Türk dış politikasında 2020 yılının en önemli konu başlıklarından biri, Doğu Akdeniz’di.
O nedenle yılın bu son yazısında, bir Doğu Akdeniz bilançosu çıkarmaya çalışalım. Ama önce buraya hangi politikalarla geldiğimizi inceleyelim:
Kıbrıs’ta Annan Planı’nı desteklemenin maliyeti
AKP hükümeti, Doğu Akdeniz’deki egemenlik ve enerjipolitik mücadeleye birincisi geç, ikincisi de yalnız girdi.
1. Geç girdi, çünkü Güney Kıbrıs ve İsrail Doğu Akdeniz’de adım adım işbirliği ve anlaşmalar yaparken, konu AKP’nin gündeminde değildi. Çünkü AKP hükümeti daha en başta, 2004 yılında yanlış konumlanarak Türkiye’yi oyun dışına çıkarmıştı. AKP’nin Denktaş’ı dışlayarak Annan Planı’nı desteklemesi, etkisi bugünlere ağır faturaya dönüşen üç önemli sonuç doğurdu:
a. Güney Kıbrıs, Annan Planı referandumundan bir hafta sonra AB’ye üye oldu. Oysa AB mevzuatına göre “uluslararası ihtilafa konu olan ülkeler”, ihtilafı çözmeden birliğe üye olamazdı. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri’nin, BM Güvenlik Konseyi tarafından onaylanan 1 Nisan 2003 tarihli raporunda Kıbrıs’ın “uluslararası ihtilafa konu olduğu” kayda geçmişti.
Ancak AKP hükümetinin “çözümsüzlük çözüm değildir” diyerek Denktaş’ı dışlaması ve pratikte Rum “çözümüne” yol vermesi, engelleri ortadan kaldırdı. Rumlar böylece AB’ye girdi.
İhvancılık yalnızlaştırdı
b. Rumların AB’ye girmesi, Kıbrıs meselesini Türkiye, Yunanistan ve İngiltere meselesi olmaktan çıkardı, AB-Türkiye meselesi haline getirdi.
c. Güney Kıbrıs bu tabloyu iyi kullandı ve 2004’te Münhasır Ekonomik Bölge (MEB) ilan etti; sırasıyla Mısır, Lübnan ve İsrail’le MEB sınırlandırma anlaşması imzaladı.
Tüm bunlar olurken, Doğu Akdeniz AKP hükümetinin gündeminde bile değildi!
2. İkincisi, AKP hükümeti Doğu Akdeniz mücadelesine yalnız ve müttefiksiz girdi. Çünkü İhvan merkezli politikaları nedeniyle önce Suriye’yi, ardından da Mısır’ı kaybetmişti. İsrail’le zaten Mavi Marmara krizi nedeniyle siyasi ilişkiler kopmuştu oysa ticari ilişkiler her yıl büyüyordu!
AKP, Antalya Körfezi’ne çekildi
AKP eliyle konu AB konusu haline getirildiği için, AB Türkiye’yi Doğu Akdeniz’de kendi tezlerine mecbur edebilmek amacıyla yaptırım kartını açtı. 10-11 Aralık zirvesinde AB liderleri, Türkiye’ye yaptırım listesini genişletti, ancak göreve gelecek ABD yönetimiyle eşgüdüm için, yaptırımları uygulamayı Mart 2021 zirvesine erteledi.
Erdoğan hükümeti ise yaptırımları engelleyebilmek için ABD ve AB’ye beyaz sayfa açma çağrısı yaptı. Daha vahimi ise Erdoğan hükümetinin geri adım atarak Oruçreis araştırma gemisini 15 Haziran 2021’e kadar Antalya Körfezi açıklarına çekme kararı alması oldu!
Öte yandan, AKP’nin Trablus’la yaptığı anlaşmadan sonra Atina ve Kahire’nin imzaladığı MEB sınırlandırma anlaşması da BM tarafından yayımlandı.
Libya’da gerileme
AKP hükümetinin Doğu Akdeniz’deki kuşatmayı yarma hamlesi olarak sunduğu Libya politikası da sıkıntıya girmiş durumda.
AKP hükümetinin de katkısıyla 2011’de parçalanan Libya’da, İhvan ilişkisi nedeniyle Erdoğan Trablus yönetimini destekliyor. Ancak AKP destekli Trablus kuvvetlerinin ilerlediği Sirte-Cufra hattının Mısır tarafından savaş nedeni sayılması, orada da gerileme doğurdu. Bu Trablus’u hem ateşkese zorladı hem de bir bölünme yarattı. Trablus’ta Sarraj ile Başağa arasında bir güç mücadelesi başladı.
AKP’nin politika yapma biçimi, orada da Türkiye’yi zaafa soktu. AKP Trablus’a tam destek verip Tobruk’u düşman ilan etmişken, sahadaki siyasi rakipleri akıllı hamlelerle Tobruk’u destekledi ama Trablus’u düşman ilan etmedi. İşte Mısır şimdi bunun avantajlarını almaya başladı; Trablus’ta diplomatik temsilcilik açmaya hazırlanıyor!
Peki, bu tablo hangi anlayışın sonucudur? Onu da yeni yılın ilk yazısında anlatalım.
Mehmet Ali Güller CUMHURİYET
YORUMLAR