GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Camiler neden bomboş

27 Mayıs 2018 - 11:56

Nazif Ay yazdı



Sorun camide, kilisede, havrada değil, dinlerin mukaddesatına mirasçı olduğunu sanan dindar kılıklı dincilerdedir.

85 yaşındaki annem aralıksız olarak 30-35 yıldır teravih namazlarına gidiyor ve bu anlamda dünya rekoru bence ona aittir. Bu sözümde abartma yok,  çok ciddiyim. Üstelik semtim olan Alibeyköy’ün dışında, İstanbul’un belli başlı büyük camilerine de gidiyor, 85 yaşına rağmen.

Annem geçen akşam bana bir şey söyledi. Doğrusu içim burkuldu, üzüldüm ve sıkıldım. Bana, camilere eskiden olduğu gibi artık çok kişinin gelmediğini, sadece semt camileri değil, Eyüp Sultan Camii, Sultanahmet ve diğer camilerin de bomboş olduğunu söyledi.

Bu bana biraz da Regaip kandilinde Twitter’da paylaşım yapan Nevzat Çiçek’in Fatih Caminin boşluğu bağıran fotoğrafını hatırlattı. Mübarek günlerde avlusu dâhil olmak üzere lebalep dolan Fatih Camii, o gece niçin boştu?



Nevzat Çiçek, kandil gecesi Fatih Camii’nden üstteki fotoğrafı da paylaşarak “Kandil Gecesinin bu saatinde Fatih Cami. Geçmiş yıllardaki kandillerde bu saatlerde burası kalabalık olur bu saatlerde Tesbih Namazı kılınırdı…Toplum mu dinden uzaklaşıyor yoksa…” mesajını yazmıştı.

Nevzat Çiçek’in paylaşımı üzerine birçok tartışma ve yorum yapıldı ama bu olumsuzluğun nedenleri açık yüreklilikle bir türlü dillendirilmedi.

Size bir sır vereyim mi?

Kandil gecelerindeki kutlamalara kimler gider biliyor musunuz? Halk tabakası gider, hani bildiğiniz şu sade ve safi halk gider. Eğer kandillerde ve mübarek sayılan günlerde onlar da gitmiyorsa, yolunda gitmeyen büyük problemler var demektir. Zira İslamcılar, yani okumuş araştırmış cinsinden “Bay bilmiş dinciler” kandil gecelerinde camiye asla ve asla gitmezler. Kandillerin İslam dininin esasından olmadığını ve uydurulduğunu (Bidat olduğunu) bilmeleri, İslamcılar, entelektüeller için yeterli gerekçedir.

YAPMACIK CAMİ CEMAATLERİNİ KUSUYOR

Öyleyse ne oluyor da camiler terk ediliyor ve gerçek müdavimlerinden kopartılıyor?

Başarılarından ötürü İslamcıları, din adamlarını, tarikat şeyhlerini ya da cemaatçileri tebrik etmek mi gerekiyor, bilmiyorum. Çünkü sonunda din üzerinden yürüttükleri başarılı operasyonların sonuçları ortaya çıkmaktadır. Evet, onlar belki bu manzarayı görmeyi istemiyorlardı ama bazen insanlık, toplum bünyesine zorla yedirilmeye çalışılan sahte projeleri kusar. Şimdi de camiler, o safi müdavimlerini kaybettiği gibi, yapmacık cami cemaatlerini kusuyor. Gerçek olan bu.

CHP’li tep parti döneminde camiler ahıra çevrildi, yıkıldı, ortadan kaldırıldı yalanına sarılıp, Menderes ve Erdoğan iktidarlarında yıkılan, hatta satılan cami sayısının inanılmaz rakamlarda olduğunu görmezliğe gelen dincilerin bu “Negatif Zaferi” kutlu olsun.

Bakmayın siz, Cuma namazlarında veya dincilerin göstermelik gıyabi cenaze namazlarında ya da Ramazan’ın ilk gecesinde ve Kadir gecelerinde camilerin hınca hınç doldurulma sahnelerine. Söz konusu manzaralar, dinsel riyakârlığın, ibadetleri kimilerinin adeta put haline getirişinin ve biçimsel muhafazakârlığın cami podyumundaki resmidir. Yoksa cami cemaatçiliğinin tükenmişliği ve aymazlığı, inkâr edilemez boyutlardadır.

Her yere camiler yapılıyor mu, yapılıyor.

Cami minarelerinden ezanlar kulak zarlarını patlatırcasına ahenksiz okunuyor mu, evet okunuyor?

Peki, cami sayısı arttığı halde, oraya gidenler niçin azalıyor? İşte bunun yanıtı biraz uzun.

