Süleyman ÖZIŞIK
Fetö mağduru bir doktorun gönderdiği mektubu yayınlamadan önce izin verirseniz, hepimizi yakından ilgilendiren şu ekonomik kriz meselesine ve doların bozdurulması kampanyasına değinmek istiyorum.
Doların yükselmesiyle baş gösteren sıkıntı, halkın ve ülke yöneticilerin yaptığı hamlelerle rahatlama evresine doğru ilerliyor.
Yastık altından çıkarılıp bozdurulan dolarların ekonomiye katkısı henüz tam olarak netleşmiş değil.
Ancak gerçekleşen kampanyanın iki büyük etkisi oldu.
Haftalardır yükselen dolar beklenmedik bir hızla inişe geçti. Piyasa uzmanlarına göre bu düşüş daha epey süre devam edecek.
Bu birinci etki...
İkinci etki ise pek çok kişinin gözünden kaçıyor sanırım.
Amerikan gazetelerinden bazıları iki gündür Türkiye'de yürütülen bu kampanyayı gündemine taşıyor.
Erdoğan'ın "Rusya, Çin, İran gibi ülkelerle yerel para birimi üzerinden çalışacağız" söylemleri belli ki ABD'yi çok rahatsız etmiş.
Ancak daha büyük rahatsızlık oluşturan durum, halkın dolarlarını bozdurmak için uzun kuyruklar oluşturması.
Önceki gün bazı Amerikan gazetelerinde, Türkiye'de başlatılan bu kampanyanın dünya geneline yayılmasından duyulan endişe ve korkulara yer verildi.
Gazeteler özetle, "Türkiye'nin öncülük ettiği bu kampanya dünya geneline yayılırsa, ABD için kabus dolu günler başlayabilir" yorumunda bulunuyor.
"Hadi inşallah" diyelim ve Başbakan Binali Yıldırım'ın dün açıkladığı ekonomik pakete dönelim.
Esnafa 250 milyarlık bir aktarımın yapılacak olması kuşkusuz çok önemli bir gelişme.
Dün bu durumu küçük esnafla konuşma şansı buldum. Pek çoğu, "İyi ama yeterli değil" görüşünde.
Kabul edelim ki geçtiğimiz yıl Rusya ile yaşanan kriz Turizm sektörüne çok ağır bir darbe indirdi.
Beklenen turistin gelmemesiyle ciddi bir mali kriz yaşayan turizmcilerden bazıları varlıklarını elden çıkarmak zorunda kaldı. Satamayanlar ise ardı ardına gelen ödemelerin altında eziliyor.
Taksim'de yerli ve yabancı turistin uğrak noktası olan İstiklal Caddesi'nin esnafı bile kan ağlıyor. Bu bölgedeki kiraların tamamı dolar üzerinden ödeniyor. Küçücük bir dükkanın kirası bile 40 ila 60 bin dolar arasında değişiyor.
Esnafın belini büken de zaten kiralar. Daha doğrusu kira üzerinden oluşan stopaj vergisi.
Konuşabildiğim bütün işletme sahipleri, stopaj vergilerinin bir yıl ertelenmesi durumunda rahat nefes alabileceklerini söylüyor.
Bu istekte bulunanlar sadece Taksim esnafı sanmayın. Ege ve Akdeniz'deki otel sahipleri de, mahalle aralarındaki küçük esnaf da aynı dertten muzdarip...
Umarım açıklanacak yeni ekonomik paketlerinde bu durum da dikkate alınır.
BİR MAĞDURİYET HİKAYESİ
Aşağıda okuyacağınız mektubun sahibi Adana'da doktorluk yapan Şule Kaynar isimli bir hanımefendi. Yazdıklarına tek bir yorum katmadan olduğu gibi yayınlıyorum.
"Adana'da aile sağlığı merkezinde görev yapan doktorlardanım. Aile Sağlığı Merkezi'nin interneti benim üzerime kayıtlı.
Aile Hekimliği sisteminde tüm Türkiye de uygulama böyle.
Bir kişi elektrik ve su aboneliğini alıyor, bir kişi internet ve telefonu, personel SSK'sını biri üstleniyor, kira kontratı bir hekimin üzerine yapılıyor
.Aile sağlığı merkezlerinin bu tür abonelikleri iş bölümü şeklinde orada çalışan hekimler arasında paylaşılıyor. Bu durum sağlık ocağımızın karar defterine de emir gereği işlendi.
15 Temmuz sonrası benim üzerime kayıtlı olan internet hattından bylock'a girildiği tespit edildi.
Bu süreçte 26 Ekim de gözaltına alındım 3 gün kaldım. İfade, mahkeme, denetimli serbestlik ve yurtdışı yasağıyla bırakıldım, mahkeme devam ediyor.
Ancak bu süreçte, internet hattı üzerinden Bylock'a giren bir hemşire de açığa alındı.
Cumhuriyet savcılığına internet hattımın incelenmesi, hattımdan bu program kullanılmışsa kimin kullandığının tespit edilmesi için dilekçe vermeye gittim. Hakkımda resmî bir suçlama olmadan böyle bir dilekçeyi alamayacaklarını söylediler.
Süleyman bey, şimdiye kadar şahsımın kullandığı iki akıllı telefonum var , ikisi de elimde ve incelenebilir, kendi üzerime aldığım tüm telefonlar da incelenebilir. Ayrıca ev hattımdan Bylock'a girip girmediğim de tespit edilebilir.
Ben bu programı ilk defa 15 Temmuz dan sonra duydum.
Bir anne olarak iki evladımın üzerine yemin ederim ki ben bu programı kullanmadım ve bu yapıyla hiç bir alakam yok.
3 yıldır eşimden ayrıyım ve bakmakla yükümlü olduğum iki çocuğum var. Özel hastanelerin verdiği cevap, bakanlık ihraç olanlara özellerde çalışabilir genelgesi yayınladı ama SGK provizyonların kapatılacağını söylediği için bir yere kabul edilmiyor ve çalışamıyorum.
Ne olur bir an önce haklı haksız ayrılsın birbirinden, Devletime güvenim sonsuz ama artık an geçmiyor, zaman akıp gidiyor. Adalet istiyorum!"
Bu mektubu yayınlama sebebim şu:
Haksız yere bir tek kişinin mağdur olmaması adına hepimizin üzerine görevler düşüyor.
İnşallah yetkililer Şule Kaynar hanımefendinin sesini duyar ve mağduriyetini ortadan kaldırır.
DİPNOT: Kar maskesi takıp Yeniçağ Gazetesi'ne saldıran bir grup it sürüsü belli ki ülkücü camiayı birbirine düşürmeye çalışıyor. Umarım zanlılar bulunur ve hakettikleri cezaya çarptırılır. Yeniçağ gazetesi çalışanlarına büyük geçmiş olsun.
YORUMLAR