Rojava'yı özgürleştirecekler, kendi kantonlarını kuracaklar ve kantonları birleştireceklerdi.
Astıkları Amerikan bayraklarıyla...
Kime kanton olacaklarını şimdiden ifşa etmiş oldular.
*
Özgürlük için savaşacaklar, emperyalizmi boğacaklar ve bağımsızlıklarına kavuşacaklardı.
Astıkları Amerikan bayraklarıyla...
Emperyalizme maşa olduklarını itiraf etmiş oldular.
*
Vietnam'a bin selam yolluyorlar, haklılıklarını haykırıyorlar ve antiemperyalist mücadelelere gönderme yapıyorlardı.
Astıkları Amerikan bayraklarıyla...
Vietnam'da ölenlerin kemiklerini sızlatmış oldular.
*
Kendi elleriyle geleceklerini inşa edecekler, halklarının onurlu direnişiyle zafere ulaşacaklar ve dünyaya ders vereceklerdi.
Astıkları Amerikan bayraklarıyla...
Amerikan mandasında bir gelecek hayali kurduklarını vurgulamış oldular.
Ahmet Hakan Hürriyet
*********
Hiç duydunuz mu?
Hiç Amerika'nın Türkiye için endişelendiğini duydunuz mu
Kuşkusuz sizler de bizim gibi Amerika'nın Türkiye için endişelendiğini hiç duymadınız!
Çünkü Amerika hiç böyle bir endişe beyanında bulunmadı!
Ama PYD için endişelendiğini duydunuz! YPG için endişelendiğini de duydunuz! Şimdi de bazı belediye yönetimlerine atanan kayyumlar için endişeleniyorlar!
Yani Türkiye'nin karşısında olan tüm kurum ve kuruluşlar aleyhinde olan gelişmeler Amerika'yı endişelendiriyor!
Bazı belediyelere kayyum atanmasına endişeleniyorlar ama bu belediyelere niye kayyum atandığını hiç merak etmiyorlar!
Sanki bu belediyeler teröre hiç arka çıkmamışlar gibi!
Sanki bu belediyelere ait kamyonlara patlayıcı yüklenerek hiç patlatılmamış gibi! Sanki bu belediyeler hendek kazanlara hiç destek sağlamamış gibi!
Sanki bu belediyeler hiç merkezi yönetimden kendilerine ayrılan ödenekleri dağdaki yandaşlarına göndermemiş gibi!
Amerika açısından Türkiye aleyhine olan bütün çalışmalar demokratik faaliyetler olarak görülüp gösteriliyor!
Ve bu faaliyetlerin önüne geçmek için atılan her adım da endişe kaynağı haline geliyor! Böyle dostluk, böyle müttefiklik olur mu Adamlar her halleriyle "kimden yana" olduklarını açıkça ortaya koyuyorlar! Ama bizimkiler bu kadar açık bir tavrı görmezden gelmeyi tercih ediyorlar!
Görmezden ve duymazdan gelerek bugünlere kadar geldiler!
Ancak artık mızrak çuvala sığmıyor!
Bizimkilerin ağırlıklarını koymalarına ve bastırmalarına rağmen Amerika, Nuh diyor Peygamber demiyor!
Türkiye'nin aleyhine olan faaliyetlere açıktan desteğini sürdürüyor!
Bu noktada Amerikalıların hasımlarımızı tutmasından çok bizimkilerin tavrı bizi üzüyor!
Bu hali niye görmezden ve duymazdan gelmeyi sürdürüyorlar ki! Anlaşılabilir, izah edilebilir gibi değil!
Zeki Ceyhan Milli Gazete
*****
ABD bayrağı ve PKK
Tel Abyad'da, PKK'nın uzantısı olan PYD'nin bulunduğu binalara ABD bayrağı asılması, Türkiye'yi "sözde" kızdırmış. ABD bayrakları Türkiye'den de açıkça görünür şekilde dalgalanıyor.
ABD'nin Türkiye'ye verdiği şüphe götürmez bir mesaj var: Buralar bizim kontrolümüzde, bizim eyaletimiz, PYD bizim dostumuz, sakın bir hata yapayım deme! PKK-PYD'ye dokunma!"
Pentagon'dan gelen bayrak açıklaması ise komiğin ötesinde.
Pentagon sözcüsü Peter Cook şöyle dedi: "Daha önce de ortaklarımıza kendi kendilerine Amerikan bayrağı asmamaları çağrısı yapacağımızı söylemiştik."
