Dönemin Başbakanı Recep Tayyip Erdoğan “Çılgın proje” denilen Kanal İstanbul Projesi'ni açıkladığında, akla hemen bunun Montrö Boğazlar Sözleşmesi'ni etkileyip etkilemeyeceği geldi. Çünkü emperyalistlerin yıllardır Montrö'nün“esnetilmesini” istediği biliniyordu.
Malûm bu Sözleşme, Çanakkale ve İstanbul Boğazlarından geçiş rejimini ve boğazlar bölgesinin güvenliğini düzenliyor. En temel amacı da Karadeniz'e savaş gemilerinin yığılmasını önlemek.
Kanal İstanbul Projesiyle ilgili tartışmalar 2011'de başladığında uzmanlar, Montrö Sözleşmesi'nin getirdiği bazı güvencelerin belirsiz hale gelebileceği ve Türkiye'nin NATO, ABD, AB gibi güç odaklarının baskısına maruz kalabileceği uyarısında bulundu.
Ancak o günlerde durumdan vazife çıkaran birileri, “Uluslararası hukukun kalbi sayılan Cenevre'de araştırdık” diyerek, Kanal İstanbul'un Montrö'ye aykırı olmadığını bildirdi. Bu arada o birilerinin görüştüğü Profesörlerin, “Montrö'nün bazı maddelerinin güncellenmesi gerektiğine, çevre meseleleri açısından Sözleşmenin günümüz koşullarına adapte olabileceğine” dikkat çektiğini de kaydedelim.
İKTİDAR: MONTRÖ'YLE NE İLGİSİ VAR
2016'da Kanal İstanbul'un yapımıyla ilgili düzenleme TBMM'ye geldiğinde CHP'li Plan ve Bütçe Komisyonu üyelerinin koyduğu muhalefet şerhini hatırlatalım.
Özetle, “Kanal İstanbul İmar Kanunu’na ‘Su yolu’ yazılarak imal edilecek bir tanımmış gibi davranılamaz. Bu bilime ve ahlâka aykırıdır. AKP, coğrafyayı reddeden, ‘Evreni ben daha iyi bilirim’ edasından vazgeçmelidir. Türk Boğazlar sistemini dünyadaki diğer kanallardan ayıran ve yer kürede sadece, ama sadece bize has olan coğrafik özelliklerdedir. Bu bir su yolu değil, emperyalizme geçiş yolu projesidir. Kanal İstanbul projesi ulusal güvenliğimiz için büyük bir tehlike içermektedir. Kanal İstanbul hayata geçtiğinde, bu kanaldan yapılacak deniz trafiğinin hukuki düzenlemesi için Montrö’nün tartışılması ve masaya yatırılması gündeme gelecektir” denildi.
Kanal İstanbul-Montrö ilişkisi, 2018 yılında dönemin Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Ahmet Arslan'a soruldu. Arslan şu karşılığı verdi:
“Montrö Boğazlar Sözleşmesi'nin elbetteki hükümleri var. Boğazın nasıl kullanılacağına ilişkin kurallar belli. Boğazın tabi olduğu rejim farklı, ülkemizin yapacağı, iki denizin birbirine bağlanacağı alternatif su yolunun rejimi farklı. Elbette ki, onu da dikkate alarak işletme süreci olacak. Montrö'yü ayrı tutmak, bununla karıştırmamak lazım.”
Yine o günlerde dönemin Başbakanı Binali Yıldırım da Kanal İstanbul'un net bir şekilde Montrö Sözleşme şartlarına aykırı olmadığını belirterek, şunları söyledi:
“Montrö, boğazları ilgilendiriyor. Tamamen boğazlardaki geçiş, gemi trafiği rejimini düzenleyen bir anlaşma. 1936'da yapılmış ve bütün boğazlardaki giriş, çıkışları, ticari gemileri, diğer gemileri kapsayan bir anlaşma. Kanal İstanbul ise yeniden yapay olarak oluşturulacak bir su yolu. Türkiye'nin egemenlik hakları dahilinde buraya, başka yere kanal yapabilir, bu kanaldan da deniz trafiğini yönlendirebilir. Olay bu kadar açık ve nettir. Dolayısıyla buranın hiçbir şekilde Montrö ile ilişkilendirilmesi mümkün değil.”
Yıldırım'ın bu sözlerinden sonra konunun uzmanları bir kez daha, “Durum, Montrö'nün tartışılmasına yol açabilir” uyarısında bulundu.
24 Haziran seçimleri öncesinde muhalefet, Kanal İstanbul'un iptalini gündeme getirdi.
Yıldırım, muhalefete şöyle tepki gösterdi:
“Bilen, bilmeyen konuşuyor, 'Kanal İstanbul'u iptal edeceğiz' diyor bazı adaylar. Doğrusu ben hayretle bunları izliyorum. Kanal İstanbul bir eğlence projesi değil. Bir rekreasyon projesi değil. Kanal İstanbul, Türkiye'nin stratejik bir projesi. Boğaz'dan 50 bin gemi geçiyor. İndependenta'yı hatırlayan belki vardır, bizim yaşımızdakiler. 78'de, 10 gün boyunca İstanbul yandı, bütün camlar aşağı indi. Dolayısıyla bu proje stratejik bir projedir. Boğazların, İstanbul'un güvenliği için olmazsa olmaz bir proje. Üstelik de bu proje bütçeden yapılmayacak. Yap-işlet-devlet modeliyle yapılacak. Bedeli nereden ödenecek? Oradan geçen gemilerden alınacak. Hem Boğaz'ı tehlikeden kurtaracağız hem de bir alternatif oluşturmuş olacağız. Dolayısıyla memleketin geleceği, gençlerimiz, genç kuşaklar için daha büyük sorumluluklarımız var.”