Camilerin, insanları kaçıracak, usandıracak ya da kendine küstürecek ölçüde ne gibi rahatsızlık veren özellikleri olabilir, diyorsanız, konuya bir de geniş çerçeveden bakmamız gerekiyor.

CAMİ NASIL BİR MEKÂNDIR

Cami, İlk ve orijinal adı “Mescit” olan saygın merkezdir.

Cami, İslam dünyasının en yaygın ibadethanesidir.

Cami, İslam’ın ilk yıllarında her inançtan insanın görüşlerini paylaştığı senatodur.

Cami, İslam’ın öncü topluluğu zamanında, parasız ve yaygın eğitim öğretimin uygulandığı kültür yuvasıdır.   

Cami, İslam’a ait pek çok değerin kirletildiği gibi kirletilen, ama hayallerde arınmışlığını muhafaza eden, mimariye aksetmiş iman aynasıdır.

Cami, şımarık kapital üstatlarının ve arlanmaz hayâsız politikacıların kendi ikbal ve çıkarları uğruna kimi zaman kapısına bariyer koyarak kapattığı, ona dinciliğin gazinosuymuşçasına muamele yapıp iptal ettiği mahzun karargâhtır.

Cami, kimi zaman dost meclisinde yapılamayan süfli konuşmaların veya dedikoduların yahut engellilerle alay mahiyetindeki yakışıksız muhabbetlerin yoğunlaştığı yerlerdir.

Cami, uslanmaz bedenlere monte edilmiş bahaneli ruhların, manevi zina sonrasında ibadetle gusledilerek yıkanması maksadıyla inşa edilen tebrie (kirlerden arınma) mekânıdır.

Cami, maaş karşılığı namaz kıldıran imam sıfatlı memur dindarların, kimi zaman sala ve ezanlarıyla İslamcı iktidarlara payanda olduğu politika durağıdır.

Cami, Allah’ın rahmetine aday odak noktaları olmasına rağmen, laneti de celbettiren zıtlıkların barındığı tanrısal alandır.

Ve bazen Hz. Muhammed’in bile hışmına uğrayarak yıkılan münafık sığınağıdır cami.

İslam dininin doğduğu ve yayıldığı yıllarda heyecan ve samimiyetin paylaşıldığı yerler camilerdi. Toplanılan yer anlamındaki cami, bedenleri ve ruhları yoğun bir harç ile aynı yerde birbirine yapıştırıyordu. Cuma Namazları özgürlüğün sembolü olarak camilerde bayraklaşıyordu.

Ne var ki eski yapıların bina kolonları birtakım faktörlerle yorulduğu gibi, İslam’ın mahremi olan camiler de yıpranma sürecine girdi.

Hizmet ve bakımının dışında, ibadeti ettirme karşılığında bile maddi ve manevi ücretler üretildi.

Camiler maneviyattan ziyade sermayeye ve siyasete mâder oldu.

Önemli noktalara kurulan camiler laik sisteme nazire yapma aracı kılındı. Örneğin, Çamlıca’ya ve Taksim Meydanına yapılan camilere, Paris’in Montmarte tepesine inşa edilmiş Sacré Coeur Bazilikası gibi siyasi alternatiflik anlamı yüklendi.

Oysa camiler her inanç sahibinin yararlanması için tasarlanmış yapılardır. Özel statüleri kabul etmeyen İslam dini, bu yapıları da torpilli veya kendisinden uzak kalınan ibadet sahaları olarak görmemiştir. Kendisini ziyarete gelen Hıristiyan kimlikli yabancı misyon şefleri için Medine’deki Mescidi Nebi’nin bir kısmını kiliseye (şapel) dönüştüren Hz. Muhammed, mescitlerin bu özelliğini pratiğe uygulamıştır. Halbuki Gezi direnişinde canlarını kurtarmak için camiye sığınan dört kişiye, orayı kirlettikleri iddiasıyla mahkemece 10'ar ay hapis cezası verilmesi dinin mesajına muhalefet etmekti. İslam’ın o mekânı aslında o çocukların ayaklarıyla şereflenmişti. Mabetlerin, her çeşit insanın kendisine yönelmesiyle değer kazanacağı gerçeği tartışılmazdır. Ayrıca “Camiye ayakkabıyla girdiler” denilerek mağdur edilen bu kişilere toplumun da baskı yapması düşünülmüştü ama Hz. Muhammed’in bile camiye ayakkabısıyla girip ayakkabısıyla namaz kıldırdığı fark edilememişti.

CAMİLERİN GETİRİLDİĞİ DURUMUN ÖZETİ

Cami mimarisinde zaman zaman güzel yapıtlar ortaya çıkmasına rağmen, genellikle çarpık yapı örnekleri ve görmemişlik uzantısı minareler dikkatimizi çekmektedir. En küçük bir doğal afette ilk hasarı yaşayan yapılar, camilerdir. Özellikle fizik kurallarını zorlayan minareler, iskambil kâğıdı gibi bir bir insanların başına devrilmektedir.