Amerikalılar, "ortakları" olan PYD'lilere kendi kendilerine Amerikan bayrağı asmamaları yönünde çağrı yapacaklarını söylemişler ama bu çağrıyı yapmamışlar!
"Çağrı yaptık" demiyor, "çağrı yapacağımızı söylemiştik" diyor.
Adeta dalga geçiyorlar Türkiye'yle.
Hatta dalga ötesi bir durum söz konusu.
Türkiye, büyük şehirlerde konuşlanan tanklarını, kontrolsüz ve plansız bir şekilde Suriye çöllerine sevk ederek bölgede "güç" olacağını sanıyor ama kaybettiğimi 6 tank ve ABD'den gelen "ortağımız PKK" açıklaması da kafaları "dang" ettirmiyor.
Hükümet,"Ya Allah bismillah Allahu ekber" diyerek Rakka'ya bile girmeye hazır bir halde askeri birlikleri hazırda tutuyor.
Ve Türkiye'nin Rakka'ya girmesini gerektirecek hiçbir stratejik ve jeopolitik gerekçe yok. Bunun adı intihar.
Geçmişte adı IŞİD'e destek vermekle suçlananların bugün, bu izlenimi yıkmak için IŞİD'e karşı nasıl çılgınca ve ölümüne bir savaş planı içine girdiklerini hep birlikte görüyoruz.
Türk dışişlerine yön verenler, sanki ülkeyi nasıl mahvederiz, nasıl yok ederiz diye bir gayret içine girmişler.
ABD'liler sınır ötesinde PKK kontrolünde bir eyalet oluşturmuşken ve bu eyalette Amerikan bayraklarını gözümüze sokarcasına dalgalandırırken, bunu önlemenin yolu Türk askerlerini Suriye çöllerindeki batağa daha da saplamaktan mı geçiyor yoksa bir an önce askerimizi geri çekerek siyasi yöntemlerle bu sorunu çözmek mi gerekiyor.
Türkiye'yi aynı anda hem de başka bir ülkenin topraklarında hem IŞİD ile hem PYD ile savaşır hale getirmenin neresi akılla bağdaşıyor?
Asıl sorgulanması gereken BOP'un dümen suyuna girip Amerikan bayraklarının Suriye'de dalgalanmasına zemin hazırlayanlar değil mi?
ABD işte budur:
Hem desteklediği siyasi iktidarların eline Amerikan bayrağını tutuşturur, hem de desteklediği terör örgütlerinin eline aynı bayrağı verir.
Muharrem Bayraktar Yeni Mesaj
******
Suriye'de ateşkesin arkası gelecek mi?
----
Kurban Bayramı'nın başladığı geçen pazartesi gününden itibaren Suriye'de yürürlüğe giren ateşkes, bazı ihlallere rağmen, tuttu; beş yıldan beri savaş halinde yaşayan halk nispi bir sükûnet içinde sokaklara çıkıp rahat bir nefes alabildi.
Şimdi mesele, bu çatışmasızlık durumunun devam edip etmeyeceği ve yıkılmış bölgelerdeki perişan insanlara yardımların hızla ulaşıp ulaşamayacağıdır.
Uzun ve çetin müzakerelerden sonra varılan ateşkes anlaşmasının "geçici" ve kısmi" olduğunu unutmamak lazım. ABD ile Rusya'nın ilan ettiği ateşkes, 7 günlük olup buna iki gün daha eklendi. Yani bu sürenin sonunda tarafların gene silahları konuşturmaya başlaması tehlikesi var...
Hangi muhalifler?
Anlaşmanın diğer özelliği, kapsamının sınırlı tutulmasıdır. IŞİD ve El Nusra Cephesi gibi radikal örgütler ateşkesin dışında tutuldu. Yani bu örgütlere, nerede bulunursa bulunsunlar, atış serbest... Nitekim bayram günlerinde de onlarla çatışmalar sürdü. Şimdiki ateşkes durumu uzatılsa dahi IŞİD ve cihatçı gruplarla savaş durmayacak, buna karşılık Esad'ın ordusu ile "ılımlı" diye tanımlanan muhalif güçler birbirlerine ateş etmeyecek... Ancak bunda da bir kafa karışıklığı var: "Ilımlı" muhalifler kimleri kapsıyor, kimleri kapsamıyor? Örneğin Esad'ın ve Rusya'nın nazarında, Türkiye de dahil, koalisyonun "ılımlı" saydığı güçler "terörist" kategorisindeler...
Engel ne?
Ateşkesin yarattığı en büyük umut, çatışmalar ve kuşatmalar yüzünden çok feci duruma düşen yüz binlerce Suriyeliye acil insani yardımın yapılabileceğiydi. Özellikle Halep'te aç, susuz, ilaçsız kalan 250 bin sivilin beklentisi buydu.
Bayram süresince BM'nin düzenlediği yardım operasyonu için kamyon konvoyları, Türk-Suriye sınırında hazır bekledi. Ne yazık ki "bürokratik ve politik engeller" on binlerce insanın hayatını kurtaracak olan bu yardımın zamanında yapılmasına imkân vermedi.
Taraflar bu gecikmenin kabahatini birbirlerine atmakla meşgul. Ama sonuçta ne oluyorsa çaresiz kalan Suriye halkına oluyor.
Kim suçlu?
Bu olay, Suriye dramının bu noktaya gelmesinde kimin sorumlu tutulması gerektiği sorununu gene gündeme getiriyor.
Aslında bunda Esad'ın da, çeşitli muhalif grupların da, dış güçlerin de, yani herkesin payı var. Çünkü Suriye'de birbirleriyle kendi çıkarları ve hırsları uğruna çatışan çeşitli siyasi, etnik ve mezhepsel gruplar gibi, onların arkasında yer alan dış güçlerin de bencil hesapları var. Hepsi de kendi oyunlarını bu platformda acımasız şekilde oynamaktan çekinmiyorlar. İnsani yardım konusunda olduğu gibi...
Bu durumda "geçici ve kısmi" ateşkesin arkasının -hele siyasi çözümün- hızla gelebileceği konusunda iyimser olmak çok zor.
Sami Kohen Milliyet
*****
"Kinle, öfkeyle olmaz!"
---
Cumhurbaşkanı ve Başbakan'ın olumlu sözleriyle, ülkede uygulananlar arasında paralellik yok!
Okurlar da bunun farkında… "Neden böyle?" diye soruyorlar.
Biz, onların adına cevap veremeyiz tabii ki… Bu soruyu kendilerinin yanıtlaması gerekir.
Olağanüstü hal (OHAL) uygulamalarını eleştiren tek parti lideri Kılıçdaroğlu…
Onun, CHP'nin 93'üncü Kuruluş Yıldönümü'nde söylediği "Böyle giderse Türkiye'nin aydınlığa çıkma şansı yok!" sözlerinin üzerinde hassasiyetle durulması gerekir. Çok önemli çünkü…
Kılıçdaroğlu neden böyle dediğini şöyle açıklıyor:
"Medyayı 'olağanüstü hal'den faydalanarak susturmak istiyorlar. Gazeteleri hedef alan baskı, hukuksuz ve üzücüdür. Gazeteler ve yazarlar hakkındaki (asılsız) ihbarlar dikkate alınıyor. Oysa o yazarların hayatı F tipi örgütle mücadele içinde geçmiş. Mağdurlar… Böyle bir durumu dünyaya anlatamazsınız!"
Ülkede yaşanan bazı hukuksuz olaylar "Kinle, öfkeyle devleti yönetmeye kalkarsanız, masum insanların canını yakarsınız" diyen Kılıçdaroğlu'nu haklı çıkarıyor.
Toplumda artan endişeler mutlaka giderilmelidir.
Rahmi Turan Sözcü
******
KHK düellosu sürüyor
Bayram tatilini geride bırakılan günlere bakıldığında nispeten sakin geçiren Türkiye'yi yine hareketli günler bekliyor.
Cumhur-başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın ABD seyahatinin Suriye odaklı olası sonuçları, Fırat Kalkanı harekâtının sürmesi, FETÖ ve PKK'ya yönelik devam eden soruşturmalar, hazırlıkları süren kanun hükmünde kararnameler (KHK), muhalefetin kararnamelere yönelik açacağını duyurduğu davalar.
Özellikle KHK'lara yönelik iktidar ve muhalefet arasındaki görüş ayrılıkları da giderek derinleşiyor.
CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu, bayram öncesinde OHAL kapsamında çıkan KHK'larla, yürütülen bazı uygulamaların darbe dönemi uygulamalarını aratmadığını belirterek, "İlk kararname dışındaki tüm KHK'ları Anayasa Mahkemesi'ne taşıyacağız" demişti.
