Artık ülke gündeminde pek yer olmasa da darbe davaları tüm hızıyla sürüyor.
Söz konusu davalardaki gariplikleri aktarmaya çalışıyoruz, ya işte buna bir örnek daha.
Olay yeri Güneydoğu Anadolu'daki bir ilimizin, iki ilçesi. 15 Temmuz gecesi bu iki ilçede farklı olaylar yaşanıyor.
İlk ilçemizden başlayalım; Jandarma komutanı, rütbeli rütbesiz personeli vasıtasıyla karakolun önünü dubalar, kaldırım taşları ve çöp konteynırları ile kapattırıyor. Yaşanan yegane olay bu. “Personel dışarı çıkmayacak” emrine rağmen, personeli bu işler için dışarı çıkarmak ve de araçların geçişini engellemekle suçlanıyor. Jandarma komutanı ise terör saldırısı beklendiği için İl Jandarma Komutanlığı Harekat Merkezi'nin emriyle karakolun güvenliğini sağlamak için o tedbirleri aldığını söylüyor. Savcı, tutuklanmasını istiyor. Mahkeme kabul etmiyor. İtiraz üzerine bir üst mahkeme tutuklanmasına karar veriyor ve yaklaşık 1 yıl hapis yatıyor.
İlginç olan şu; O süreçte TSK'dan atılmadığı gibi, 15 Temmuz'dan sonra Alay Komutanlığı tarafından 5 kez takdirnameyle ödüllendiriliyor. Tahliyesinden sonra ise yine Güneydoğu'da bir başka ilimizin ilçe komutanlığına atanıyor. Duruşmalara da çoğu kez gece nöbetlerinde yol kontrollerini yaptıktan sonra katılıyor. Daha daha ilginci, karar duruşmasına kadar bu ismin avukatının olmadığı bile fark edilmiyor.
Diğer ilçemize geçelim; Buradaki Topçu Alay Komutanlığı görevine 15 Temmuz'dan önce atanmış olan isim gelmeyince, sancak vekaleten bir albaya veriliyor. 1 gün sonra da 15 Temmuz yaşanıyor. Nöbetçi amiri olan yarbay, sözde sıkıyönetim direktif emrinin geldiğini bildirince, komutanlığa gidiyor. Alarm verilip, personel kışlaya çağrılıyor. Yargıtay Cumhuriyet Savcısının beraatini isteyip, Yargıtay 16. Ceza Dairesi'nin de geçenlerde tahliye ettiği dönemin 7. Kolordu Komutanı İbrahim Yılmaz'ı arayıp, ne yapacaklarını soruyor. Yılmaz, emre uyulmayacağını söylüyor. Bu görüşme sırasında Kaymakam, arıyor. Nöbetçi amiri, 7. Kolordu Komutanı ile görüştüğünü, görüşme bitince arayacaklarını bildiriyor. Sonrasında da Komutan Vekili Kaymakamı arayıp, İbrahim Yılmaz'dan aldıkları talimatı iletiyor. O gece bu ilçemizde herhangi bir olay yaşanmıyor, tek bir asker sokağa çıkmıyor. Duruşmalarda tanık olarak dinlenen Kaymakam, “Bir art niyet sezmedim” şeklinde ifade veriyor vs
Neticede 16 Temmuz'da Komutan Vekili Albay ile nöbetçi amiri de gözaltına alınıyor. Savcı tutuklanmalarını talep ediyor, Mahkeme tutuklamıyor. Ancak itiraz üzerine bir üst mahkeme tutuklanmalarına karar veriyor.
Onlar da yaklaşık 1 yıl hapiste kalıyor... Bu süreçte onlar da TSK'dan ihraç edilmiyor... Hatta Yarbay olan sanık, Albaylığa terfi ediyor...
14 CELSEDE NELER OLDU
Dikkat çekmek istediğimiz husus, davanın içeriği değil, yargılama sürecinde yaşananlar.
Davaya bakan mahkemede, her celseye neredeyse ayrı heyet çıktı.
Mahkeme başkanı duruşmalara hemen hemen hiç katılmadı.
