Önce AK Parti genel başkanı da olan Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan, günü geldiğinde açılmak üzere, bir ‘deftere’ notlar tuttuğunu açıkladı. O deftere yazdıkları konularda savcıların da ilgilendiğini sözlerine ilave ederek…
Ardından, AK Parti sözcüsü Ömer Çelik’ten de benzeri bir açıklama geldi. Onun ağzından da “Cumhurbaşkanımıza ve bizlere söylenen sözleri şimdilik not ediyoruz” cümlesi çıktı.
Defter, hatta birden fazla defter olduğu anlaşılıyor.
Tahmin edileceği gibi, benim de notlarımı kaydettiğim bir defterim var.
Özel bir kalemi de olan bir defter…
Kalemin özelliği, bildiğimiz tükenmez kalem şeklinde olduğu ve kâğıt üzerine değdiğinde mürekkep izi bıraktığı halde, yazdığının silinebilmesi…
Birlikte satılan deftere yazdığınızda bütünüyle silinebiliyor, ama notlar kağıda yazıldığında onun üzerinde silinmişlik izi bırakıyor.
İşte o zaman onunla birlikte satılan defterin özelliği devreye giriyor. O kalemle birlikte satın aldığım deftere aldığım notları, benim için işe yaramaları bittiğinde ve bir daha kullanmayacaksam, kalem ve deftere ek olarak gönderilen küçük bir havluyu ıslatıyorum ve defterdeki notları silme görevini havlu görüyor.
ReklamReklamına bakınca edinmek istediğim silinebilir kalem ve defterin gerçekten o işlevi görebileceğinden kuşkuluydum, daha ilk denemede üretici firmanın sözünü yerine getirebildiğini anladım.
Kalemim, defterim ve bu ikilinin küçük havlusu muhteşem bir üçlü teşkil ediyorlar ve ben de onların sağladığı kolaylıktan bol bol yararlanıyorum.
Sürekli not aldığım halde, işime yaramayan notlarımı sonradan silebildiğim için, az sayfalı defterim hiçbir zaman dolmuyor.
Daha kalıcı notlarımı dijital ortamda tutuyorum zaten.
Cumhurbaşkanı da olan AK Parti genel başkanının sözünü ettiği ‘defter’ ile AK Parti sözcüsünün aldıklarını söylediği ‘notlar’ hangi cinsten acaba? Silinebilir mi, kalıcı mı?
Tayyip Erdoğan’ın, Cumhurbaşkanı olmadan önce de, parti yöneticileriyle bir araya geldiğinde ve bakanlar kurulu toplantılarında, bir deftere sürekli not tuttuğunu biliyoruz. Hem hükümetlerinde görev alan bakanlar açıkladıkları hem de bakanlık ve parti yöneticiliği de yapmış Yalçın Akdoğan o notlardan bazılarını kitaplaştırdığı için bu biliniyor.
Ömer Çelik de, aktif politika içerisinde yer almadan önce dergiler ve gazetelere yazılarıyla katkıda bulunan velût bir yazardı. Her yazar gibi onun da not tuttuğu defterleri herhalde vardır.
Acaba sözünü ettikleri defter ile o deftere kaydettikleri notlar ne işe yarayacak?
ReklamCumhurbaşkanı Erdoğan’ın açıklamasından, deftere kaydedilmeye değer konularla savcıların da ilgilendiğini öğrenmiş bulunuyoruz. Bunu unutmayalım.
Savcılar şu son yıllarda zaten faaller. Cumhurbaşkanı, bakanlar ve AK Parti ileri gelenleriyle ilgili medyada ve sosyal medyada yazılıp söylenenlerle ilgili sürekli davalar açılıyor. Ülkemizi derinden sarsan ve şimdiye kadar 40 bine yakın insanımızın hayatını kaybettiği öğrenilen, yıkıcı etkileri görülen 10 ilde ayakta kalandan daha çok binayı yerle bir eden depremden sonra fazla mesai yapanlar arasında savcılar da bulunuyor.
Depremle ilgili resmi söylem dışı ifadeler yakın takipte.
Açılan davalardan ve yapılan açıklamalardan, alınmakta olan notların silinebilir kalemle ve kaydedilenlerin istendiğinde ıslatılmış bir havluyla yok edilebildiği bir deftere yazılmadığını anlayabiliyorum.
Böyle mi olmalıydı?
İnsan hayatına mal olan, yalnızca hayatını kaybedenler açısından değil, o kayıpların ocağına ateş düşürdüğü aileler, eşsiz kalan erkek veya kadınlar ile yetim veya öksüz kalan çocuklar açısından da çok geniş kitlelerin etkilendiği, evleri, dükkanları, atölyeleri, fabrikaları yıkılan bireylere olduğu kadar milli servete de büyük darbe indirmesi bakımından da vahim sonuçlara yol açan bir büyük afete, ülke yöneticileri, her zamankinden farklı davranmalıydı.
Derin acılar sırasında insanlar ileri geri konuşabilir, ağızlardan -hatta kalemlerden- daha önce çıktığı görülmemiş tepkiler dışa vurabilir.
Bunlar deftere kaydedilecek de ne olacak?
Yaralar daha da derinleşir, öfkeler daha da artar.
Esas deftere kaydedilmesi gereken ise, daha önceleri açıklamalarına kulak asılmadığı, uyarıları dikkate alınmadığı anlaşılan uzmanların, ekranlarda tekrarladıkları, bundan sonra neler yapılması gerektiğiyle ilgili uyarıcı sözleri olmalıydı.
İçişleri bakanı Süleyman Soylu dikkatlerinin Kahramanmaraş’ta değil İstanbul’da meydana gelecek bir deprem üzerinde yoğunlaştığını açıkladı.
Kahramanmaraş merkezli oldu deprem ve onunla birlikte etrafındaki 9 ili büyük çapta yerle bir etti.
Hazırlıksızlığın sebebinin dikkatlerin yanlış yöne yoğunlaşması olduğunu yetkin bir ağızdan öğrenmiş olduk.
Oysa, uzmanlar, evet İstanbul’u merkez alacak bir deprem de bekliyorlardı; ancak yine aynı uzmanlar, ısrarla ve sıkça, depremle sarsılan bölgeye de aynı derecede dikkat çekiyorlardı.
Uyarılarının zamanında deftere not edilmediği belli.
Bakan Soylu’nun açıklaması bana şu soruyu sorduruyor:
Diyelim, deprem Kahramanmaraş merkezli değil de bekledikleri gibi İstanbul merkezli gerçekleşseydi, ülkemizin bu en kalabalık, tarihi eserler açısından en zengin, ekonomisinin büyük bölümünün ağırlığını çeken ilimizi sarsacak büyük depremde, şimdilerde iyice belirgin hale gelen hazırlıksızlıkla, halimiz nice olurdu?
İstanbul’u da içine alan bir depremle yarın karşılaşılmayacağı ne malum?
Uzmanlar açık seçik ifadelerle her türlü gelişmeye hazır olunması gerektiğini söyleyip duruyorlar.
Onların uyarıları deftere not ediliyordur umarım.
Tabii farklı notlardan defterde yer kalmışsa…
Silinebilir kalem-defter ile silebilen havlu işe yarıyor, hatırlatırım.
YORUMLAR