Kılıçdaroğlu, KHK'larla yaşanan mağduriyetlerin çok arttığını, konuyu Başbakan Binali Yıldırım'la da ele almak istediklerini de söylemişti.
Bu görüşmenin önümüzdeki hafta gerçekleşmesi bekleniyor.
Görüşmede Kılıçdaroğlu'nun KHK'larla işten çıkartılanlardan bir bölümünün haksız yere suçlandığını belirterek Başbakan'a liste sunması bekleniyor.
Hükümetin tavrı, KHK'lara yönelik açılacak davaların da kapsamını belirleyecek.
Muhalefetten gelen bu eleştirilere karşılık Başbakan Yardımcısı Veysi Kaynak'ın, "KHK'lar için Anayasa Mahkemesi yolu kapalı. Çünkü Anayasa Mahkemesi'nin bakacağı işler Anayasamızda belli" görüşlerini bu köşeden aktarmıştık.
Kaynak'ın bu açıklamalarına CHP Grup Başkanvekili Özgür Özel'in verdiği yanıtlar gazetelere yansıdı.
Özel, KHK'ları Anayasa Mahkemesi'ne taşıma gerekçelerini şöyle açıkladı:
"Anayasa Mahkemesi'nin 3 kararı var. 1990, 1991 ve 2003 tarihli kararları. O kararlar; OHAL KHK'leri, OHAL ilan ediliş gerekçesi, süre ve uygulandığı bölge açısından denetlenir' diyor. Memuriyetten, okuldan atmalar var. Kayyum atanan belediyelerden 4'ü FETÖ, diğerleri başka örgütler. Oysa OHAL'in konusu FETÖ. AYM'nin bu 3 kararı doğrultusunda başvuruyu yapacağız. Genel Başkanımız tekrar görüşecek, anlatacağız. Mağduriyetleri, yetki aşımından kaynaklı uyarılarımızı dikkate alırsanız o zaman AYM'ye gitmeye gerek kalmaz."
***
Başbakan Yardımcısı Kaynak, dün Kilis yolundayken arayarak, önceki açıklamalarına verilen bu yanıtı değerlendirdi.
Kaynak, "CHP'liler ilk KHK'ya taraftardı, 'bu KHK'yı götürmeyeceğiz, diğer 7 KHK'yı Anayasa Mahkemesi'ne götüreceğiz' diyorlar. Taraftar olduklarını söyledikleri 667 sayılı ilk KHK, şimdi itiraz ettikleri uygulamaların tamamını içeriyor. Bütün uygulamalar ve sonraki KHK'lar bu ilk KHK'ya dayanıyor" dedi.
Kaynak, CHP'nin karşı çıkmadığı ilk kararnamedeki kapsamı bu şekilde özetledikten sonra, "Biz darbe teşebbüsünün ardından FETÖ ile ilgili tedbirler aldık. Ancak Türkiye'nin çok yoğun bir terör problemiyle uğraştığı gerçeği söz konusu. Bu nedenle bilinçli olarak diğer terör örgütlerini de özellikle kararname kapsamına aldık" ifadelerini kullandı.
***
Kaynak, KHK'ların iptali için Anayasa Mahkemesi'ne dava açılamayacağı tezinde de ısrarlı.
Anayasa Mahkemesi'nin görev ve yetkilerini düzenleyen Anayasa'nın 148. maddesinin KHK'ları denetim kapsamı dışında bıraktığını söylüyor.
CHP'nin Anayasa'nın 15. maddesinde yer alan "OHAL söz konusu olsa da kişinin yaşama hakkına, maddî ve manevî varlığının bütünlüğüne dokunulamaz; kimse din, vicdan, düşünce ve kanaatlerini açıklamaya zorlanamaz ve bunlardan dolayı suçlanamaz; suç ve cezalar geçmişe yürütülemez; suçluluğu mahkeme kararıyla saptanıncaya kadar kimse suçlu sayılamaz" ifadesine dayanarak dava açmayı deneyeceğini ancak bu düzenlemenin KHK ile yapılan işlemleri engellemediğini savunuyor.
Mağduriyetlerin düzeltilmesinde kararlı olduklarını vurgulayan Kaynak, "Zaten biz OHAL kararı alırken, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi'nin belli maddelerini Fransa gibi askıya aldık. Ancak sözleşmenin temel değerleri bizim için de hâlâ sonuna kadar geçerlidir" dedi.
Bayramdan sonra KHK odaklı tartışmalar daha da alevlenecek gibi gözüküyor.
Serpil Çevikcan Milliyet
*****
Zâfiyetlerimiz
Şu son 15 Temmuz darbesinde İSTİHBARAT zafiyetimiz meydana çıktı. Bunu kim inkar edebilir
Zafiyetimiz sadece istihbarat konusunda mı.. Hayır, A'dan Z'ye kadar her konuda vahim zafiyetlerimiz var. Bazılarını sayayım:
EĞİTİM ve OKUL zafiyeti: Hem kendi millî kimliğimize, hem de çağın kültürüne uygun güçlü eğitimimiz ve vasıflı okullarımız yok.
LİSAN zafiyeti: Üç yüz kelimelik günlük çarşı pazar iletişim Türkçesiyle düşünmeye çalışıyoruz ve tabiî ki, doğru dürüst düşünemiyoruz. Lise mezunları zengin engin edebî Türkçe öğrenemiyor.
HUKUK ve YARGIDA zafiyet: Yeni Ceza Kanunu toplumu, yeni Medenî Kanun aileyi yıktı. Bugünkü hukuk sistemi bizim sosyal ve kültürel yapımıza uygun değil.
İÇ BARIŞ zafiyeti: Türkler Kürtler, Sünnîler Alevîler, Dindarlar Laikler, Şunlar Bunlar, çeşitlilikler arasında; birlikte barış içinde yaşama niyeti konusunda ürkütücü bir zafiyet ve kopukluk var.
TARIM ve HAYVANCILIKTA zafiyet: Yakın zamana kadar dünyanın sayılı tahıl ambarlarından biri olan Türkiye şu anda ekmeklik buğdayının büyük kısmını dışarıdan getirtmek zorunda. Hayvancılığımız can çekişiyor.
AHLAK ve FAZİLET zafiyeti: Ahlaksızlık, rezillik, terbiyesizlik, edepsizlik, densizlik, müstehcen yayınlar, her türlü azgınlık, fısk fücur, rüşvet, içki, kumar, uyuşturucu kullanımı, haram yeme, vatan hainliği, din sömürücülüğü, hayâsızlık korkunç ve dehşet verici boyutlara ulaşmış.
DİNÎ konulardaki zafiyetlerimiz: On milyonlarca Müslüman İslam'ı doğru bilmiyor ve doğru olarak hayata uygulamıyor.
KÜLTÜR zafiyeti: Kültür seviyemiz çok düşük ve güdük.
MİMARLIK ve ŞEHİRCİLİK zafiyeti: Şehirlerimizin, binalarımızın hemen hepsi berbat vaziyette.
ŞEFFAFLIK ve TEMİZLİK zafiyeti: Bu konuda her yıl yapılan uluslararası ciddî ankette, notumuz 100 üzerinden 42'dir. Buna zafiyet denmez de ne denir
SANAT, ESTETİK, GÜZELLİK zafiyeti: Bu konuda dökülüyoruz. Rüküşlük, kitsch kültürü, zevksizlik, görgüsüzlük, çirkinlik selleri altında kaldık.
BEYİN zafiyeti: Beyinler daraldıkça beyinsizlik her tarafı istilâ etti.
İDEOLOJİK zafiyetler: Bir kısmımız, ilerlememize, yücelmemize, kurtulmamıza engel olan, ayaklarımızı köstekleyen, ufuklarımızı daraltan birtakım fosil ideolojilerin, …izm'lerin bağımlısı ve kurbanı olmuş durumda.
GÜVENLİK zafiyeti: Bunca terör, trafik suçu, âsâyişsizlik, görünür görünmez kaza ve belalar içinde güvenli ve huzurlu bir hayat sürdüğümüzü iddia edebilir miyiz
GÖRGÜ zafiyeti: Görgüsüzlük, kabalık, nezaketsizlik, hoyratlık, vicdansızlık, kırıcılık dökücülük, mürüvvetsizlik, arsızlık, şımarıklık, soytarılık, şarlatanlık yaygın hale gelmiş.
HAYSİYET zaafı: Yorum yapmayacağım.
**
Bunca zafiyetle bu devlet, bu ülke, bu halk nasıl ayakta durmuş ve hâlâ duruyor
Mehmet Şevket Eygi Milli Gazete
YORUMLAR