri operasyonların gerekliliğini vurguladı. Ancak içeride yolsuzluk davalarıyla boğuşurken kendisine yönelik eleştirileri sık sık güvenlik meseleleri üzerinden bertaraf etmeye çalıştığı gözden kaçmadı.

Filistin sorunu ve askeri operasyonlar

Netanyahu’nun iç politikadaki sıkıntılarla mücadele ederken Gazze’ye ve Lübnan'a yönelik askeri operasyonlar ve Batı Şeria’daki yerleşim politikaları da dikkat çekicidir. Netanyahu hükümetinin zor durumda olduğu her dönemde Filistinli gruplarla yaşanan çatışmaların tırmandığı görülmektedir. 2014 yılında Gazze’deki Koruyucu Hat Operasyonu ve son yıllarda Batı Şeria'daki yerleşimlerin genişletilmesi Netanyahu'nun askeri ve güvenlik politikasını içerideki krizlerden bağımsız düşünmenin zor olduğunu göstermektedir.

Bu operasyonlar İsrail halkı nezdinde Netanyahu'ya güvenlik ve savunma konusunda güçlü bir lider imajı kazandırdı, dış tehditleri vurgulayarak iç siyasi sorunları ikinci plana itti. Netanyahu bu tür askeri müdahaleleri genellikle Filistinli grupların İsrail’e yönelik saldırıları ya da Hamas’ın ve Hizbullah'ın güçlenmesi gibi nedenlerle meşrulaştırdı.

Arap dünyası ile normalleşme ve dış imaj

Netanyahu'nun iç politikada yaşadığı zorluklara rağmen Gazze savaşından önce özellikle Arap dünyasıyla imzaladığı normalleşme anlaşmaları (Abraham Anlaşmaları), onun dış politikadaki en önemli başarılarından biri olarak sunulmuştur. Bir yandan içeride yolsuzluk davalarıyla mücadele ederken diğer yandan Birleşik Arap Emirlikleri, Bahreyn ve diğer Arap ülkeleriyle diplomatik ilişkileri normalleştirmesi, Netanyahu'ya uluslararası alanda bir miktar prestij kazandırdı ve bu başarı iç politikada destek aracı olarak kullanıldı.

Namuslu ve vicdanlı entelektüel: ABD Senatörü Bernie Sanders

Kendisi de bir Musevi olan Senatör Bernie Sanders Netanyahu'nun Amerikan üniversite kampüslerinde filizlenen protestoları "antisemitik" olarak nitelendirmesine karşı sert bir açıklama yaptı ve "seni eylemlerinden sorumlu tutmak antisemitik değildir. Altı ay içinde aşırılık yanlısı hükümetinin 41 bin Filistinliyi öldürdüğünü ve yüzde 70'i kadın ve çocuk olan 100 bin kişiyi sakat bıraktığını belirtmek antisemitik değildir. Bombardımanınızın Gazze'deki konutların çoğunu yok ettiğini ve nüfusun çoğunu evsiz bıraktığını söylemek antisemitik değildir" dedi.

ABD Senatörü Bernie Sanders

Kendi aile üyelerini Nazi soykırımında kaybeden Sanders, Netanyahu'nun antisemitizmi İsrail mahkemelerinde karşı karşıya olduğu suçlamalardan dikkatleri başka yönlere çekmek için kullanmamasını tavsiye etti.

Sanders'e göre Uluslararası Ceza Mahkemesinin bir savaş suçlusu olarak ilan ettiği birini Kongre’nin ortak toplantısına konuşmacı olarak davet ederek onu onurlandırmak utanç vericidir ve pişmanlık duymaları gereken bir şey olmalıdır. Bundan sonra ABD'nin başka bir ülkeye insan hakları ve insan onuru hakkında ders vermesi çok zor olacaktır.

ABD Senatörü Bernie Sanders

"Suçlu sadece İsrail hükümeti değil, biz paramızla ve silahlarımızla onun en büyük suç ortağıyız"

Başbakan Netanyahu ABD Kongresinin ortak oturumuna hitap etmeden bir gün önce Bernie Sanders aynı kürsüye çıktı ve meslektaşlarını utandırması gereken uzun bir konuşma yaptı. Beni en çok etkileyen onun Gazze'li çocuklar hakkında söyledikleriydi:

"Meslektaşlarımdan bir an için durmalarını ve bu savaşın oradaki çocuklara verdiği psikolojik zararı düşünmelerini isterdim. Başınızın üzerinde sürekli dronların vızıltısıyla yaşayan, evinize ateş ve mermi yağdırıp yağdırmayacaklarını merak eden bir çocuk olduğunuzu hayal edin.  Akrabalarınızın öldürüldüğüne, mahallenizin yıkıldığına tanık olan 5-10 yaşlarında küçük bir çocuk olduğunuzu hayal edin. Her gece aç kaldığınızı, içmek için saatlerce su aradığınızı düşünün. Bir yerden başka bir yere sığır gibi itildiğinizi, eşyalarınızı kanalizasyonla dolu sokaklarda ve moloz ve çöp yığınları arasında taşıdığınızı düşünün.

Kongre'nin yarın onurlandıracağı Netanyahu'nun Gazze'deki çocuklara yaptığı da budur.

BM'ye ve Gazze'de faaliyet gösteren tüm insani yardım kuruluşlarına göre İsrail gıda, su ve tıbbi malzeme de dahil olmak üzere insani yardımların Gazze'nin çaresiz halkına ulaşmasını kasıtlı olarak engelledi.

Açık konuşalım, bunun için hiçbir mazeret yoktur. İnsani yardımın engellenmesi, yardım görevlilerinin öldürülmesi ve açlık koşullarının yaratılması – bunlar yalnızca aşırı zulüm eylemleri değil, aynı zamanda hem ABD hem de uluslararası hukukun açık ihlalleridir. Bunlar savaş suçlarıdır. Ve Netanyahu bu politikaları yürürlüğe koyan hükümete başkanlık ediyor.

Sayın Başkan, yarın Kongre üyeleri Sayın Netanyahu'yu ayakta alkışladıklarında umarım bir saniye için Gazze'deki açlıktan ölen çocukları hatırlarlar. Umarım onlar alkışlarken, öldürülen yüzlerce yardım görevlisini, bombalanan onlarca hastaneyi, yıkılan konutları ve yok edilen üniversiteleri düşünürler.

Savaşın ikinci gününde İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant şunları söyledi: "Gazze Şeridi'ne tam bir abluka emri verdim. Elektrik olmayacak, yiyecek olmayacak, yakıt olmayacak, her yer kapalı. Biz hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket ediyoruz".

Açık olalım. Bugünün İsrail'i geçmişin İsrail'i değildir. Ülke şimdi sağcı, aşırılık yanlısı bir hükümet tarafından yönetiliyor.

Netanyahu kariyerini iki devletli çözüm ve kalıcı barış umutlarını öldürmeye adamış bir aşırı sağcı ve savaş suçlusudur. Amerika Birleşik Devletleri Kongresi'nde alkışlanmamalıdır. Aksine, Gazze ve Batı Şeria'daki politikaları şiddetle kınanmalı ve aşırı sağcı hükümeti ABD vergi mükelleflerinden bir kuruş daha almamalıdır."

ABD Senatörü Bernie Sanders


T24 Haftalık Yazarı

Mehmet Ali Çiçekdağ

bilgi@t24.com.tr