Her meslekten ünlü de görülebildiği gibi genelde politikacılarda görülen bu rahatsızlık, “Tanrısal Ego” olarak da adlandırılıyor.
İlk kez İngiliz psikiyatristler David Owen ve Jonathan Davidson tarafından dile getirilen bu sendrom, 2010’da tıp dergisi Brain’de anlatıldı.
Bu iki uzmana göre: Olay, bir tür “güç zehirlenmesi”.
Diktatör eğilimli liderlerin,peşinen Hubris Sendromu’na özel bir yatkınlıkları var.
Demokratik ülkelerde tekrarlayan seçim zaferleri de, liderlerin sonradan Hubris Sendromu hastalığına yakalanma olasılığını arttırıyor.
Tanı koyabilmek için 14 bulgudan, 3 veya daha fazlası bir liderde mevcutsa; o kişi hasta sayılıyor.
Bulgular şöyle sıralanıyor:
Dünyayı, güç kullanımı yoluyla kendini yücelteceği bir yer olarak görüyor.
Öncelikle kişisel imajını geliştirmek amaçlı hareket etme eğilimi sergiliyor.
Görüntüsü ve ifadeleri ile orantısız bir endişe içinde bulunuyor.
Mevcut faaliyetleri ile ilgili konuşurken, bir mesih gibi yücelme - yüceltilme eğilimi taşıyor.
Kendisini, ulus veya mensubu bulunduğu kuruluşla, kitleyle bir tutuyor.
Konuşmalarında saltanat ailelerine özgü “biz ifadesi kullanıyor.
Aşırı özgüven gösteriyor.
Kendisi için öteki olan grubu açıkça hor görüyor.
Diğer insanlar ya da iş arkadaşları gibi sıradan bir mahkemeye ya da topluma değil de sadece tarih ya da Tanrı gibi bir üst iradeye karşı hesap verebilir olduğu duygusunu taşıyor.
O üst iradenin yargılamasında, haklı çıkacağına dair sarsılmaz bir inancı var.
Gerçeklik ile bağı kopmuş.
Pervasız, tezcanlı, vesveseli, huzursuz.
Dürtüsel eylemler sergiliyor.
Davranışlarının sonuç ve maliyetlerinin dikkate alınmasını önlemek için, uygulamalarını ahlâk, dürüstlük, inanç hakkında “geniş tasavvurlarına” dayandırıyor.
Aşırı özgüveni ve işlerin ters gidebileceği düşüncesinden yoksun olması, uygunsuz politikalar oluşturmasına neden oluyor.
Bir başka uzman, İrlandalı nöropsikolog Prof. Dr. Ian Robertson.
Şöyle diyor Robertson:
“Güç ve başarı. Bu ikisi, insanlık tarihi boyunca beyinde değişiklik yaptığı bilinen en güçlü uyuşturuculardır.”
Kaldı ki hiçbir insanın beyni, bu iki ilacın yarattığı değişikliğe karşı direnemez ve bir daha eskisi gibi kalamaz.
Robertson, ünlü kitabında da (The Winner Effect: The Science of Success and How to Use It) bu durumdan şöyle bahsediyor:
Gücün beyin üzerindeki etkileri, kokain benzeri uyuşturucularla benzerlikler taşır. İkisi de beynin ödül ağında dopamin faaliyetlerini arttırarak beynin işlevini belirgin şekilde değiştirir. Bu değişiklikler aynı şekilde korteksi de etkiler ve düşünce şeklinde devasa farklılıklar yaratır...
YORUMLAR