GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Alaaddin Çakıcı, organize suç örgütleri ve Türkiye siyaseti

20 Kasım 2020 - 09:31

"Soruşturma bizim başvurumuz üzerine başlatıldı. Oysa biz, savcılığın resen soruşturma başlatmasını ve bizzat başsavcılıkça açıklama yapılmasını beklerdik. Benzer bir durum AKP veya MHP için olsaydı, yargı şikâyeti beklemeksizin harekete geçerdi"



Organize suç örgütü lideri Alaattin Çakıcı'nın, kendisi üzerinden MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'yi eleştiren CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu'na yönelik ölüm tehdit içerikli mesajları yeni bir tartışma başlattı.

Bahçeli'nin, önce cezaevinden tahliye ettirdiği ardından, genel merkezdeki makamında kabul edip beraber fotoğraf çektirdiği organize suç örgütü lideri Çakıcı için "dava arkadaşım" tanımlaması yapmasıyla birlikte geçmişte yaşadığımız "mafya – siyaset – devlet" üçgenini bir kez daha gündem başlığına taşıdı.

Bu üçgenden hareketle önce biraz geriye, ülke siyasetinin kırılma noktalarından birisi olan meşhur Susurluk kazasının yaşandığı döneme gidelim. Türkiye'yi "büyük fotoğrafla yüzleştiren" Susurluk kazası sonrasında devletin doğrudan veya dolaylı olarak değişik suç gruplarıyla iş birliği yaptığı ortaya çıkmıştı.

Susurluk sürecini sadece firari ülkücü Abdullah Çatlı, DYP milletvekili Sedat Bucak ve Emniyet Müdürü Hüseyin Kocadağ arasındaki sac ayağı olarak görmemek gerekir.

Zira bu kazanın ardından devletin, görevlendirdiği personeli aracılığıyla PKK itirafçıları ve organize suç örgütleri ile temasının olduğu, bu gruplar üzerinden kişisel menfaatlerin ön planda tutulduğu eylem ve faaliyetlere girişildiğinin anlaşılması "devlet ve siyasetteki kirlenmenin" boyutlarını tüm çıplaklığı ile ortaya koydu.

Aynı dönemde Alaattin Çakıcı'nın bizzat kendisinin de içinde yer alarak organize ettiği farklı bir süreçte, devlet bankası olan Türkbank'ın iş insanı Korkmaz Yiğit'e satışında etkin rol aldığını ortaya çıkaran gelişmelerin Türkiye'de hükümeti düşürdüğünü hatırlayalım.

Susurluk süreciyle beraber merhum Başbakan Mesut Yılmaz, devletin ve siyasetin bu tip organizasyonlardan temizlenmesi için harekete geçmişti. Bu girişim kısmen de karşılık bulmuştu. Hem toplum, hem de devlette ve siyasette kirlenmemiş isimler, çalışmalar yaparak belirli oranda yol alınmasını sağlamıştı.

Tabii bu süreç içinde Yılmaz temizlik harekâtının karşılığını Budapeşte'deki Hilton Oteli'nde Yeşil kod adlı Mahmut Yıldırım'ın organizasyonuyla gerçekleşen "yumruklu saldırı"yla aldı. Tıpkı, Çubuk'ta benzer saldırıyı yaşayan CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu gibi.

Kürşat Yılmaz'ın Dink cinayeti açıklaması



Susurluk kazasından sonra görüldü ki, kimi zaman siyaset ve politik yapılar, organize suç örgütlerini kendi amaçları doğrultusunda kullanmaya devam etti.

İşte bu da yakın tarihten bir örnek…

Agos gazetesinin Genel Yayın Yönetmeni Hrant Dink'in öldürülmesiyle ilgili İstanbul 14. Ağır Ceza Mahkemesi, geçen şubatta organize suç örgütü lideri Kürşat Yılmaz'ın ifadesine başvurdu.

Ülkücü camia içinde yetiştiği bilinen Yılmaz, Kandıra Cezaevi'nden bağlanarak verdiği ifadesinde şu bilgileri aktardı:

"(…) Firari savcı Zekeriya Öz, Ergenekon davasında beni çağırttı. Öz, benden önce de Alaattin Çakıcı ile görüştüğünü söyledi. Öz'ün FETÖ'cü olduğunu biliyordum. Ben, 'Ergenekon'u bilmediğimi' söyleyince beni gönderdi.

(…) Bir otelde hâkimlik yapan Ö.K. ile Hüseyin A. ve İsmail I. isimli kişiler bana Hrant Dink'in fotoğrafını göstererek öldürülmesini teklif ettiler. Bana, 'Gel bizim mafyamız ol. Bunu öldürt, yakalanan kişiyi Avrupa'ya gönderirsin' dediler. Ben de, 'Bu işte yokum, siz de bu işe girmeyin, bu vatan hainliğidir. Türkiye'yi zor duruma sokar. Amerikan oyunlarına gelmeyin' dedim."

Yılmaz'ın aktardığı ve mahkeme kayıtlarına giren ifadedeki yapı ise günümüzde FETÖ adıyla tanımladığımız silahlı terör örgütü.

