Mezarda biten ev sahibi - kiracı kavgaları
Barınamıyoruz. Bunu artık biliyoruz. Kiralar ateş pahası, yatırım aracı olarak konutu tercih eden ev sahipleri ise enflasyon karşısında kaybetmemek için haklı olarak sürekli artış yapıyor.
Burada ‘haklı’ diyerek bahsettiğim ev sahipleri nispeten insaflı olanlar. Kimse kirasını 7 bin liradan 70 bin liraya çıkarmanın doğru olduğunu savunmasın lütfen. Hiçbirimizin maaşına kira artışı kadar zam gelmiyor.
Ancak bugünün konusu bu değil, ev sahipleri ile kiracılar arasında yaşananları yazacağım. Toplumsal bir sorun olmaya başladı. İnsanlar patlama noktasında. Barınmak bir anayasal hak, fakat adliyeler kiracı-ev sahibi çatışma dosyalarıyla dolu.
Eski ev sahibinden çok çekmiş, ‘kirayı yatırmadı’ diye mahkemeye gitmek için, hesabını kapatıp, yatırması engellenen bir kiracıyım. Neyse ki o evden de o iletişim kurmak yerine her şeyi mahkemeyle halletmeye çalışan ev sahibinden de kurtuldum. Diğer sekiz kiracısı hâlâ mücadele ediyor. Bu konuda çeken biri olarak farkındalığım çok yüksek.
Farkındaysanız her gün onlarca ev sahibi-kiracı hikâyesine şahit oluyoruz.
Yaratıcılıkta sınır tanımayan, şiddeti bol, adeta senaryolu hikâyeler bunlar.
Örneğin; İstanbul’da bir ev sahibi, kira anlaşmazlığı nedeniyle kiracının evinin kilidini değiştirdi ve iddiaya göre evdeki değerli eşyaları çaldı.
Bir başka örnek, İzmir Karabağlar ilçesinden. Kiracısını evden çıkarmak isteyen ev sahipleri, kiracı çiftin evini çivili sopalarla basıyor. Kiracı çift, torunlarının gözleri önünde darp ediliyor, dehşet anları kameralara yansıyor. Adamın kafasına 4 dikiş atılıyor.
Bursa’daysa bir ev sahibi, kiracısını evden çıkarmak için baca deliğinden yüksek sesle horon dinletiyor.
Kirayı artırmayan kiracısının kontratı bitince evden çıkmasını isteyen ev sahibi, olumsuz yanıt alıyor, evin baca duvarını deliyor, yüksek sesle horon çalmaya başlıyor. Gece saatlerindeki bu gürültü karşısında kiracı yaşadıklarını cep telefonuyla çekip, emniyet müdürlüğüne şikayete gidiyor.
Ankara’nın Sincan ilçesinde bir kiracı ev sahibini pompalı tüfekle öldürüyor. Görüntüler bir iş yerinin güvenlik kamerasına yansıyor.
Bursa’da bir kişi evimi boşalt dediği için ev sahibini öldürüyor. Konuşmak için gittiği kahvehanede ev sahibini kurşun yağmuruna tutan kiracı, polis ekiplerince yakalanıp adliyeye sevk ediliyor.
Yine Bursa’nın Nilüfer ilçesinde ev sahibiyle tartışan kiracı, dairenin doğalgaz vanasını açtı, dairede biriken gaz nedeniyle apartmanda şiddetli bir patlama meydana geldi. Patlamanın etkisiyle dairenin kapı ve pencereleri parçalandı. Evdeki eşyalar sokağa fırladı. Diğer dairelerin de hasar gördüğü patlamada, evi patlatan kiracı ağır yaralandı.
Sayfalarca yazabilirim.
Filmlerde izlediğimiz türden olaylar bunlar.
Artık bir ev aradığınızda karşınıza çıkan emlakçı şöyle diyor: “Ev sahibi 1 yıllık peşin istiyor, ayrıca 1 yıl sonra çıkacağınıza dair taahhütte bulunmanız gerekiyor.”
Kim verebilir bu ortamda?
Zaten kiradan dolayı kimsenin elinde para kalmıyor.
İstanbul Planlama Ajansı’nın daha yeni açıkladığı veriler gelir dağılımındaki uçurumun derinleştiğini gözler önüne seriyor. 2014-2024 yılları arasında İstanbul’da en yüksek gelire sahip yüzde 10’luk kesimin payının en yoksul yüzde 10’luk kesimin payına oranı 9 kattan 14 kata yükselmiş. Yoksulluk sınırının altındaki bireylerin yüzde 93,8’lik kısmı konut masraflarındaki artışın getirdiği yüke dikkat çekiyor.
Ortalama kira, asgari ücreti çoktan geçmiş durumda.
Orta sınıf şehirleri terk ediyor. Bankada çalışanlar nispeten daha rahat yaşayacakları sahillere tayinini istiyor. Evden çalışan bir arkadaşım örneğin kiraların yüksekliğinden yakınıp Mersin’e yerleşti.
Hiç baş edemeyenler ailelerinin yanına taşınmaya başladı. Ev üstüne ev olmayacağı için de aileler arasında kavgalar baş gösterdi.
Neresinden bakarsanız acilen halledilmesi gereken bir sorun bu.
Yoksa halimiz harap.
‘Bir Başkadır Benim Memleketim’
Bugün ‘Apolitik’ soruları CHP Genel Başkan Yardımcısı Suat Özçağdaş yanıtladı.
Suat Özçağdaş ailesiyle.
- Güne başlarken bir ritüeliniz var mı?
Ben neşeyle ve enerjik uyanan bir sabah insanıyım. Domatesli, peynirli, zeytinli güzel bir kahvaltı ile güne başlamaya bayılırım.
- En son hangi kitabı okudunuz?
En son, Eğitimciler İçin Yapay Zeka (Matt Miller) ve Rüzgar Bizi Götürecek (Furuğ Ferruhzad). Bir de her daim başyazarım Cesare Pavese. Döner döner okurum.
- En son hangi filmi izlediniz?
Gladyatör II. Eşim Başak’la yeni yıl keyfi oldu. Sahne sanatlarının hepsini severim. En son yine birlikte Eylül adlı bir oyuna gitmiştik. O da güzeldi.
- En sevdiğiniz ses ne sesi?
Yağmurun ve dalgaların sesini çok severim. Bir de kuş cıvıltısına benzeyen oğlum Deniz’in sesi.
- En çok dinlediğiniz üç şarkı?
Şarkı seçmem zor. Bulutsuzluk Özlemi, Zeki Müren, Sezen Aksu severim. Tür olarak da halk müziği, musiki ve caza bayılırım.
- Türkiye bir şarkı olsa hangisi olurdu?
‘Bir Başkadır Benim Memleketim’. Klasik diye değil, gerçekten bir başka ama bir yandan da Bir Şey Yapmalı!
- Aşka inanır mısınız?
İnanırım. Bulduğum için de keyfim yerinde.
- Kırmızı çizginiz nedir?
İyi niyet. Her şeyin başı.
- En sevdiğiniz yemek?
Fırında biber dolması. Bayılırım. Rivayete göre annem pişirirken kokusuna dayanamayıp doğmuşum bir temmuz günü.
- Asla yemem dediğiniz bir şey var mı?
Ciğer. Net.
- Sizi ne heyecanlandırır?
Yeni fikir. Yeni proje. Yeni şeyler öğrenmek. İflah olmaz bir meraklıyım.
- Yağmur mu, güneş mi?
İkisi de aslında. Mevsimine, ruh halime, ritmime bağlı.
- Güz mü, ilkbahar mı?
Güz’e bayılırım, ilkbahar tatlıdır ama asıl meftun olduğum yaz!
- İnsanlarda en sevmediğiniz üç hareket?
Riyakarlık. Kötü niyet. Zalimlik. Bir de bencillik.
- Geçmişe dönerek birine bir şey söyleme şansınız olsa kime, ne söylersiniz?
Geçmişten bu yana bu ülkenin kaderine etki etmiş herkese, ülkenin geldiği durumu anlatırdım. Gerisi onlara kalmış.
- Size şu anda telefonsuz üç gün verseler ne yaparsınız?
Usulca teşekkür ederim. Minnetle gözlerinin içine bakarım. Belki bir üç gün daha verirler diye dua ederim. Eşim ve oğlumla Selimiye’ye kaçarım. Fırsat olunca da kitap okurum.
- Yeniden dünyaya geldiniz ve seçme şansınız var, kim olmak istersiniz?
Kendim olmak isterim. İnsan kendinden vazgeçse geriye ne kalacak ki! Ne yaptımsa isteyerek yaptım. Deneyim ve hatalarımdan ders alarak yine aynı yolda yürürüm.
- Herhangi bir enstrüman çalar mısınız?
Maalesef. Çok isterdim oysa.
- Kaç yaşına kadar yaşamayı dilersiniz?
Sevdiklerimin benden önce gitmeyeceği, onlara yük olmayacağım, sağlıklı, keyifli, üretken bir ömür. Ne kadarsa o kadar.
PLAZA DİLİ SİZCE DE ÇOK ÇİRKİN DEĞİL Mİ?
Güzel dilimiz Türkçe, bir süredir katlediliyor. Artık neredeyse televizyon ekranlarında ‘plaza dili’ konuşuluyor. ‘Geliyor olacağım’, ‘Bakıyor olacağım’, ‘Yazıyor olacağım’ gibi ifadeleri siz de çok duyuyorsunuzdur.
Arkadaşlar, ‘geliyor olacağım’ diye bir ifade bizim dilimizde yok, İngilizce’de ‘Future Perfect Continuous Tense’e karşılık gelen bu ifade bizde ‘Geleceğim’ şeklinde söylenir.
‘Aksiyon almak, ‘toplantı set etmek’, ‘update etmek’, ‘Bu işin deadline’ı ne?’ diye sormak, bunları da ‘ağzını yaya yaya’ ifade etmek hiç yakışmıyor. Dilimiz bizim zenginliğimiz, onu yozlaştırmaktan kaçınmamız gerekiyor.
İpek Özbey
KORKUSUZ.COM.TR