GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

"Bütçe imkânları" neden tükendi?

06 Eylül 2022 - 18:28

Bakan Muş, kendi çapında bir iktisat dersi veriyor: Kıt kaynakları belli bir kaleme harcarsanız, başka kalemlere kaynak kalmaz!

Ticaret Bakanı Mehmet Muş elektrik ve doğal gaza yapılan zamlar ile ilgili açıklamalar yaparken doğal gaz ve elektrikteki sübvansiyonlara dikkat çekti.

"Halen bir sübvansiyon söz konusu. Artık bütçe imkânları daha fazla el vermediğinden dolayı yansıtılmak zorunda kalındı" dedi.

"Merdi Kıpti" atasözünü hatırlatmak isterdim ama hem ırkçı bir yönü var hem de durduk yere hakaret davalarıyla uğraşmak istemem.

Bakan "bana Kıpti dedi" diye dava açabileceği gibi, Kıptiler de "bizi nasıl böyle bir bakan ile özdeşleştirirsin" diye dava açabilirler.

En iyisi aralarına hiç girmemek!

Bakanın sözlerindeki "bütçe imkânları daha fazla el vermediğinden dolayı" kelimelerine dikkat çekmek isterim.

Bakan Muş, kendi çapında bir iktisat dersi veriyor: Kıt kaynakları belli bir kaleme harcarsanız, başka kalemlere kaynak kalmaz!

Ve bu aynı zamanda bir ekonomi politik dersi.

Siyasi iktidarlar, kaynakları kendi ideolojilerine göre harcarlar.

AKP de sağcı bir iktidar olduğu için, ülkenin kaynaklarını bu ideolojisine göre harcar ve bu nedenle dar gelirliye, işçiye, köylüye kaynakların küçük bir bölümünün ayrılması kaçınılmazdır.

Elbette bunu açıkça söylemezler çünkü oy deposu olan bu kitlelere "siz de adam mısınız, kaynaklarımızı niye size harcayalım" diyemezler. Seçimde onların oyuna ihtiyaç vardır.

Öte yandan kaynakları bu kitlelere harcamanın yan avantajları da yoktur.

İşçi emeklilerine 10 lira zam yaptınız diye kimse getirip o zammın yüzde 2'sini size vermez.

Ama kaynakları mesela müteahhitlik hizmetlerine ayırırsanız yüzde 10'u geçtim, bazı durumlarda yüzde 20'leri bile cebe indirmek mümkün olabilir.

Alalım Osmangazi Köprüsü'nü.

Köprünün maliyeti bazı kaynaklara göre 1,4 milyar dolar, bazı kaynaklara göre 1,7 milyar dolar.

Araç geçiş garantileri ve geçiş ücretinin sözleşmede belirlenen rakamın altında belirlenmesi gibi nedenlerle köprüyü inşa eden ve işleten şirketlere 6 yılda ödenen para 1 milyar 270 milyon dolar.

Şirket, köprüyü 13 yıl daha işletecek ve daha sonra devlete devredecek.

13 yılda araç garantileri tutturulsa bile geçiş ücretini düşük tutmaktan kaynaklanan bir fark köprüyü yapıp, işleten şirkete Hazine'den ödenecek.

Bazı hesaplara göre bu rakam 10 milyar doları geçiyor.

Karayolları Genel Müdürlüğü bu köprüyü kendisi yapsaydı şu anda maliyetini çıkarmış olurdu.

Yüzde 18'den, 8'e düşürülen KDV nedeniyle oluşan gelir kaybı da bu hesaba dahil değil.

Elbette bu rakamlara çok güvenmeyiniz. Çünkü devletimiz, kendisine ait köprülerden geçen araçların sayısını açıkladığı halde, YİD modeliyle yapılanları kullanan araçların sayısını açıklamıyor. Onun için kamunun ödeyeceği bedelin daha yüksek çıkması kimseyi şaşırtmamalı.

Gerçek bilgilere ancak iktidar değişirse ulaşabiliriz.

Aradaki farkı Hazine, bizlerden topladığı vergilerle ödüyor.

Gücünün yetmediği yerde para yaratıyor, bunun neden olduğu enflasyon da "ahlaksız bir vergi" olarak yine bizlerden çıkıyor.

Bu köprüye pahalıya mâl edilen şehir hastanelerini, kimsenin kullanmadığı otoyolları, Çanakkale, Yavuz Selim Köprüsü'nü ekleyin, rakam giderek acayip bir hale geliyor.

Şimdi Hazine'nin ortaklarından biri de "kur korumalı mevduat sahipleri" oldu.

Bir milyon kişinin mevduatını kura karşı bizler koruyoruz.

Bankalar normal faiz ile parayı topluyor, piyasa faizi ile kredi vererek kârlarını katlıyor.

Kur korumalı mevduat sahibi parasını kura karşı korurken, bankalar kazanıyor, Hazine elindeki kıt kaynakların bir bölümünü bu işe ayırıyor.

İktisatçıların hesaplarına göre yıl sonunda bir dolar 19,65 lira olursa, Hazine 300 milyar liraya yakın para ödemek zorunda kalacak.

Bakan Muş'un sözünü ettiği "bütçe imkânları" işte bu işlere yöneldiği için vatandaşın elektriğine sübvansiyon yapılamıyor.

Elektriğe sübvansiyonun neden zorunlu hale geldiği de bir başka politik tercih.

Elektrik fiyatının yükselmesine yol açan yüksek fiyattan alım garantili santralleri, dağıtım şirketlerinin özelleştirilmesinden kaynaklanan kâr transferi açık bir politik tercih.

Almadan vermek Allah'a mahsus olduğu için de hükümet, bizlerden aldığını bu şirketlere aktarıyor.

Bu tablo, sistemin tümüyle yanlış olduğunu düşündürtmesin.

Sonuç olarak bu yöntem bir finansman modeli.

Hesabı düzgün yaparak, müteahhit şirketlere makul bir kâr olanağı da sağlayarak işleri yapmak mümkündü.

Ama o zaman bu işlerde avanta olmaz.

Siyaset ve siyasetçi, bu yolla finanse edilirse bu bizlere elektrik ve doğal gaz zammı olarak geri döner.

Bakanın verdiği ekonomi politik dersi tam olarak budur.

 

Çizgi: Tan Oral

* * *

"Yüzde 30 Türk devlet görevlilerine"!

Başlıktaki bu cümle, Alman Siemens şirketinin Türkiye'de verdiği rüşvetin nasıl dağıtıldığını anlatan iç denetim raporunda yer alıyor.

Bir Türk olarak şahsen benim yüzümü kızarttı, bilmiyorum sizler de devletimiz adına utanır mısınız?

Siemens'in Yüksek Hızlı Tren ile ilgili bir iş için girdiği ihaleyi alabilmek için 10 milyon dolar rüşvet dağıttığını Cumhuriyet'te Barış Terkoğlu ortaya çıkardı.

"Rüşvetin belgesini" ortaya çıkaran da Siemens'in iç denetim uzmanları.

Şirket, rüşveti "malum beş müteahhitten biri" olan Kolin aracılığıyla dağıtmış.

Buna göre rüşvetin yüzde 30'unu devlet görevlileri cebe indirmiş.

Yüzde 20 Kolin'e kalmış ki taş attıkları için kolları yorulmuş olmalı, bu onun bedeli.

Yüzde 20 TCDD yetkililerine verilmiş. Bu hesapla rüşvetin yarısını devlet görevlileri almış. Ancak dikkat etmiş olduğunuz gibi yüzde 30'u indiren "devlet görevlileri" ile yüzde 20'yi indiren "TCDD görevlileri" iki ayrı kategori.

Birinci gruptakilerin siyasi makamlar olduğunu mu ima ediyor bu ayırım, bilemedim.

En az pay da Siemens'in Türkiye'deki yöneticilerine düşmüş: Yüzde 10.

Bu da ahlaki bozulmanın nereye vardığını gösteriyor, adamlar maaş aldıkları şirketin işlerini yürütmek için rüşvetten kendilerine pay ayırmışlar.

Demek ki rüşvet alınmasaydı, iş çok daha ucuza yaptırılabilirmiş.

Pahalıya yaptırıldı ve bu da "bütçe imkânlarını" belli bir miktar daha tırtıkladı.

Böyle ufak tefek kim bilir daha neler oluyor.

Toplandığında ciddi bir rakama ulaştığını da tahmin edebiliriz.

Oysa "bütçe imkânları" böyle rüşvetlerle tüketilmemiş olsa, mesela memurlara, kamu işçilerine, emeklilere daha iyi olanaklar sağlayabilirdik.

Ya da bu kaynaklar, geleceğe yatırım olarak eğitimin iyileştirilmesinde kullanılabilirdi.

Teknoloji şirketlerine yatırım yapılabilir, Türkiye'nin gelecekte teknoloji ihraç eden bir ülkeye dönüşmesinin temelleri atılabilirdi.

Ama olmadı, birileri zenginleşti. Ani bir zihni küşayişe sahip oldukları için değil, bizlerin parasını tırtıkladıkları için!

"Çalıyor ama çalışıyor" tezinin, maliyeti işte tam olarak budur.

"İhbarı yapan, Siemens Türkiye’nin verdiği 10 milyon Avro’nun şu şekilde dağıtıldığını iddia etti: Yüzde 30 Türk devlet görevlilerine, yüzde 20 Kolin’e, yüzde 20 TCDD yetkililerine, yüzde 20 ise Siemens ile Kolin’i buluşturan aracılara, yüzde 10 ise Siemens Türkiye’nin yöneticilerine."

Mehmet Y. Yılmaz

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum