Türkiye, Filistin'in düştüğü duruma düşer mi?
Erdoğan, Türkiye'yi Filistin durumuna düşürmek istemiyorsa ne yapacağı belli: Bugüne kadar ne yaptıysa, tam tersini yapmalı
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet Akademisi mezuniyet töreninde yaptığı konuşmada İsrail'e beddua da etti.
"Rabbim bunları kahrı perişan eylesin" dedi.
Elbette Allah (C.C.) ne yapacağını bilir ve işlerine biz fanilerin aklı ermez. Ne zaman ne yapacağını bizlere soracak değil ancak görünür gelecekte Rabbimizin böyle bir şey yapacağından ya da yapmak istediğinden emin değilim.
Yoksa biz sıradan Müslümanları geçtim, bu alemde bilmem kaç tane nefesi kuvvetli hoca var. Bir işaretiyle depremlere yön değiştirtebilenleri mi ararsınız, biz ilk rekâtı kılana kadar Kudüs'e varıp, geri geleni mi? Gavs mı ararsınız, kutup mu? En azından onların İsrail'i kahretmeye yönelik dualarını boş çıkarmazdı diye aklımdan geçirdim.
Bana öyle geliyor ki "ben size akıl fikir verdim, onu kullanmayı denesenize" deme olasılığı daha yüksek.
Mesela Recep Tayyip Erdoğan kardeşimiz de beddua edip, sorunu Allah'ın İsrail'e yönelik gazabına havale edeceğine bu dünyada elinde olan imkânları kullanabilirdi.
Cumhurbaşkanı ve AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, Diyanet Akademisi Başkanlığı 1. Dönem Aday Din Görevlileri Mezuniyet Töreni'nde konuştu
Bakın Güney Afrika aklını kullandı, bugün İsrail'i yöneten faşist çetenin günün birinde soykırım suçuyla yargılanmasının ilk adımını attı.
Müslümanların, çözemedikleri meselelere beddua ile yaklaşmayı bırakıp, günün gerçeklerine odaklanmalarında yarar görüyorum.
Cumhurbaşkanı Erdoğan, bedduasının hemen ardından şunu da söyledi:
"Biz öyle bir nesli yetiştirmeliyiz ki Filistin'in düştüğü duruma düşmeyelim."
"Filistin'in düştüğü duruma düşmek" kuşkusuz ki çok korkutucu bir durum ve bilmiyorum Erdoğan hatırlar mı ama biz bu duruma düştük ve kendisinin çok da hazzetmediğini bildiğimiz kahramanlar sayesinde de o düştüğümüz durumdan kurtulduk, Cumhuriyet'in 100. yılını bile kutladık.
Türkiye, Cumhuriyet tarihinin beşte birinden daha uzun bir süredir Erdoğan tarafından yönetiliyor.
Geçen 22 yıl, Türkiye'nin kurumlarının ve ekonomisinin tahrip edilmesiyle sonuçlandı.
Kâğıt üzerinde bir Anayasa var ama uygulanmıyor. Adalet sistemi çöktü, partizanlaştı. Devlet, parti devletine dönüştü, devlet kadrolarında yer almak ya da yükselmek liyakate değil, partiye ve lidere bağlılığın derecesine göre mümkün olabiliyor.
Bir devleti ayakta tutan kurumlardan en önemlisi olan silahlı kuvvetler, önce Erdoğan'ın teşvikiyle dinci bir cemaat tarafından budandı, ardından aynı cemaatin darbe girişimiyle darmadağın edildi.
Merkez Bankası deseniz sanki yol geçen hanı.
Erdoğan'ın kendisini iktisatçı zannetmesinin sonucu ekonominin dibe vurması oldu.
Türkiye, ekonomik birikimlerinin önemli bölümünü kaybetti.
Türkiye, Sanayi Devrimi'ni kaçırmıştı, Erdoğan'ın yönetiminde teknolojik devrimi de kaçırıyor.
Varlıklarımız gösteriş yatırımlarıyla taşa toprağa gömüldü.
Tarihte yok olan devletler bir günde çökmediler.
Roma bir günde kurulmadığı gibi bir günde de yıkılmadı. Kurumlarının güçsüz düşmesi, ekonomik güçlerini kaybetmeleri, çağın gelişmelerine ayak uyduramamaları onları kaçınılmaz sona götürdü.
Erdoğan, Türkiye'yi Filistin durumuna düşürmek istemiyorsa ne yapacağı belli: Bugüne kadar ne yaptıysa, tam tersini yapmalı.
Diyanet Akademisi'nden mezun olanlar da dualarıyla buna destek olsunlar.
Uçtu uçtu kaymakam uçtu!
Kaymakam, sekiz yıldır bir faaliyet gösterilmediği gerekçesiyle arsa tahsisinin iptali sürecini başlatınca soluğu Acıpayam'da almış |
Ramazan Cankaloğlu
Şanlıurfa Birecik Kaymakamı Ramazan Cankaloğlu, Denizli Acıpayam Kaymakamlığı'na tayin edildi. Cankaloğlu, Birecik'te sadece dört ay kaymakamlık yapabildi. Normal olarak bu süre en az iki yıl olmalıydı, beş yıla kadar da çıkabilirdi.
Kaymakam'ın "erken tayininin" nedeni elbette bilinmiyor ama olay Türkiye'de geçtiği için tahmin etmek kolay.
AKP Şanlıurfa Milletvekili Faruk Pınarbaşı ve Birecik Belediye Başkanı Mahmut Mirkelam'a Organize Sanayi Bölgesi'nde arsa tahsisi yapılmış. Ancak tahsis alanına sekiz yıldır çivi bile çakılmamış.
Kaymakam, sekiz yıldır bir faaliyet gösterilmediği gerekçesiyle tahsisin iptali için gerekli süreci başlatınca da soluğu Acıpayam'da almış.
Kuşkusuz ki Acıpayam da cennet vatanımızın şirin bir ilçesi. Şahane kavunu vardır mesela. Biberi de meşhurdur. Baharda badem ağaçları çiçek açar filan.
Ama bu durum, bu tayinin 'sürgün' olması gerçeğini değiştirmiyor.
Geçmişte de hep olduğu gibi, yerel zenginlerin çevirdikleri tekerleklere çomak sokmanın sonucu sürgün.
Oysa Kaymakam, bıyığını sarkıtıp, mikrofonla imam dövseydi başına böyle şeyler asla gelmezdi.
Çünkü kaymakamları, gittikleri ilçelere yollama nedenimiz kamu çıkarlarını korumaları değil, siyasetin borusunu öttürmeleri.
Birecik vakası, bu zincire eklenmiş bir halka.