Rejim, Anayasa’dan uzaklaştıkça ve ülke yönetimindeki yetersizlikleri ortaya çıktıkça meşruiyetini dini kavramların üzerine inşa etmeye çalışıyor
Birlikte olamadığımız salı günü, Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nda bir konuşma yaptı.
Doğrusunu isterseniz bu konuşma yapılana kadar, böyle bir "hafta" kutladığımızın farkında bile değildim. İnsan her yaşta bir şey öğreniyor!
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın, haftanın altıncı günü Saray’da yapılan törendeki konuşmasından şu satırların altını çizmiştim:
"Maalesef toplumun belli bir kesimi, Diyanet İşleri Başkanlığımızın görev alanının sadece cami ile sınırlı olduğunu düşünüyor. Oysa Diyanet camiamız, insani yardım çalışmalarında, eğitim ve irşat faaliyetlerinde, insanlar arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde, milli bünyemize yabancı sapkınlıklarla mücadelede çok önemli roller üstleniyor."
"Toplumun belli bir kesimi" dediği kesimdeki bireylerden biri de ben oluyorum sanırım.
Diyanet’in görevinin camiler ile sınırlı olması gerektiğini düşünüyorum.
Elbette insani yardım faaliyetlerinde de yer alması normal. "İrşat" derseniz, zaten bu kurumun kuruluş kanunu ile tanımlanmış görevleri arasında.
Ancak "eğitim, insanlar arasındaki anlaşmazlıkların çözümünde, milli bünyemize yabancı sapkınlıklarla mücadele" konusuna gelince, Cumhurbaşkanı’nın orada durmasını öneririm.
Eğitim, Diyanet’in değil, Milli Eğitim Bakanlığı’nın işi. Konu din eğitimi olduğunda da!
"İnsanlar arasındaki anlaşmazlıkların çözümü" için artık arabulucular, onlar başarılı olamaz ise mahkemeler var!
"Milli bünyemize yabancı sapkınlıklarla mücadele" dediğiniz şey ise bir demokraside, devletin karar vereceği bir durum değildir.
Çünkü bir demokraside herkesin kendine göre bir "milli bünye" tanımı olabilir ki bu durumda her iktidar değiştiğinde "milli bünye" değişir, bu da toplumu serseme çevirir.
Mesela AKP ideolojisinin ümmetçi – Arapçı yaklaşımları, Kemalistler açısından baktığınızda milli bünyemize hiç uymaz.
Tıpkı AKP’nin, bazı Cumhuriyet devrimlerini "milli bünyeye" aykırı bulması gibi!
Böyle tanımlar faşist – komünist rejimlerde olur.
Rejim kendi kutsallarını, topluma dayatırken bunu "milli bünye – işçi sınıfı ahlakı" gibi şekerlemelere bular ki vatandaşlar ne olduğunu anlamadan, peşinden gitsinler.
Erdoğan’ın bilinçaltını da yansıtan bu sözleri ile Diyanet İşleri’ne yüklediği rol açık: Rejimin payandası olmak!
Bu şiiri çok sevdiğini de biliyoruz:
"Minareler süngü, kubbeler miğfer,
Camiler kışlamız, müminler asker."
Diyanet’in geçmiş yıllara göre daha görünür olmaya başlaması, neredeyse her kuruma bir Diyanet temsilcisinin atanması, toplumsal yaşamın merkezine yerleştirilmek istenmesi elbette nedensiz değil. (Bu konuya daha önce de dikkat çekmiştim, "Silahlı imam ve rejime klerikal yama" başlıklı yazıma buradan ulaşabilirsiniz.)
Rejim, Anayasa’dan uzaklaştıkça ve ülke yönetimindeki yetersizlikleri ortaya çıktıkça meşruiyetini dini kavramların üzerine inşa etmeye çalışıyor.
Din, bir yandan kitlelerin perişan hayatlarına isyanını önlemeye yönelik bir sakinleştirici görevi görürken diğer yandan da iktidarı korumanın aracı haline geliyor.
Erdoğan’ın Camiler ve Din Görevlileri Haftası’nda söylediği şu sözleri de not etmiştim:
"Müminin görevi varlıkta şımarmamak, yoklukta sabretmektir. Gerçek mümin acıyı bal eyleyendir."
İşsiz kaldım diye, maaşım / ücretim yetmiyor diye, çocuğumu iyi bir okula gönderemiyorum diye, kıdem tazminatı hakkımı deve etmeye çalışıyorlar diye isyan etmeyin ey müminler!
Yoklukta sabretmek size verilmiş bir görevdir. Görevinizin gereğini yerine getirin, dua edip, bekleyin.
Gerçek bir mümin olmak istiyorsanız, acıdan zevk almalısınız.
Bakın, rejimin zenginleri hiç şikayet ediyorlar mı?
Bir Range Rover’in deposu kaç liraya doluyor, haberiniz var mı?
* * *
Darbecinin namazı
Yine birlikte olmadığımız günlerde, Kars’ın seçilmiş Belediye Başkanı görevden alındı ve yerine kayyım atandı.
Daha önce de yazdım ama her seferinde tekrarlamanın doğru olduğunu düşünüyorum:
Seçim ile gelinen kamu görevlerinde, seçilmiş kişi kanuni nedenlerle görevden ayrılmak durumunda kalırsa, yerine gelecek kişi seçimle belirlenir.
Seçim, demokratik meşruiyetin kaynağıdır.
Seçimle iş başına gelen kamu yöneticisi görevden alınıyor ve yerine yenisi atama usulüyle geliyorsa, bu dünyanın her yerinde "darbe" olarak adlandırılır.
(Örnek: Seçilmiş Başbakan Süleyman Demirel’in görevden alınarak, Bülent Ulusu’nun tayin ile onun yerine Başbakan olmasını sağlayan olayın adı 12 Eylül 1980 darbesidir.)
Nitekim Kars’taki "darbe" ile iş başına getirilen kişi Kars’ın Valisi.
Söz konusu yöneticinin "Başkan Vekili" olarak tayin edilmiş olması, bu gerçeği değiştirmez.
"Vekil" de olsa, seçimle gelmiş olmalıdır.
Kars belediyesinin vekil başkanının fotoğrafını T24’te gördüm.
Göreve polislerden oluşan bir koruma birliği eşliğinde gelmiş ve sokağın ortasında, belediye binasının önünde bir de namaz kılmış.
Bu neyin namazıdır, anlayamadım.
Belli ki olmayan demokratik meşruiyetine, dini bir kılıf uydurmak peşinde.
Namaz kılmıyor, bildiğin siyasi gösteri yapıyor.
Sokağın ortasında, çer – çöpün arasında namaz mı kılınır?
Yoksa "Kars’ın fethi" nedeniyle şükür namazı mı kılıyor?
Kars, 1920’den beri bu ülkenin toprağı ve insanları da bu ülkenin eşit vatandaşları değil mi?
* * *
Tarihi zirve!
2020 yılının bitmesine üç ay kaldı ama "Dolar – Euro tarihi zirvesinde" cümlesi "yılın en çok kullanılan haber başlığı" olmayı şimdiden garantiledi.
Her gün yeni bir tarihi zirve aşılıyor.
Ben, Damat Bakan’ın tavsiyesine uyarak dolarla ilgilenmiyorum, çünkü emekli maaşım TL.
Damat Bakan’ın dolardı molardı ilgilenmiyor olmasının bir başka örneğini de önceki gün yaşadık.
Damat Bakan’ın yönettiği TC Hazinesi, TC vatandaşlarından yüzde 6.4 faiz ile 2,5 milyar dolar borç aldı!
Borçlanan Türk, borcu veren Türk, ama para ABD Doları.
Hem de dünyanın hiç bir yerinde olmayan yüzde 6.4 yıllık faizle!
Paranız hem dolarda kalacak, kur riski nedeniyle bir kaybınız olmayacak üzerine de yüzde 6.4 faiz alacaksınız, vergi de yok!
Dolar yatırımcısı için rüya gibi bir şey ama TC Hazinesi için kabus olmalı!
Allahtan Damat Bakan hiç o taraflara bakmıyor, boş yere canını da sıkmıyor!
Mehmet Y. Yılmaz
[email protected]
YORUMLAR