Bombalı paket mi yollayacaklar? Yoksa çapraz ateşe mi tutacaklar? Kim bilir, belki de bir "meczubun bıçağı" harekete geçer. Bu işlerde tecrübeli adamları da var, bulurlar bir yolunu!
Rize İkizdere'de İyi Parti Genel Başkanı Meral Akşener'e yapılan saldırıyı AKP'nin organize edip, yönlendirdiğini en yetkili ağızdan öğrendik.
AKP Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan, TBMM grup toplantısında şunu söyledi:
"Yine dua et ki gelin hanıma çok ileriye gitmeden ders verdiler. İkizdere yetmedi, Çayeli'ne gittin. Orada da gerekeni yaptılar. Daha neler olacak, neler."
Bu sözleri söyleyen kişi aynı zamanda Cumhurbaşkanı sıfatını da taşıyor.
Yani sadece partisini yönetmiyor, Anayasa'ya göre milletin ve devletin birliğinden de sorumlu.
Demek ki Meral Akşener'in başına İkizdere'de ve sonra Çayeli'nde gelenler bir fragmanmış. İleride neler yaşanabileceğinin küçük bir ön gösterimi yani!
Demek ki bir muhalefet partisini yönetmek ya da muhalif görüşleri dile getirmenin gereği linç edilmek istenilerek yerine getiriliyor.
Akşener için "öldürün, öldürün, öldürün" diye tweet atan adamın demek ki bir bildiği varmış.
Başkanlık sistemine geçildiğinden beri iktidar koalisyonu oy kaybediyor.
Çünkü bu sistem Türkiye'yi yönetemiyor, çünkü bütün yetkileri elinde toplayan adamın müktesebatı bütün işlerin üstesinden gelmeye yetmiyor.
Oy kaybının Saray'da sinirlerin bozulmasına yol açtığı da aşikar.
Sinir katsayısı arttıkça öfkesi belli ki şiddete yönelerek çıkıyor.
Geçtiğimiz bir yıl içinde gerçekleşen saldırıları hatırlatayım:
* CHP Genel Başkanı'na linç girişimi.
* İyi Parti Genel Başkanı'na linç girişimi.
* Türkiye İşçi Partisi Hatay Milletvekiline linç girişimi.
* Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı'nın sokak ortasında dövülmesi.
* Gelecek Partisi Genel Başkan Yardımcısı'nın Sakarya'daki evinin kurşunlanması.
* Gazeteciler Levent Gültekin, Yavuz Selim Demirağ, Sabahattin Önkibar, Murat İde'ye sokak ortasında linç amaçlı saldırı.
Daha önce de yazmıştım, bu saldırılar muhalefeti sindirip korkutmak amaçlı saldırılardır ve saldırganlar hem polis hem de yargı tarafından korunup, kollandılar.
Bu siyasi bir karar olmadan yapılacak bir iş değildir.
Nitekim eskiden kullandıkları mafya şeflerinin itiraflarıyla da ortaya çıktı ki bu parti, muhaliflerini şiddetle susturmaya meyilli.
Böyle yazmıştım çünkü olayların gelişimi bunu gösteriyordu.
Şimdi en yetkili ağız da bunu teyit ediyor: Muhalefet uslanıp, bir kenara çekilmezse "daha neler olacak, neler" diye parmak sallıyor.
Dilinin altında ne var acaba?
Bu güne kadar uyguladıkları şiddetten daha fazla ne olabilir dersiniz?
Bombalı paket mi yollayacaklar? Yoksa çapraz ateşe mi tutacaklar? Kim bilir, belki de bir "meczubun bıçağı" harekete geçer.
Bu işlerde tecrübeli adamları da var, bulurlar bir yolunu!
* * *
Tersi olsaydı şaşırırdım
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun "yanında" olduğunu açıkladı.
Şaşırdığımı söyleyemem.
Tersi olsaydı hepimiz şaşırmalı ve bunu hayra mı, şerre mi yoracağımızı tartışmalıydık.
Recep Tayyip Erdoğan, bir tür sırat köprüsünün üzerinde, dengede durmaya çalışıyor.
Devlet Bahçeli'nin "yüzde 50 + 1 oy ile seçilen başkan" tuzağına düştüğü için geniş koalisyonunu da gözetmek zorunda.
Bu geniş koalisyonun en önemli ayağı elbette MHP.
Ancak partisindeki küçük güç odaklarını da idare etmesi gerekiyor.
Ve Süleyman Soylu, o küçük "beyliklerden" birinin başı.
Pandeminin ilk günlerindeki istifa gösterisiyle parti tabanındaki gücünü test etme fırsatı da bulmuştu ve şimdi eminim ki "iyi ki o istifa gösterisini yapmışım" diye düşünüyordur.
Onun için Erdoğan'ın aklına estiği gibi davranabilmesi mümkün değil.
Bu durumundan hoşlanmadığını da tahmin ediyorum ancak elinden başka bir şey gelmez.
* * *
Yine mi kandırıldınız?
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'a göre, Süleyman Soylu ile Sedat Peker arasındaki "ağız dalaşının" nedeni "güçlü Türkiye'yi inşa edenlerin" hedef alınması.
Peker'in işin içine Binali Yıldırım'ın oğlunu karıştırması da "asıl hedefi gösteren bir başka işaret" imiş.
Burada "asıl hedef" Türkiye'nin büyüyüp, gelişmesi oluyor.
Yandaş medyaya talimatla yazdırılan yazılara bakılırsa da Sedat Peker'i kullanan birileri düğmeye basmış, hedef büyük ve güçlü Türkiye imiş bla bla bla!
Yani bir kez daha dış güçler, emperyalistler kutsal AKP iktidarına karşı bu kez Sedat Peker silahını çekmişler!
Bunları okuyup, dinlerken insanın haliyle kafası karışıyor.
Yahu arkadaşlar, şunun şurasında üç – beş ay öncesine kadar hepiniz aynı yerde değil miydiniz?
Kimseye tanınmayan "gösteri yapma hakkı", Sedat Peker'e serbestçe kullansın diye tanınmamış mıydı?
Rize'deki Erdoğan'a destek mitingini Akşener mi yaptı, Sedat Peker mi?
Peker'e o imkanı tanıyan cehape zihniyeti miydi?
Bu adam, üniversite hocalarını "kendi kanlarında boğmaktan" söz ederken alkışlayanların ön sırasında sizler durmuyor muydunuz?
Peker'i şimdi dış güçler kullanıyorsa, o vakit hangi güçler kullanıyordu?
Yoksa hep olduğu gibi Sedat Peker konusunda da mı yanıldınız?
Onunla "aynı menzil – i maksuda gittiğinizi zannettiğiniz" için mi kol kolaydınız?
PKK kandırdı. Fethullahçılar kandırdı. Davutoğlu kandırdı. Babacan kandırdı. Şimdi de Peker kandırdı.
Bu kaçıncı kandırılış?
Bir saniye durup düşünsenize, acaba Mehmet Ağar, Devlet Bahçeli, Alaattin Çakıcı üçlüsü de sizi kandırıyor olabilir mi?
YORUMLAR