Piyasalar 2.5 günlük bayram tatiline girerken, kurlar dün yine yüzde 1’in üzerinde yükseldi. Bayram sonrası için “kontrollü açılma” kararı alınması beklenirken, tam olarak normalleşmenin ne zaman başlayacağına ilişkin sağlıklı tahminler de henüz yapılamıyor.
Bayram sonrasındaki ekonomik beklentilere genel olarak bakacak olursak; ekonomi için yine pek fazla umut olmadığını söyleyebiliriz. Pandeminin seyri, aşılamanın hangi sürede ne kadar yaygınlaştırılabileceği önemli olacak ama bunun yanında ekonomik gidişatı belirleyecek çok sayıdaki önemli risk önümüzde bulunuyor.
Bence ekonomik gidişatın önündeki en önemli risk, “kötü yönetim” olarak varlığını koruyor. AKP iktidarının son aylarda sürekli hatalar yaptığı, ekonomide alınan kararların sürekli değiştiği, iktidarın yönetim zaaflarının giderek daha görünür olmaya başladığı, herkes tarafından kabul ediliyor.
Bu kapsamda piyasaların beklediği en önemli yönetim hataları, “piyasaya aykırı kararların devam etmesi” olarak genelleştirilip özetlenebilir.
Merkez Bankası’nın sürekli hata yapması, attığı her adımın çok daha yakın takibe alınmasına, en küçük bir işaretten bazen abartılı anlamlar çıkarılmasına bile neden olabiliyor. Çünkü piyasalar Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın ve eski bakan Berat Albayrak’ın alınan ekonomik kararlarda hâlâ çok etkin olduğunu, ekonomik anlayışın değişmediğini, bu nedenle ekonomide piyasaya aykırı hareketlerin tekrarlanabileceği korkusunun devam ettiğini söyleyebiliriz.
Son olarak Merkez Bankası’nın faiz kararını açıkladığı metinde “sıkı paranın devamı” konusundaki tüm ibareleri kaldırması piyasaları tedirgin etti. Merkez Bankası geçen hafta ortası yayımladığı PPK raporunda ise “sıkı paranın devam edeceği” ibarelerini kullanınca, bankadaki yönetim zafiyetlerinin sürdüğü bir kez daha ortaya çıktı. Başkan Kavcıoğlu’nun hâlâ koltuğa alışamadığı, altında yer alan Merkez Bankası üst yönetiminin de artık sağduyuyu kaybetmeye başladığı konuşuluyor.
Merkez Bankası üst yönetimi, piyasalarda oluşan tedirginliği azaltmak için, sıkı para vurgulamasını yapmaktan kaçınmasına karşılık, bunun yerine “Enflasyonun üstünde reel faiz vermeye devam edeceğiz” diyerek, enflasyon yüksek seyrettiği sürece faizleri düşürmeyeceği güvencesini vermeye çalışıyor. Ancak piyasalar buna bile inanamıyor çünkü Cumhurbaşkanı’nın istemesi üzerine yeniden faiz indirimine gidilebileceği konusunda kuvvetli bir kanı var. Kaldı ki Türkiye’nin risk primini gösteren CDS oranları 400’ün hemen altında seyrederken, yani hâlâ en riskli ülkeler arasında yer alırken, reel faiz düzeyinin kaç olarak belirleneceği ayrı bir tartışma konusu. Buradan yola çıkarak, yüzde 17’nin üzerindeki enflasyon oranı, örneğin 18’e yükselse bile “Reel faiz vermeye devam ediyorum” diyerek yüzde 19’luk Merkez Bankası faiz oranlarında 0.25-0.50’lik faiz indirimine gidilebileceği anlamı çıkarılabilir. Bu nedenle piyasalar Ağbal döneminde olduğu gibi çok daha kuvvetli mesajlar istiyor.
Haziranda kritik gelişmeler
Kısacası, siyasi otoritenin her an, rasyonel karar setinin dışına çıkma ihtimali bulunduğu piyasalar tarafından kabul ediliyor. Bu nedenle de bayram sonrası her türlü ekonomik karara gebe bir dönemin devam edeceği anlaşılıyor.
Bununla birlikte normalleşmenin ne zaman başlayacağı, iç talebin yeterince kısılamaması halinde bunun sonuçlarının ne olacağı da meçhul. “Büyüme hırsı” devam eden bir siyasi otoritenin iç talebin kısılmasını istemeyeceğini artık biliyoruz. Bu nedenle de piyasalardan gelen şikâyetler önümüzdeki aylarda arttığı takdirde, yeniden kamu bankalarının desteğiyle bir kredi furyası başlatılması ihtimali de piyasalar tarafından göz ardı edilemiyor. Kamu bankalarının bu ek yüke artık tahammülleri yok ama “cin fikirlilerin” tekrar sahneye çıkıp yükü daha da ağırlaştırarak öteleyecek çözüm yolları bulma çabaları bitmez. Bu durumda enflasyonun ve kurların daha da yükselmesi kaçınılmaz olabilir, buna karşılık faiz oranları yeniden baskı altına alınmak istenebilir.
Bu arada dış kaynak sorununun bayram sonrası, yılın ikinci yarısında artması beklenebilir. Haziranda ABD ve AB ile yapılacak kritik görüşmeler, ABD’deki mahkemelerde görülen davalar, çok önemli riskler olarak önümüzde duruyor. Buradaki kötü ihtimaller ekonomiyi doğrudan vurabilir, kurlarda ve enflasyonda yeni yüksek oranlı artışları beraberinde getirebilir. Olumsuz senaryonun gerçek olması halinde ihtiyacı artan dış kaynak temininin daha da zora gireceği, bunun iç yansımalarının olacağı da göz ardı edilmemeli.
ABD’yle ilgili olumsuz senaryo hayata geçmese bile, küresel ekonominin durumu zaten Türkiye gibi gelişmekte olan ülkelerin aleyhine bir sürece girmiş gözüküyor. ABD’deki enflasyon seyri buna bağlı olarak Fed’in faiz artırım beklentilerinin öne alınma ihtimalinin her geçen gün büyüdüğü gözleniyor. Biden yönetiminin yardım paketlerinin hacmi büyüdükçe bu tedirginlik de büyümeye devam ediyor. Hemen olmasa bile en geç yıl sonuna doğru ABD’deki faiz beklentisinin büyüyeceğini, buna bağlı olarak gelişmiş ülkelerdeki risk iştahının azalacağı bekleniyor. Bu durum gelişmekte olan ülkelere fon akışının yavaşlaması anlamına gelecek. Uluslararası finans kuruluşları, bu gelişmeyle ilgili şimdiden gelişmekte olan ülkeleri uyarırken, en çok da Türkiye gibi riski büyük olduğu için diğerlerinden olumsuz ayrışan ülkelerin bu gelişmelerden zarar görme ihtimalinin yüksek olacağının altını çiziyorlar.
Özetle; “kötü yönetim” devam ettiği için ekonomik beklentilerin düzelme ihtimali görünmüyor.
HERKESE İYİ BAYRAMLAR...
Erdal Sağlam CUMHURİYET
YORUMLAR