1973 Genel Seçimleri öncesidir. Adalet Partisi Genel Başkanı Süleyman Demirel, ileride kendisiyle atışmaktan bıkmayacağı yılların daha henüz başlarında tam da o günlerde İsmet Paşa'yı devirip CHP'nin başına geçmiş- 'taze' Genel Başkan Bülent Ecevit'e takılmadan duramaz. Billboard sözcüğünün ülkemizde henüz bilinmediği zamanlarda eline bir fırça ile yağlı boya kutusu alanlar ilk boş buldukları yere Ecevit'e methiyeler düzen yazılar yazmaktadırlar ve Demirel de doğal olarak bu her yerde karşısına çıkan ''Umudumuz Ecevit'' sloganlarından hiç de hoşnut değildir. Görece daha deneyimli Genel Başkan, ne yapıp edip mutlaka bir şeyler söylemeli ve halkın bu eylemini küçük gösterip Ecevit'i 'itibarsızlaştırmalıdır'. 70'li yıllarda açık hava yazılarının bir kısmı da siyasete çok uzaktır. O günlerde özellikle de Ege ve Akdeniz Bölgesi'nde seyahat edenler asfaltta yol alırlarken, sağda solda yeralan binaların duvarlarında, çevredeki çeşmelerde yağlı boya ile yazılmış 'Akçora Gömlekleri' reklamlarını da en az bir kez görmeden yolculuklarını tamamlayamazlar. Tüm bunları hesaba katan Demirel, ''Dağlara, taşlara, telefon direklerine umudumuz yazmakla umut olunsaydı, bizim Akçora Gömlekleri dünyanın en birinci gömlek markası olurdu...'' der bir gün. Ve böylece 'Süleyman Demirel' bu kez de, Akçora Gömlekleri 'yanılgısı'na düşen ilk kişi olarak tarihe geçer. Yıllar sonra ülkemizin sevilen müzik gruplarından 'Bulutsuzluk Özlemi', bugüne dek hep keyifle dinlediklerimiz gibi süper bir parça daha patlatır; ''Güneye giderken''. Zefir radyoları var ya Biriket duvarlarda Sesini duydum onlardan Sarındım Akçora gömleğine Uyu dedin uyudum Devam et dedi muavin Yolda güneş yükseliyordu Güneye giderken... Anlayacağınız Demirel'in ardından onlar da uyurlar, sonradan parçayı 'cover'layan 'Mor ve Ötesi' de... Sıra Tarık Dursun K.'dadır. İzmir Basmane'deki Oteller Sokağı'nı anlatan 'nostaljik' yazısında geçmişe bakarken, zaman hafızasına oyun oynamış olmalı ki; ''Bir tuhafiyecide de, adını dağlara taşlara yazdırmış o ünlü 'Akçora Gömlek' vardı ve camekanda dura dura gömleğin renkli çizgilerinden kırmızı olanları çoktan solmaya başlamıştı'' der, anıları aradan geçen günlerin etkisiyle silikleşip solarken... Aslında işin doğrusunu 8 Eylül 1992 tarihinde Milliyet Gazetesi'ndeki Açık Pencere adlı köşesinde Melih Aşık yazmıştır... HBB Televizyonu Ankara Temsilcisi Ertan Karasu bir toplantıya katılmak üzere eşiyle beraber İzmir'e gider. Eşi alışverişe çıkmak üzereyken Ertan Karasu da siparişini verir; '' Hazır gidiyorken bana da bir gömlek alır mısın?''. İzmir'e gelirken yollarda gördüğü reklamların da etkisiyle olacak, ''Akçora olsun ama tamam mı? Bakalım nasıl bir şeymiş onca reklamını yaptıkları şu gömlek...'' diye de ekler. ''Peki'' diyerek çıkan eşi yolda ilk gördüğü gömlek satılan dükkana girer, ''Eşim için bir tane Akçora Gömlek istiyorum, numarası da...'' Satıcı gülmemek için kendisini zorlayarak kibar bir şekilde yanıtlar müşterisini, ''Maalesef hanımefendi biz o marka gömleği satmıyoruz.'' Ertan Karasu'nun eşi şaşırarak ''Niçin satmıyorsunuz, iyi bir marka gömlek değil mi yoksa?'' diye sorunca, Satıcı önce uzun bir ''Yoooo'' çeker ve arkasından da bombayı patlatır. ''Akçora Gömlekleri bildiğiniz gömleklerden değil, araçların piston gömleğidir efendim...''
YORUMLAR