Binali Yıldırım'ın açıklamalarından devam edelim.
Bu yılın başında TBMM Başkanı ve AKP İstanbul Büyükşehir Belediye Başkan adayı sıfatıyla katıldığı bir TV programında da şöyle konuştu:
“Kanal İstanbul gündemde. Çok spekülasyon var. Kanal İstanbul projesi bir imar projesi değildir, bu bir su yolu projesidir. İstanbul'un güvenliği her şeyin önünde gelir. Bugün Boğaz'dan geçişler akmaya devam ediyor. Akaryakıt taşıyan gemiler geçiyor, her biri nükleer bomba. Ne büyük bir tehdit altında olduğumuzu anlatmak istiyorum. Bizim yapacağımız Kanal İstanbul, Marmara'yı Karadeniz'e bağlayacak bir su yolu.”
VE DÜN: MONTRÖ ÖYLE ELİMİZİN ALTINDA DEĞİL
Tüm bunları anlatmamızın sebebi mi?
Yıldırım seçim çalışmaları kapsamında dün Kanal İstanbul'un yapılacağı Küçükçekmece'yi ziyaret etti ve önceki açıklamalarından çok farklı olarak kelimesi kelimesine şunları söyledi:
“Birkaç cümle ile Kanal İstanbul'un ne olup olmadığını anlatmakta fayda var. Çünkü herkes farklı bir yandan anlatmaya çalışıyor. Projenin önemini gölgelemeye çalışıyorlar. Kanal İstanbul, İstanbul Boğazı'ndan sonra Marmara'dan Karadeniz'e açılan ikinci su yolu projesidir. Kanal İstanbul, İstanbul'un can ve mal güvenliğin teminat altına alacak bir projedir. Kanal İstanbul, Türkiye’nin milli güvenlik meselesidir. Düşünün Boğaz'a bir şey oldu. Ne yapacağız? Montrö Anlaşması var. Montrö Anlaşmasına öyle her şey elimizin altında değil. Yarın şartlar değiştiğinde, var mı bir seçeneğimiz? İşte Kanal İstanbul o. Her yıl İstanbul Boğazı'ndan 140 milyon ton petrol geçiyor. Bunun İstanbul için ne anlama geldiğini anlatmama gerek yok. Türkiye'nin denizcilikte, deniz taşımacılığında, İstanbul’un güvenliğinden önemli bir boşluğu dolduracak olan proje, Kanal İstanbul'dur. Türkiye'nin küresel güç olma yolundaki en önemli büyük adımlardan biri Küçükçekmece'de yapılıyor. Bir yandan Küçükçekmecelilerin hayatını kolaylaştıracak adımları atacağız diğer yandan burada yaşayan bütün hemşehrilerimize özellikle de gençlerimize yeni iş, aş fırsatlarını oluşturacağız.”
Yıldırım, “Gençlerimize yeni iş, aş fırsatları oluşturacağız” diyor ya, iktidarı destekleyen bir gazetenin tam 5 yıl önce, “Kanal İstanbul para basacak” manşetiyle verdiği şu satırları hatırlatmamak olmaz:
“Türkiye, Montrö Anlaşması'ndaki kısıtlamalar nedeniyle 28 yılda İstanbul Boğazı'ndan geçen gemilerden elde edeceği 10 milyar dolar gelirden mahrum kaldı. Kanal İstanbul projesi tamamlandığında, Montrö by-pas olacağı için kasamıza yılda 8 milyar dolar girecek. Çılgın proje, 'Kanal İstanbul' tamamlandığında, dünyanın en önemli ticari su yollarından biri Süveyş kanalından daha fazla kazanacak. Günlük 160 geminin geçiş yapması beklenen Kanal İstanbul projesi Montrö'ye tabi olmayacağı için Süveyş Kanalı gibi ton başına ortalama 5.5 dolardan fiyatlanabilecek. Süveyş'ten en fazla 150 dwt'lik gemiler geçebilirken Kanal İstanbul 300 bin tonluk gemiler için uygun olacak.”
“Para için, ticaret gemileri üzerinden Montrö’yü by-pass etmeyi düşünenler, ileride savaş gemileri için niye by-pass etmesin?” deyip, Binali Yıldırım'ın Küçükçekmece'deki sözlerine dönelim.
Boğaz'a ne olabilir?.. Montrö Antlaşması'nın neyi elimizin altında değil?.. “Yarın şartlar değiştiğinde, var mı bir seçeneğimiz?” ifadesinin anlamı nedir?..
Ve şununla bitirelim:
Yıldırım, dün anketlerle ilgili olarak, “Gerçek anket 31 Mart'ta sandıklar açıldığında ortaya çıkar” dedi.
Görünen o ki, “Gerçek beka” meselelerimiz de 31 Mart'tan sonra ortaya çıkacak!..
Müyesser Yıldız
Odatv.com
YORUMLAR