6'ıncı celsede görev alan heyet üç sanığın da tahliyesine karar verdi.
7'inci celsede Savcı, esas hakkındaki mütalaasını açıkladı. 8'inci celsede mütalaasını tekrarladı.
Mütalaada, sanıkların ByLcok başta olmak üzere FETÖ üyesi olduklarına ilişkin herhangi bir delile ulaşılamadığı vurgulandıktan sonra darbeye teşebbüs suçlaması konusunda şöyle denildi:
“Tüm dosya kapsamı incelenmekle, sanıkların üzerlerine atılı suçlamanın suç teorisi esaslarına göre icrai nitelikte bulunan aktif eylemlerle işlenmesinin zorunlu olduğu, buna mukabil pasif hareket niteliğindeki ihmali hareketlerin ise sadece adli olarak ihmal sureti ile göreve kötüye kullanma suçuna, idari olarak da TCK'da belirtildiği üzere objektif cezalandırma şartları olan kişilerin mağduriyeti, kamunun zararı veya kişilerin haksız menfaat elde etmesinin gerekli olduğu, yargılama konusu olay bakımından olay yeri merkezle yapılan değerlendirmede, objektif cezalandırma şartının gerçekleşmediği anlaşıldığından, tüm sanıklar hakkında beraat kararı verilmesi ve haklarında gözaltı ve tutuklama koruma tedbiri uygulanmış sanıklara tazminat haklarının hatırlatılması kamu adına mütalaa ve talep olunur.”
Savcının bu mütalaasından sonra karar verilmek üzere duruşma ileri bir tarihe ertelendi.
Ancak o tarihte mahkemeye gidildiğinde, hem heyetin hem savcının değiştiği görüldü.
Yeni Savcı, dosyayı inceleyeceğini belirtip, süre istedi.
Birkaç celse sonra da Savcı mütalaasını açıkladı.
Ve yeni mütalaada; Yazının başında anlattığımız Jandarma Komutanı için, "Karakol önüne dubalar, kaldırım taşları ve çöp konteynırları dizerek, araçların geçişini engellediği",
Diğer iki sanık için de, “Sıkıyönetim emrini uyguladıkları, kaymakamın telefonuna çıkmadıkları, 7. Kolordu Komutanı ile yaptıkları görüşme sonucunda darbe girişimini destekleme kararı aldıkları” gerekçesiyle ağırlaştırılmış müebbet hapis cezası istendi.
Sonuç mu?
15 gün önce yapılan 14'üncü celsede Mahkeme, oy çokluğuyla her üç sanığı önce ağırlaştırılmış müebbet hapis cezasına çarptırdı.
Ardından, ilçe jandarma komutanının cezasını müebbete, diğer iki ismin cezasını ise önce 15 yıl, sonra 12 yıl 6 ay hapis cezasına çevirdi.
Bu kararın doğal sonucu olarak sanıkların tutuklanması beklenir, değil mi?
Hayır, öyle olmadı. Aksine Mahkeme, “Sanıkların aktif görevde olmasını ve tutukluluktan beklenen faydanın adli kontrol hükümleriyle de sağlanacağını gözeterek”, infaz başlayana kadar yurtdışı yasağı ve haftada iki gün karakola gitmek suretiyle adli kontrol uygulamasıyla yetindi.
Savcı, karara itiraz edip, tutuklanmalarını istedi. Ancak bir üst mahkeme reddetti.
Hukuk sistemimiz açısından toparlarsak;
Her ikisi de Türkiye Cumhuriyeti Devleti'nde görevli olan savcıların yüzde yüz farklı mütalaasına mı,
Halen görevlerini sürdüren askerlerin bu cezalara çarptırılmasına mı,
Mahkemenin o cezaları verdikten sonra tutuklama kararı almamasına mı şaşalım?
Bu tablodan çıkarılacak tek sonuç galiba şu; Onların da içine sinmemiş olacak ki, nihai karar İstinaf ve Yargıtay'a havale edilmiş gibi!..
Müyesser Yıldız
Odatv.com
YORUMLAR