FETÖ, henüz silahlı yapı olmadığı o dönemde AKP iktidarının en güçlü destekçisiydi. Bu destek kapsamında, siyaset bir kez daha ülkeyi dizayn etmek amacıyla organize suç örgütlerini devreye sokmayı tercih etti.

Suçla mücadele etmesi gerekenlerin, mafyayı devreye sokarak siyaseti şekillendirmeye çalışması bir kez daha önümüze çıktı.

İstihbarat çarkındaki mafya grupları



Tabii geçmişte ülke için kimi örtülü operasyonlarda görev alanların da bugün bazı organize suç örgütlerinde görev aldıklarını görüyoruz.

Bu durum istihbarat dünyasında da böyle ne yazık ki. Gizli servislerin en çok kullandıkları haber elemanları arasında mafya elemanları geliyor. Diğer bir değişle, istihbaratçılar "temiz insanlarla çalışmayı" tercih etmezler. Temiz insanları sisteme uymama / uyamama gibi handikapları vardır!

Ama organize suç örgütlerinde görev alanların bu amaçla kullanılmaları göreceli olarak daha kolay ve verimlidir! Bir nevi "kazan – kazan" durumu.

Bu durum Türkiye için de pek farklı değil. Geçmişte devlet adına görev yaptığı ortaya çıkan kimi isimlerin sonraki dönemlerde mafya grupları içinde varlıklarını sürdürdüklerini görüyoruz.

Kılıçdaroğlu'na mafya üzerinden gözdağı



Türkiye'de siyaset ilginç dönüşüme başladı.

Bir süredir iyi gitmeyen ülke yönetiminin siyasette yaşadığı sıkıntıların Hazine ve Maliye Bakanı Berat Albayrak'ın görevinden ayrılmasıyla tıkanma noktasına gelmesi, iktidardaki Cumhur İttifakı'nın geleceğinin tartışılmasına yol açtı aynı zamanda.

Son olarak CHP lideri Kılıçdaroğlu, siyaset sahnesinde mafya lideri tarafından tehdit edilen politikacı olarak kayıtlara girdi.

Üstüne üstlük Çakıcı'nın, ülkenin ana muhalefet partisi genel başkanını tehdit etmesine iktidar partisinden hiçbir reaksiyon gelmedi.

İktidar ittifakının küçük ortağı Bahçeli'nin Çakıcı'yı ve açıklamalarını sahiplenmesi, yılların siyasetçisi adına üzüntü verici.

Tabii bu da bir siyasi tercih nihayetinde. Getirisi veya götürüsü olacaktır zamanı geldiğinde. Bir faturası çıkacaktır.

Ülkenin ana muhalefet partisi genel başkanının olası bir mafya eylemine hedef olması, iktidarın hiçbir zaman işine yaramaz. Aksine, kör - topal giden demokrasi tarihimize kara leke olarak geçer.

Resen soruşturma yok



Çakıcı'nın tehditleriyle ilgili gelişmeleri dün telefonda CHP lideri ve partinin baş hukukçusu Avukat Celal Çelik ile görüştüm.

Çelik, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'nca başlatılan ve AKP'li Bülent Turan'ın açıklamasına konu olan soruşturmanın resen değil, CHP'nin şikâyet dilekçesi üzerine başlatıldığını belirtti.

Turan'ın açıklamasıyla soruşturmanın sanki kendiliğinden başlatıldığı havasının verildiğini kaydeden Çelik, "Arkadaşlarımız adliyeye gidip baktılar. Sadece bizim başvurumuz var. Soruşturma bizim başvurumuz üzerine başlatıldı. Oysa biz, savcılığın resen soruşturma başlatmasını ve bizzat başsavcılıkça açıklama yapılmasını beklerdik. Benzer bir durum AKP veya MHP için olsaydı, yargı şikâyeti beklemeksizin harekete geçerdi" dedi.

Çakıcı'nın son tehditlerine yönelik yapılacak yargı çalışmaları, Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açıkladığı yeni dönemde uygulaması planlanan yargı reformunun ilk testlerinden birisi olacaktır.

Ayrıca, Çakıcı'nın "bakla kazığı ile tanıştırmakla" tehdit ettiği Kılıçdaroğlu'nun koruma sayısında herhangi bir artış olmadı. Ankara Valiliği, Çakıcı'nın doğrudan hedefi olan Kılıçdaroğlu'nun koruma sayısının artırılmasını gerekli görmedi. Mevcut sayı ile korunmaya devam ediyor CHP lideri.

Çakıcı deyip geçmeyin. Ne zaman, ne yapacağı belli olmaz. 1990'lı yılların sonunda çocuklarına vize vermeyen İstanbul'daki ABD Başkonsolosluğu'na yönelik lav silahlı eylem yapılması cezaevinden talimatını verecek kadar gözünü karartan bir mafya lideridir.

Sonuçta, ülke siyaseti eğrisi doğrusuyla yine siyasetçiler tarafından şekillendirilmelidir. Organize suç örgütlerinin ya da tarikat ve cemaatlerin siyaseti biçimlendirmeye çalışmasına izin vermek tarihi yanılgılardan biri olur.

 

Tolga Şardan | Büyüteç



Twitter[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum