Türk siyasetinin önemli figürlerinden Erbakan adına ölümünün 7.yılında bir ödül töreni düzenlendi ve Erbakan ödülleri adı altında bir takım ödüller dağıtıldı. Abdullah Gül’den, Temel Karamollaoğlu’na, Uğur Dündar’dan Ruşen Çakır’a kadar birçok isim törendeydi. Erbakan’ın hayatındaki gizemler henüz çözülmüş değildir. İsviçre’den Türkiye’ye neden ve nasıl geldiği, siyasete hangi saiklerle girdiği henüz somut olarak netleşmiş değildir. Netleşen en önemli unsur ise Erbakan’ın, Türk siyasetindeki “din” boşluğunu doldurmak için gösterdiği çaba idi. Türk siyasetinde demokrat söylem vardı. Türk siyasetinde sol söylem vardı. Türk siyasetinde milliyetçi söylem vardı. Eksik olan “din” söylemi idi. Erbakan geldi, o boşluğu doldurdu! Din üzerinden siyaset sürecinin düğmesine Erbakan’la basıldı. O’nun dilinden duyduğumuz “dini” literatür hayli geniş ve çarpıktı: “Refah Partisine oy vermeyenler patates dinindendir.” “İmam Hatipler arka bahçemizdir.” “Cihat delisi olmadan mümin olunmaz.” “Refah Partisi’ne hizmet etmezsen hiçbir ibadetin kabul olmaz.” “Biz siyaset değil, cihat yapıyoruz.” “Saadet Partisi, Müslüman’ın başına 3 çivi çakıyor: Cihat çivisi, haftalık toplantı çivisi, Milli Gazete çivisi. Böylece bu insan şuurlu Müslüman oluyor.” Erbakan, din pazarının bezirgânı idi. Kendi partisinden olmayanları anında din adına dışladı. (Dikkat! Siyaset adına değil!) Tabii bu çok yanlış ve tehlikeli bir durum idi. Böyle bir siyasetin Türkiye’nin başına çok büyük tehlikeler açacağı muhakkaktı. Zaten açtı da! 28 Şubat post modern darbesini yaşadık. 28 Şubat’ta Erbakan başbakandı. 28 Şubat’ın muktedir kadrolarının irtica ile mücadele adı altında hazırladıkları MGK metnine itiraz etmek yerine anında imza attı! Bu metin, Erbakan’ın yıllarca savunduğu Kuran kurslarına, türbana, imam hatiplere karşı bir operasyon metni idi ve Erbakan bunun altına imzayı çaktı! Bir “mücahit” olarak çaktı! “Ben böyle bir zillete rıza gösteremem” diyemedi. Kuşkusuz “koltuğunu muhafaza edeceğini” zannediyordu. Ama olmadı. İmzaya rağmen, başbakanlık koltuğundan oldu. Erbakan ödülleri dağıtılırken bu düşünceler içinde idim. Ama şunu biliyorum: “Birilerinin, Erbakan’ın Balgat’taki evine gidip, “yakın kadrosunun” yanında O’nu çok ağır bir dille hesaba çektiği, çok ağır ifadelerle uyardığı ve Erbakan’ın tek kelime bile etmediği/edemediğini” biliyorum. Tarih bu kahramanlara “asıl ödülü” verecek. Gerisi faso fiso.
Muharrem Bayraktar yenimesaj
YENİ MESAJ GAZETESİ
YORUMLAR