Bir polisiye romandan hareketle Narin cinayeti…

Polisiye roman türünün kraliçesi kabul edilen Agatha Christie, 86 yıllık hayatında, 66 roman ve 14 öykü kitabı kaleme aldı. Eserleri bütün dillere çevrildi. Tam iki milyar adetten fazla kitabı satıldı Agatha Christie'nin…

Hayatının bir döneminde bölgemize gelmiş ve ülkemizde de günler geçirmiş olduğundan, bazı romanlarında bizlerden izler bulmak mümkündür.

Şu sıralarda kendisini hatırlamamın sebebi, Diyarbakır’da cesedi bulunan Narin ile ilgili gazetelerde okuduklarım ve ekranlarda izlediklerim…

Olayla ilgili anlatımlar, sonuncusu 2017 yılında olmak üzere pek çok kez beyaz perdeye de aktarılan ‘Doğu Ekspresinde Cinayet’ romanını uzaktan andırıyor.

Romanın kahramanı Hercule Poirot Halep’ten İstanbul’a gelir, Londra’ya gitmesi gerekmektedir. Kendisine Doğu Ekspresi’nde zar zor yer açılır.

Tren ağır kış şartlarında yolda kalır. Aynı kompartımanda seyahat eden değişik ülkelerden 15 kişi ne yapacaklarını bilemez haldedir. Gece, içlerinden biri, 12 bıçak darbesiyle öldürülmüş halde bulunur.

En zor cinayetlerin faillerini bulmakta mahir Poirot polisin bulunmadığı cinayet mahallinde görevi üstlenir ve sonunda geri kalan 14 kişinin özgeçmişlerinden hareketle trende cinayetin nasıl işlendiğini bulur.

Polisiye meraklıları nasıl olsa bu klasiği de okumuşlar, okumayanlar da filmini izlemişlerdir; bu sebeple sonucu açıklamakta bir mahzur görmüyorum: Vaktiyle cinayet dahil pek çok kötülükleri dokunmuş adamı, kendilerini ‘jüri’ yerine koyan bu 12 kişi -hepsi- öldürmüştür. Her bıçak darbesi 12 yolcudan birine aittir.

Romanı hatırlamamın sebebini herhalde anlamışsınızdır. Hepimizi derinden yaralayan bir cinayete kurban giden Narin’in ölümünden sorumlu görülen de kalabalık bir grup. Birkaçı sonradan serbest bırakılsa bile her an yeniden gözaltına alınabilecek tam 24 kişi var.

Allah’ın verdiği canı almak anlamını taşıdığı için, cinayet, dünyanın en menfur cürmüdür. Gazetelerin üçüncü sayfalarındaki haberlerden ve ekranlarında cinayetle biten sorunları sergileyen TV programlarından da bildiğimiz üzere, cinayet, tek kişiyi hedef alan tek bir kişi tarafından işlenir.

Doğu Ekspresinde Cinayet’ romanında olduğu gibi, bir düzine cani tarafından işlenmiş cinayet yok gibidir. Grup halinde işlenene ‘linç’ demek daha doğru olur zaten.

Narin ile ilgili haberlere bakılırsa, birden fazla kişi onun ölümünden sorumlu. Bir senaryoya göre, küçücük kız çocuğunu bir kişi öldürmüş ama cesedini bir biçimde yok etmesi için bir başkasını -hem de para ödeyerek- görevlendirmiş…

Ailenin diğer fertleri de ya cinayete tanıklık etmişler ya da sonradan öğrenseler bile cinayetin üstünü örtmeyi yeğlemişler…

Size garip gelmiyor mu bu ayrıntılar?

Katil, cesedi neden kendisi saklama veya yoketme derdine düşmemiş de bir başkasını işin içine sokmuş?

Üstü örtülü kalabilecek bir cinayeti başkalarına da anlatabilecek bir başkasını suça ortak etmek hiç de mantıklı değil.

Aynı kişi cinayet işlediğini öğrendiği caniyi hayatı boyunca şantajla para tırtıklamak için rahatsız edebilir.

Anlamsız bir iş.

Neredeyse bütün köyün işin içinde bulunduğu bir cinayet olması da anlaşılır gibi değil.

Öldürülen küçücük bir kız çocuğu. Günahsız bir çocuk. Bütün köy mü vicdansız? Böyle bir vahşete gözü kapalı tanıklık etmek olacak iş mi?

Hemen her biri birbiriyle çelişkili ayrıntılara maruz bırakılarak, ülkenin dört bir tarafındaki insanlarımız da, olayın içine çekiliyor.

İdam cezası talepleri giderek yükselen bir hal aldı.

Sallandırın şunları” diyen diyene.

Kimler sallandırılacak?

Eğer dert idam cezasını geri getirmek ise, bu menhus cinayet o işe yarar.

Müge Anlı’nın reyting listelerinde hep ilk sıralarda yer alması kıskanılarak bütün ülke program sathı haline getirilip başka dertler unutturulmak isteniyorsa, evet, bu cinayet o arzuyu da yerine getirir.

Agatha’nın romanında katledilen, vaktiyle küçük bir çocuğun da ölümünden sorumlu bir suç makinasıydı. ‘Tren jürisi’ ortak katilliği ondan kolay üstlendi.

Diyarbakır’da sekiz yaşındayken katledilen Narin’in katil/leri ise, söylentiye göre, ailesinin fertleri.

Doğruysa, “Nasıl bir toplum olmuşuz” diye hayıflanabiliriz…
Fehmi Koru