En başta şu iki tarihi yaşanmışlığı bir daha hatırlayalım! Tahtta II. Mahmut oturmaktadır. Mora yarımadasında 1821'de Rumlar tarafından başlatılan isyanda 40 bin Türk katledilir. Bu katliamının planlayıcılarından birisi de dönemin Fener Rum Patriği 5.Gregorius'tur.
5.Gregorius'un evinde yapılan aramalarda, 'isyanla ilgili belgeler ve Rus Çarı Alexandra'ya yazılmış çeşitli istihbarat mektupları ele geçirilir.
Yargılanır ve halkı isyana teşvik etmek ve Osmanlı Devletine ihanet etmekten suçlu bulunup, idam kararı verilir. 21 Nisan 1821 günü Patrikhanenin kapısı önünde asılarak idam edilir.
Patrikhane, o kapıya 'kin kapısı' adını verir ve kapatılır. Ne zamana kadar? Aynı yerde, bir Türk büyüğü asılana kadar. O kapı hala kapalı. Demek ki, istedikleri gibi bir Türk büyüğü bulamıyorlar!
Kurtuluş Savaşı yıllarında Rum Patrikhanesinin çalışmalarını çok iyi bilen Atatürk, Patrikhaneyi "Fesat yuvası" olarak tarif ediyordu.
Tam bağımsız Türkiye meşalesini yaktığı günlerde Mustafa Kemal'in, Erzurum'da yaptığı konuşmanın bir bölümü şöyledir:
"Patrikhane cephane deposu halini almıştır. Pek sağlam kaynaklardan elde edilen bilgilere göre İstanbul Rum Patrikhanesinde Mavri Mira adında bir kurul oluşmuştur…
Kurul doğrudan doğruya Venizelos'tan talimat alıyor. Rumların ve Yunan Hükümetinin parasal yardımıyla pek büyük bir sermayesi vardır. Görevi, Osmanlı illeri içinde çeteler oluşturmak ve yönetmek, açık hava toplantıları ve propaganda yapmaktır. Yunan Kızılhaçı da bu Mavri Mira kuruluna bağlıdır…
Hatta resmi göçmenler komisyonu da Mavri Mira kuruluna bağlıdır. İstanbul Patrikhanesi ve Yunan Konsolosluğu silah ve cephane deposu durumunu almıştır ve hatta kiliseler tapınma yerinden çok askeri ambarlar gibi kullanılmaktadır…
Ermeni Patriği Zaven Edendi de Mavri Mira Kurulu tarafından satın alınmıştır…" (22 Ağustos 1919)
20 Ocak 1923'te Hakimiyet-i Milliye gazetesinde yayınlanan demecinde Atatürk şöyle diyordu:
"Bir fesat ve hıyanet ocağı olan ve memleketimize nifak tohumları eken, uyuşmazlıklar yaratan, Hıristiyan hemşerilerimizin huzur ve refahı için de uğursuzluğa ve felakete sebep olan Rum Patrikhanesi'nin artık topraklarımız üzerinde bırakamayız.
Bu tehlikeli teşkilatı, memleketimizde muhafazaya bizi mecbur etmek için ne gibi vesile ve sebepler gösterilebilir?
Türkiye'nin Rum Patrikhanesi için arazi üzerinde bir sığınılacak yer göstermeye ne mecburiyeti var?
Bu fesat ocağının hakiki yeri, Yunanistan değil midir? Büyük Millet Meclisi tarafından idare edilmekte olan yeni Türkiye, Babıali'nin taht-ı idaresindeki eski Osmanlı İmparatorluğu değildir. Yeni Türkiye şeref ve haysiyet, kudret ve kuvvetini müdrik ve hukukunu muhafaza için mevcudiyetini tehlikeye atmaya hazır ve amadedir."
17 Aralık 1924'te Fener Rum kilisesinde yapılan seçimde patrik seçilen 6. Konstantin'i, Atatürk hain ilan edip, Lozan Antlaşması Nüfus Mübadelesi kapsamında 30 Ocak 1925'te ülkemizden gönderdi.
AB süreci, atılan imzalar, istenilen kriterler sürecinde MHP tarafında 2004 yılında 'AKP'nin teslimiyet belgeleri' adıyla AB'nin tüm istekleri tek tek ortaya konulmuştu. Örneğin:
Fener Rum Patriğinin "ekümenik" sıfatını kullanması kabul edilerek, bunun sonucu kendisine siyasî statü tanınması istenmiştir. (Rapor, s.44).
Raporda, Müslüman azınlık kavramına da yer verilmiş ve bu çerçevede Sünnî olmayan Müslüman azınlıkların dinî cemaat olarak tanınması, statülerinin iyileştirilmesi ve eğitim ve ibadethane alanlarındaki kısıtlamaların kaldırılması istenilmiştir (Rapor, s. 44-54-165).
Alevi vatandaşlarımızın Müslüman azınlık olarak tanınmadığı ifade edilerek, yeni azınlık yaklaşımları ortaya konmuştur (Rapor, s.54-165-174).
2011 Ramazanında bugün kurulan sofranın aynısı kurulmuş ve Başbakan Erdoğan yemekten önce azınlıklara mal iadesi müjdesini vermişti.
Aynı yıl Atatürk'ün kovduğu Patrik'in kemikleri, Fener Rum Patrikhanesi'nin talebi ve AKP'nin izniyle Türkiye'ye getirildi.
Lozan'a göre bu Patrikhane bir dini müessesedir ve Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ne bağlıdır. Muhatabı Fatih Kaymakamlığıdır.
2003 yılında Fener Rum Patriği Bartholomeos, kendisini 'ekümenik' sıfatıyla tanımlamaya başlar. Dönemin Dışişleri Bakanı Abdullah Gül, Patriğe "ekümenik" sıfatını kullanmasından duyulan rahatsızlığı aktarır.
Aralık 2004'te ABD'nin Ankara Büyükelçisi Eric Edelman onuruna verilen bir resepsiyon için hazırlanan davetiyede, "Ekümenik Patrik'in müşfik himayelerinde" ifadesi kullanılır.
Eylül 2006'da da Başbakan Erdoğan, şu ilginç ifadeyi kullanır: "Fatih İstanbul'a geldiğinde ekümenikliği serbest bıraktı. Çünkü kendine güveni vardı, bizim de güvenimiz var."
2 ay sonra Türkiye'ye gelen Papa 16. Benedictus da Patrik Bartholomeos'tan "ekümenik patrik" diye söz eder.
2014 yılında ülkemize gelen ABD Başkan Yardımcısı Joe Biden, Patrik Bartholomeos ile görüşmüş yayınladığı mesajında patrik için "Ekümenik" (Evrensel Patrik) ifadesini kullanmıştı.
Aynı Biden 2018 yılında da ülkemize gelmiş ve Patrikhane'de Bartholomeos ile yaklaşık 2 saat görüşmüştü.
Trump'ın son dışişleri bakanı Pompeo İstanbul'a gelirken, ABD Dışişleri Bakanlığı'ndan bir yetkili, basına şu açıklamayı yapmıştı: "Bu ekümenik patriktir. Ortodoks Kilisesi'nin başıdır."
Joe Biden'i ilk tebrik edenlerin başında Bartholemous geliyordu. Mesajını İngilizce ve Rumca yazdırmış, "Ekümenik Patrik" diye de imzalamıştı.
Diğer taraftan 22.11.2017'de Türkiye Ermenileri Patrik Genel Vekili Başpiskopos Ateşyan, "AK Parti'nin gelişiyle biz var olduğumuzu hissettik. Gerçekten bu hükümet döneminde azınlıkların yüzü gülmeye başladı. Asık suratımız gülüşlerle zenginleşti" dedi.
Son yemekten sonra da Yahudi ve Hıristiyanlık inancının temsilcileri, Sayın Erdoğan'a teşekkür ederek, "sizin iktidarınız döneminde biz birçok şey kazandık, bunları asla unutamayız" açıklamasını yaptılar.
Sadece siz değil. Hiç kimse unutmayacak. Zaten her şey Kirâmen Kâtibîn tarafından kayıt altına da alınıyor.
Akın Aydın
akinaydin @ yenimesaj.com.tr
YORUMLAR