Nam-ı diğer "Gölge CIA" RAND Corporation, Türkiye, İran ve Rusya'ya ayrı bir ilgileri bulunan uzmanları(!) Stephen J. Flanagan, F. Stephen Larrabee, Anika Binnendijk, Katherine Costello, Shira Efron, James Hoobler, Magdalena Kirchner, Jeffrey Martini, Alireza Nader ve Peter A. Wilson'a hazırlattığı son Türkiye raporu "Turkey's Nationalist Course; İmplications for the U.S.-Turkish Strategic Partnership and the U.S. Army"/"Türkiye'nin Milliyetçi Rotası; ABD-Türkiye Stratejik İlişkileri ve ABD Ordusu"nu yayınlayalı neredeyse bir ay oldu.
Türkiye için, "Zoraki de olsa NATO'yla devam", "Bir muhalif lider/koalisyon idaresinde Batıcılık", "NATO-Avrasya dengesi" ve "NATO'dan çıkıp tümüyle Avrasya-Ortadoğu ittifaklarına yönelme" olmak üzere, muhtemel dört güzergahın öngörüldüğü rapor, önceki RAND senaryolarının askine, uzun süre, olağandışı bir sessizlikle karşılandı.
***
İktidar, öyle sanıyorum ki, 'muhalefet, AK Parti iktidarının ilk kimler tarafından ve nerede müjdelendiğini(!) hatırlatarak, olası bütün tepkilerini peşinen hükümsüzleştirir', hele bir de rapordaki "anahtar muhataplık" müessesesine dikkat çekerse 'iktidar içindeki iktidar savaşları iyiden iyiye kontrol edilemez hale gelir' diye… Muhalefet de, yine öyle sanıyorum ki, 'iktidar zeytinyağı gibi üste çıkıp da bizi Amerikancılıkla yaftalarsa durduk yere ihale bize kalır' kaygısıyla, öyle aman aman bir tepki geliştirmedi yazılanlara. Oysa, Türkiye'yi yeniden PKK'yla masaya oturtmak, "rahatsız durumdaki, orta seviyedeki subaylar eliyle yapılacak yeni bir darbe" gibi, aslında hiç de yabancısı olmadığımız "olasılık"lar yer alıyordu raporda.
Üç gün öncesine kadar (Nejat Eslen yazdı, Mustafa Önsel yazdı, bizde Arslan Bulut yazdı/uyardı onlar ayrı… )neredeyse hiçbir semptom yokken, üç gün önce bir anda "darbe kabusu" görmeye, gaipten "darbenin ayak sesleri"ni duymaya, teyakkuz çağrılarına başladı iktidar yanlısı medya.
***
"İsviçreli bilim adamları", "Norveçli balıkçılar" tadında yaşıyor olsaydık, bu nevi hezeyanlara maruz kaldığımızda psikiyatri biliminin kapısını çalardım. Ve fakat, ortalama bir ömür süren her vatandaşının hayatına birden fazla sivil veya askeri darbe, müdahale, muhtıra denk gelen, coğrafi, siyasi, ekonomik ve sosyo-kültürel, hatta psikolojik müsaitliği(!) bulunan bir ülkede yaşıyoruz.
Bu sebeplerden dolayı ve yandaş medyanın "yeni bir darbe" iddiasını köpürterek ulaşmaya çalıştığı siyasi neticelerden bağımsız olarak, darbenin hem askerisini hem de sivilini tecrübe etmiş, hem tankla tüfekle, hem de hukuk eliyle yapılan darbeyi görmüş geçirmiş bir askerin kapısını çalma ihtiyacı duydum kendi adıma.
"15 Temmuz" ihanetinin öncesinde ve sonrasında yazdıkları, bu minvalde "referans" haline gelen Mustafa Önsel'e açık açık sordum:
Türkiye'de, yeni bir darbe tehlikesi var mı?
Açık açık cevap verdi:
- Bildiğimiz, klasik manada, cunta yapılanması şeklinde yok. Sıfır. Öyle "Kemalistlerle anlaşarak yapacaklar" filan hikaye; Atatürkçü mü kaldı, yok ki zaten!!! Ama başka türlü olabilir…
Nasıl?
Bu defa, cevabı açık açık vermekle vermemek arasında anlık bir tereddüt yaşadı. "Söylediklerini oraya buraya çekerler, çarpıtır, bambaşka bir anlama getirirler" diye kaygılıydı. Bunların birer "temenni" olarak değil, söz konusu hain yapının "neler yapabileceğinin, yapabileceklerinin boyutunun anlaşılabilmesi için" anlatıldığını belirterek aktarayım:
- RAND'ın 1996 raporundaki iktidar senaryosu o gün değil, 5-6 yıl sonra gerçek oldu. Hemen bugünden söz etmiyorum… Seri suikastlarla başlayan bir süreç ve onun komplikasyonları olabilir… Ekonomi tümden çöker… Doğal afetler; İstanbul'da bir deprem olur mesela… Kaotik bir ortam oluşur… Bir sürü tuzak var… Sonuçta, bir polis memuru, sadece bir polis memuru, bir küçük silahla, tabancayla stratejik bir suikast yaptı. Ortam müsait hale gelirse, aynı günde bunun gibi 50 suikastın birden olduğunu düşünün!.. Ülkeyi yöneten kişinin enterne edildiğini… Bu darbe değil mi? Hepsini deneyebilirler!
Bunu yapabilecek imkana sahip bir kadro, potansiyel var mı?
- Daha binlercesi silahlı olarak sistemin, güvenlik bürokrasisinin içinde! Hani, tasfiye edilenlere bakıp "Bu kadar çok muymuş" diyorlar ya… En az bu kadar daha var içerde; en az bu kadar…
Neredeyse bir ay boyunca yok sayıldı; bir ay sonra neden aniden kıymete binmiş olabilir böyle bir "darbe" senaryosu?
- Bunu onlara sormak lazım… Ama, devletine bağlı kalan, angaje olmayan son birkaç çocuk varsa, bu bahaneyle de onları sallayabilirler… "FETÖ hâlâ var"ın ispatı olarak…
YORUMLAR