Cami cemaatleri genellikle, tıpkı tarikata intisap edenlere benzer şekilde, vasıfsız dindarlardan oluşmaktadır. Bazen ölüme yaklaşanların, bazen aile yakınlarınca kovulup evde oturtulmayanların, bazen de sosyal hayatta yer bulamayanların ya da dindarlardan fayda umanların bir diğer vasfı da “Cami Cemaatçiliği”dir.

Camilerin civarındaki türbe ve tarihi mezarlar (hazire), türlü türlü hurafe ve batıl inançların çekim ve sergi alanlarıdır. Eyüp Sultan, Telli Baba ve Oruç Baba misali türbeler; bilgisiz veya çaresizlere sığınak olmanın yanında, aslında Osmanlı uygarlığının fethettiği toprakları kendine ait kılma politikasının ürünleridir. Mistik özellikler yüklenen “Manevi Babalar”, “Devlet Baba”nın metafizik temsilcisi hüviyetindedirler. “Arz penceresi” denilen noktalarda, türbedeki ölüden istekler rica olunurken, şirke düşüldüğünün farkına varılamaz bile.

Eyüp Sultan Camii ve civarı, hurafe ve batıl inançların yoğunluğunda rakipsizdir. Eyüp Camii’nin ve etrafındaki türbelerin çeşitli uydurma hikâyeleri vardır.

Ramazan Ayı’nda camilerin etrafında muhterislerin otağı vasfındaki iftar çadırları yalnızca ateistlerin değil, dinini seven herkesin nefretine neden olmaktadır.

Yaz aylarında gece geç vakte kadar bazı belediyelerce düzenlenen “dinî sohbet ve mehter gürültüsü” etkinlikleri, istirahat etmek isteyen ve din sohbetinden hoşlanmayanların tepkisini çekmektedir.

Camilerde ibadetleri yönetme ve mekânı tertipli tutma görevlisine “İmam veya hoca”, imamın yardımcısı olup ezan ve kamet gibi dinî seremonileri icra eden kişilere de “Müezzin” denir. Camilerde örgütlenen din istismarcısı partilerin yandaş cami görevlilerine ise din görevlisi değil, din adamı dememiz gerekmektedir, çünkü din baronluğu olan ruhbanlık İslam’ın yasakladığı bir sınıftır. Siyaseti camiye sokan cübbeli hocalara, Recep Erdoğan’ın usulünce, siyaset yapacaklarsa cüppelerini çıkartıp cami dışında siyaset yapmalarını önerebiliriz. Üstelik siyaset yapabilmek için memurluktan istifa etmeleri de gerekmektedir.

Çoğunluk itibariyle imamlar; önemli günlerin “uslanmaz ve ısrarcı yardım talepçileri”, kimi partilerin sözcüleri ve rant sağlamada fırsat bekçileridirler. 2017 Nisan’ındaki referandum için “Evet” kampanyasında cami içerisinde propaganda yapan imamlar, dinci ve ırkçı partilerden aldıkları rüşvetin hakkını vermektedirler. Camilerin kıblesi Kâbe’ye değil, Kaçak Saraylara bakarsa o din adamlarının dininden Allah değil, matruşka ilahlar çıkar.

Propaganda alanı yapılmasından ve cami altlarının materyalist yaklaşımla dükkân mafyasına malzeme olmasından dolayı Cuma Namazının, Bayram Namazlarının ve diğer vakit namazlarının camilerde kılınması dinen doğru değildir. Bugün camilerin hemen hepsi Mescid-i Dırâr hükmündedir, ya yıkılmaları veya dönüştürülmeleri gerekmektedir.

Atatürk'ün yaptığı büyük hizmetlerin başında, tekke, zaviye ve türbelerin kapatılması, çağdışı eğitim veren medreselerin yerine laik ve çağdaş eğitim öğretim kurumlarının kurulması gelmektedir. Tembel, miskin, işe yaramaz, askerlik yapmaz, vergi vermez ve kimi zaman vatan düşmanlarına ajanlık yapan bu ihanet yuvalarını ortadan kaldırması, geleneksel dinciliğe vurulan en etkili darbedir.

Netice…

Sorun camide, kilisede, havrada değil, dinlerin mukaddesatına mirasçı olduğunu sanan dindar kılıklı dincilerdedir. Demokrasiyi hazmedemeyen ve televizyon ekranında satmaya çalıştığı bilimadamı kimliğinden sıyrılıp muhalefeti tehdit eden Ahmet Maranki gibi militan İslamcılardadır.

Nazif Ay

Odatv.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum