Yoksulluktan Evlat Acısına Zorluklarla Dolu Hayatıyla Yazar ve Seyyar Satıcı Nalan Türkeli
12 yaşında annesini kaybeden, 14 yaşında zorla evlendirilen, çocuğunu kanserden kaybeden Nalan Türkeli İstanbul'da bir seyyar satıcı. 5. kitabını yayımladı ve eseri Fransızca'ya çevrildi ..
Ne olursa olsun, başıma ne gelirse gelsin, şu dünyaya ben de kendi imzamı atacağım! ...
Böyle sözler, okurken tabii ki kulağa hoş geliyor, ancak bu gerçekten bir inadın, azmin öyküsü. İçinde başarılar, kırılma noktaları var olmasına var ama o noktaya gelene kadar neler yaşandığını ancak bu öykünün kahramanı bilebilir.
Nalan Türkeli; 12 yaşındayken babası gözünün önünde annesini katlediyor, 14 yaşında evliliğe zorlanıyor, kocasını trafik kazasında, oğlunu da kanserden kaybediyor.
Şu anda bir gecekonduda oturan, bu ortamı teneffüs etmeyi seven yazar, seyyar satıcılık yapmaya devam ediyor.
Edebî kariyeri mi? 5 kitap yazdı, eserleri Fransızcaya çevrildi ve dış ülkelerde belgesel olarak yayımlandı. ‘’Varoşta Kadın Olmak’’ın kitabını yazdı…
Hepsinden de öte; Nalan Türkeli yoksulluklara, kimi kederlere niçin ‘’kader’’ gözüyle bakıldığını sorgularken bunu düzenin içinde, kadınların seslerini daha çok çıkarması gerektiğini ifade ederek yapıyor. Bugün Türkiye’de hala yeraltı edebiyatı varsa, belki de onun adını başköşeye koymamız gerekiyor.
Nalan Türkeli, oldukça varlıklı bir Ordulu ailenin 11 çocuğundan biri olarak dünyaya gelir. Babası Ordu’nun ileri gelen iş insanlarından biridir ve Türkeli ailesi Ordu’da bilinen bir ailedir
Yazar Türkeli’nin babası, annesinden sonra bir evlilik yapar ve bu evliliğinden de iki çocuğu dünyaya gelir. Yazarın babası Ordu’da yaşadıkları yerin ağalarından biridir ve şiddete meyilli bir tabiata sahiptir. Vaka da bununla başlar. Baba Türkeli 16 yaşında genç bir kızla evlenir, hep beraber yaşamaya başlarlar ve anne Türkeli de bunu asla kabullenemez
Türkeli şöyle söylüyor: Zaman zaman annemle babam karşılıklı silah çekerlerdi. Hem de bizlerin gözleri önünde. Kötü bir çocukluk yaşadık. Annem bir gece kötü bir kavga sonrası “O kadına haddini bildireceğim” deyince babam çıldırdı. Babam, kızın gitmesini hazmedemedi ve evi terk etti.
Baba evi terk ettikten sonra anne Türkeli çocuklarından Menderes’in hasta olduğunu eşine söyler. Bunun üzerine eve gelen, ancak çocuğunun hasta olmadığını gören babayla anne arasında büyük bir hadise cereyan eder
“O kadın için bizi terk ettin. Kadının evine gideceğim. Onu mahvedeceğim” dedi. Babam tam kapıdan çıkıyordu. Tek ayakkabısını giymişti, o anı hatırlıyorum. Sonra annemi yere yatırıp gözümüzün önünde vurdu. Bugün 59 yaşındayım, her şey dün olmuş gibi…
Hayata devam etmenin yanı sıra travmanın asla geçmediğini söyleyen Nalan Hanım, bu vahim olay yaşandığında 12 yaşındadır. Baba işlediği cinayetten sonra teslim olur, çocuklarsa devlet yurduna yerleştirilir
Tarifsiz bir acıydı. Önce ne yaptığının farkında bile varamadı… Sonra baktı ki cinayet işlemiş. Birden kalabalık doluştu evimize. Neticede gidip teslim oldu. Yıllarca azap içinde yaşadı. Garip bir tesadüfle, 24 Mart’ta ve yine o günkü gibi yağmurlu bir günde, annemi öldürdüğü gün öldü. Elbette travma hep kalıyor. Ne yaparsan yap, geçmiş unutulmuyor.
Kardeşlerim 10 yıl benimleydi. Öz olarak dört kız dört erkek, üç de babamın diğer evliliklerinden çocukları vardı. Ama öz üvey ayrımı hiç olmadı. Babam 11 yıl hapiste kaldı. Her şeyimizi yağmaladılar. Biz de çocuktuk, sahip çıkamadık. Babam hapisten çıktığında sıfıra vurmuştu.
İki yıla yakın süre kardeşleriyle devlet yurdunda kalan Nalan Türkeli, 14’üne basmadan İstanbul’da yaşayan ama hiç tanımadığı halası tarafından sahiplenilir ve İstanbul macerası da başlamış olur. Geride bıraktığı annesinin ardındansa tabiri caizse yasını tutma fırsatı dahi olmaz, zira 14 yaşında geldiğinde zorla evlendirilir
O yaşta niçin evlendirildiği sorulunca Nalan Hanım cevaba bir özdeyiş misali şu cümleyle başlıyor: Kimsesizsen kimse sizi yük etmek istemez. O dönem ortaokulda okuyordum ama derslerim zaten yaşadığım bunalımlar nedeniyle kötüydü. Daha önce yüzünü bile görmediğim bir adamla evlendirildim.
14 yaşında bir çocuktum ve kızım dünyaya geldi. Doğumda ölümden döndüm. Çünkü anne olmak için uygun bir biyolojiye sahip değildim. Altı yıl doğum yapmam yasaklandı. Üstüne kızım yedi aylıkken babası trafik kazasında öldü.
14’ünde evlendirilip ölüm tehlikesiyle doğum yapan, dünyaya gelen kızı 7 aylıkken evlendiği kişiyi de kaybeden Nalan Türkeli bundan 6 ay sonra da başka biriyle evlendirilir
15’ine yaklaştığında ikinci evliliğini yapan yazar bu birliktelikten de bir oğul dünyaya getirir, ancak 2008 senesinde kanser nedeniyle oğlu hayata veda eder
Daha 23 yaşındaydı. Evlat acısını da gördüm. 11 yıl oldu ama acısı hala taze...
Yazarın yaşadığı tüm bu travmaların ardından söylediği sözlerse yürekleri daha da burkuyor: “Bunlardan daha kötü ne yaşayabilirim acaba?’ diye merak ettiğimden kendimi öldürmedim.”
İlkokul mezunu olmayı bir engel olarak görmeyen, başına gelen felaketleri, tanık olduğu erkek şiddetini kendi hayatına engel bir unsur olarak kabul etmeyen yazar her daim üniversite okumayı hayal eder, bunu başaramasa da bir üniversiteli kadar kitap okumayı başarır
Yazarlık dönemiyse bir seyyar tezgahta meyve satarken başlayan Türkeli’nin kadınlar için bir önemli mesajı var ...
Kendime seyyar tezgah aldım. Seyyar tezgahımda zabıtalardan oradan oraya kaçarken kafamda hep hikayeler kurgulardım. Sonra da yazıya dökmeye başladım. Erik ve kiraz satarken de yazar olunuyor. Kimse kendini azımsamasın. Kadın isterse her şeyi yapar.
İlk kez 1995’te yayımlanan Varoşta Kadın Olmak, yazarın otuzlu yaşlarda İstanbul gecekondularına dair hayatını içeriyor. Eserde gecekondu mahallelerindeki yaşanan zorlu hayatlar, yoksulluk ve sefalet anlatılıyor.
Yazar bu eseri hakkında şunları aktarıyor: ”Varoşta Kadın Olmak” kitabında bir çığlık vardı. Bu ülkede her gün kafasında bardak kırılan, merdivenlerde yuvarlanan ama sorulduğunda kafasını önüne eğen yüzlerce kadın var. Artık devir değişti. Seslerini korkmadan çıkarmaya başladılar. Gökhan Karataş yazılarımın olduğu müsveddeleri ciddiye aldı ve kitap oldu. Kitabım Fransızca’ya çevrildi. Daha sonra kitabım Almanya-Fransa ortak yapımı bir belgesel oldu.
Bir diğer eseri Düşlerimde Sen de Varsın, bir öykü kitabı. Sosyal gerçeklikler ve eril düzenin tahakkümü bu eserde de görebileceğimiz ana konular.
İki hayat, 160 sayfalık bir roman. Kitabın tanıtım bülteninden: Kitaplar, Nalan Türkeli’nin kendini yaşadığı dünyayı anlamlandırmasının tek yolu olmuş. İlk anı romanı ‘Varoşta Kadın Olmak’la birlikte yazar kimliğiyle tanışmış insanlarla. Varoşun zorladığı ve varoşu zorlayan kadındır artık o. Panellere, toplantılara, programlara katılmış, ancak, hep sezgilerine ve rüyalarına inanmış. Rüyaları ve sezgileri, Nalan Türkeli’yi İstanbul’dan sıyırıp Fransa’ya götürmüş. Yaşamı Fransa’da bir belgesele konu olan yazar, bu yaşanmışlığı kendi dilinden anlatmayı sürdürüyor. İki Hayat, bu sürecin ve gerçeklerin romanı.
Yazarın 2019’da yayımlanan son kitabı Dilli Don yine sokağın öyküsünü anlatmakla beraber çoğumuzun gözünden kaçan kişileri önceliyor: Toplum içerisinde kendini ifade edememiş, ancak kuytularda yer edinebilmiş insanlar Dilli Don’un kahramanları.
Nalan Türkeli vazgeçmeyen, bırakmayan, acısının kökten geçmeyeceğini bilen ama onunla yaşamayı öğrenen bir yazar. Eril düzen içerisinde başına gelen hadiseler bir yana eserlerini yayımlatmak konusunda da ilk başta dalga konusu olur .
Bir kitabım basılsın diye yaklaşık üç yıl uğraştım. Okumaya tenezzül bile etmediler. Kimi de film yapmak istedi ama “Yüzde 7 hak veririz” dediler, kabul etmedim. Azmettim ve “Bu kitap çıkacak” dedim. Başardım. Hayal bile edemeyeceğim güzellikte oldu her şey.
Bugün hala gecekonduda yaşayan, seyyar satıcılığa devam eden Nalan Türkeli’nin en büyük hayaliyse kadının sesi olmak ...
YORUMLAR