Toplumun huzuru, güvenliği, geleceği ve bekası düşünülmeden, ülkeye sığınmacı dolduruluyor! Sığınmacılar hem seçilerek alınmıyor hem de topluma entegre edilebilmeleri için eğitim ve öğretime tabi tutulmuyor.
İktidarın en yetkili ağızları, devamlı olarak ve her ortamda Türkiye’nin beka sorunu olduğunu dile getiriyorlar. Arapça kökenli bir kelime olan beka; var olmak, sonsuza kadar varlığını devam ettirmek ve ölmemektir. Türkiye’nin beka sorunu var demek; Türkiye’nin varlığının ve bölünmez bütünlüğünün devamı açısından çok ağır ve yaşamsal tehditler var ve çok yakın demektir.
“Türkiye’nin gerçekten beka sorunu var mı?” diye bir soruyu bana sorarsanız; ben de var olduğunu söylerim. Ama 2002’de yani bu iktidar hükümet etme sorumluluğunu yüklenmeden önce Türkiye’nin uzaktan veya yakından böyle bir sorunu olmadığını da ilave ederim.
İÇ CEPHE DÜŞMÜŞ DURUMDA
Türkiye’nin varlığını devam ettirebilmesine yönelik,halen çok ciddi olarak yaşadığı bazı öncelikli tehditleri inceleyelim;
1.Türkiye’nin toplum olarak kafaca bölünmüşlüğü, parçalanmışlığı, birbirine karşı kamplaştırılması, düşmanlaştırılması ve hoşgörüsünü kaybetmesi. Bu iç cephe, dışarıya karşı verilecek mücadelede çok önemlidir. Türkiye’de iç cephe ne yazık ki düşmüş durumdadır ve bunun tek müsebbibi, iktidarın söylemleri ve icraatlarıdır.
2. Türk Silahlı Kuvvetleri (TSK), iyi durumda değildir. Bu durumda olmasının nedenleri ise Ergenekon ve Balyoz kumpasları, itibarsızlaştırma saldırıları, 15 Temmuz Darbe Girişimi ve bu girişim bahane edilerek TSK’nın komuta yapısının, genetik kodlarının, eğitim ve öğretim sisteminin tahrip edilmesidir. Ayrıca; Savunma Sanayi fonlarına el konmuş ve çarçur edilmiştir. Ülkece çok ciddi güvenlik sorunlarımız olmasına rağmen, devamlı bedelli askerlik kavramı ile tahribat en üst seviyeye çıkarılmıştır. Bunun müsebbibi iktidar ve onun azami desteğine mazhar olmuş olan Gülen Cemaatidir.
EKONOMİK İFLAS DURUMUNDAYIZ
3.Ekonomimiz kriz durumunu çoktan geçmiş ve iflas durumunda olup, son kaynaklarda seçim ekonomisinin değirmeninde öğütülmektedir. Seçimden sonra en itidalli ekonomistlerin bilebekledikleri, felaket senaryolarıdır. İflasın nedeni; yolsuzluk, savurganlık, lüks, yapısal olarak tüketim ekonomisine geçmek, kıt kaynakları verimsiz alanlarda akılsızca kullanmak, Cumhuriyetin ekonomik değerlerini haraç mezat satmak ve yabancılaştırmaktır. Geldiğimiz yer kuyruklardır, müsebbibi ise tek başına iktidardır.
4. Bugün çağdaş devletler ve toplumlar için en büyük tehdit; kontrolsüz kitlesel göçtür. Bu yüzden zengin ülkeler bile nitelikli göçmenlik programı oluşturmuş durumda ve nitelikli göçmenleri seçerek alıyor. Aldıktan sonra da bir program dahilinde göçmenleri topluma entegre ediyor ve dilini öğretiyor. Çünkü; göçün yaratacağı sosyo-ekonomik, kültürel ve güvenlik sorunlarının neler olabileceğini biliyorlar!
Ya Türkiye! Toplumun huzuru, güvenliği, geleceği ve bekası düşünülmeden, ülkeye sığınmacı dolduruluyor! Sığınmacılar hem seçilerek alınmıyor hem de topluma entegre edilebilmeleri için eğitim ve öğretime tabi tutulmuyor. Türkçe bile öğretilmiyor! Bugün, yalnız Suriye ve Irak coğrafyasından 5 milyon insan ülkemize dolduruldu. “Saldım çayıra, Mevla’m kayıra” kafası ile yapıldı bunlar! Bu durum yalnız bugün için değil, gelecek için de çocuklarımızın ve torunlarımızın kucağına pimi çekilerek bırakılmış el bombası gibidir.
HUKUK VE ADALET YOK
5. Bazı vahalar olmasına rağmen, ülkemizde hukuk ve adalet kalmamıştır. Hukukun olmadığı bir yerde yatırım olmaz. Hem nitelikli insan hem de para dışarıya kaçar ve böyle de oluyor! Bu satırların yazarı da 16 Nisan 2017, Anayasa değişikliği için yapılan referandum öncesinde Yalova’da yaptığı bir konuşma nedeniyle geçtiğimiz ay 1 yıl 5 ay 15 gün hapis cezası ile cezalandırıldı. Konuşmada hakaret yok, hatta Erdoğan’ın adı da yok. Tabii ki eleştiri vardı ve referanduma evet demenin büyük bir hata olacağı anlatılmıştı. Kararı veren, yeni mesleğe alınmış bir hâkim, savcının iddianamesini “kopyala-yapıştır” yaparak, gerekçeli hükme yazmış. Ama hangi sözlerimizden dolayı hakaret suçu işlediğimiz, gerekçeli hükümde yok. Savcınınkini tekrar etmiş; “konuşmanın bütünü değerlendirildiğinde” diye! Tam bir hukuk garabeti! Sonucu temyiz ettik, top artık Bursa Bölge İstinaf Mahkemesi’nde. Umarız, orada bir hukuk vahası bulabiliriz.
Daha dün, 1500 hâkim ve savcıya ankesör soruşturması başlatılmış. Yani FETÖ soruşturması! Soruyorum; bunları yargı sistemimize kim aldı ve monte etti? İktidar, savaş uçaklarımızı uçuracak pilot kalmadığı için 50 yaşını geçmiş eski pilotlara bile sefer görev emri gönderiyor. Esas sefer görev emri, emekli olan veya bir nedenle ayrılmak zorunda bırakılan hâkim ve savcılarımıza gönderilmeli. Yüksek performanslı savaş uçağı pilotluğu gençlik işi ama savcılık ve hakimlik ilerleyen yaşla birlikte, oturmuş kişilik ve deneyimle daha iyi yapılır. Ama iktidar hukuk ve adalet peşinde değil, kendisi lehine hukuksuzluk ve adaletsizlik üretecek tetikçiler peşinde! Bu nedenle; AKP örgütünden referans alan gençleri yargı sistemimize dolduruyor.
TÜM DÜNYA İLE KAVGALIYIZ
6. FETÖ hala tehdit durumunda ve deşifre edilemeyen unsurları ile hala devletin içinde var olmaya devam ediyor. YÖK ve üniversitelerimizde hala FETÖ’cü kaynıyor. Yargı da aynı şekilde! FETÖ’nün siyasi bacağına hala operasyon yapılmamış durumda! Çünkü bu bacak, AKP’nin içinde! FETÖ’nün kumpas operasyonları ile acı çeken, bedel ödeyen öğretim üyeleri bir araya gelmişler, FETÖ ile mücadele platformu oluşturmuşlar ve Cumhurbaşkanı Erdoğan’a geçen sene (15 Temmuz 2018) 100 öğretim üyesinin imzası olan bir mektup yazmışlar. Hala yanıt yok, hareket yok.
7.Türkiye hem bölgesinde hem de tüm dünyada hızla ötekileşiyor ve düşmanlaşıyor. Kavgalı olmadığımız neredeyse hiçbir ülke kalmadı. Bugün beraber gözüktüğümüz Rusya ve İranile de kavgalıydık, şimdilik yanlarına savrulduk. Ama onlar bile bize güvenmiyor. İktidar o kadar becerikli ki;Cumhuriyet tarihimiz boyunca hiçbir sorun yaşamadığımız, bizden 13 bin km uzaktaki Avustralya ve 16 bin km mesafedeki Yeni Zelanda’yla bile bizi papaz etti!
SORUNUN SORUMLUSU ÇÖZÜMÜN BELİRLEYİCİSİ OLAMAZ
Yukarıda, Türkiye’nin bekasına yönelik bazı öncelikli tehditleri saydık. Köşemiz beni sınırladığı için diğer tüm tehditleri kapsayacak şekilde yazmadım. Ama ülkemizin yaşamsal devamlılığına yönelik bu tehditlerin hepsinin müsebbibi iktidardır. Demem o ki; bu iktidarla devam ediyor olmak tehditleri azaltmaz, arttırır. Dünya tarihinin acılı ve kanlı sayfaları bize göstermiştir ki; sorunun sorumlusu çözümün belirleyicisi olmaz, olamaz! Olursa; sorun veya sorunlar büyür, artar ve içinden çıkılamaz ve çözülemez duruma ulaşır.
Ayrıca; ülkece halen yaşamakta olduğumuz beka sorununun, geniş halk kitlelerinde hiçbir karşılığı yok! Halk yığınları şu anda işsizlikten, pahalılıktan ve ağır geçim sıkıntısından yakınıyor ve onları daha çok bu durum ilgilendiriyor. Örneğin; ekonomik durumumuz iyi olsaydı, halen yaşadığımız bu beka sorunlarına rağmen iktidar yerel seçimlere (31 Mart 2019) 9 gün kala endişe içinde olmaz, çubuğunu tüttürürdü!
O zaman sorulması gereken soru şu; “Niçin iktidar beka sorununu devamlı işliyor?” Esasında iktidar bunu bize, yani halka söylemiyor. İktidar, beka sorununun halkta bir karşılığı olmadığını biliyor. Bu söylem; askere, polise, hâkime, savcıya ve diğer bürokratlara! “Seçimler de dahil haksızlık, hukuksuzluk yapın, bizi eleştirenlere ve muhalefet edenlere operasyon yapın, gaz sıkın, dava açın, içeri atın, eğer iç savaşa ve bir çatışmaya evrilirsek, silahlarınızla bizden yana tavır koyun” demek istiyor.
Güran Tatlıoğlu’nun Sonçağ Kültür Yayınları’ndan yeni piyasaya çıkan “Hitler, Öncesi ve Sonrası” adlı kitabını okumanızı tavsiye ederim.
Türker Ertürk
Odatv.com
YORUMLAR