GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

İktidar stratejisi: karamsarlık yaymak... Amacı siyasi denetimsizlik

15 Ocak 2025 - 10:13

SİYASİ KARAMSARLIK

Usandık…

Bıktık…

Yorulduk…

Nereye gitsem, kiminle sohbet etsem benzeri yakınmaları duyuyorum. Yaşam amacı-anlamı mı kayboldu insanlarda?

Siyaset yapmaktan, siyaset konuşmaktan bezmiş durumdalar! Gına gelmiş artık; ne olursa olsun duygusundalar, amaçsızlar… Kimsede siyasi doyum yok, güvensizlik, umursamazlık hat safhada…

Siyasi yaşama bağlılık ve heyecan hiç kalmamış gibi görünüyor. Evet maalesef siyasetin imajı ve değerleri diplerde.

Son dönemdeki siyasi yaratıcılığın, nitelikli tartışmanın olmaması bunun göstergesi. Sadece bağırış-çağırış, kabalık var karşımızda!

Bozuk politik psikoloji, siyasi kültürü eritiyor…

Niye böyle oldu(k)?

Bu sorunun öncelikli yanıtı; toplumsal yaşama egemen olan cezalandırma anlayışı!

İktidar, hiçbir aykırı düşünceyi kabul edilemez bir zafiyet ve tehdit olarak görüyor, hemen cezalandırıyor.

Yaşıyorsunuz, görüyorsunuz; her eylemin-her davranışın karşılığı sert yaptırım salgınına dönüşmüş durumda! En fazla ahlaki/etik olarak eleştirilecek bir tutum bile ceza hukuku konusu oluyor?

Akla hayale gelmeyecek kişiler gözaltına alınıyor, tutuklanıyor ya ev hapsine atılıyor ya da cezaevine gönderiliyor! Böylece:

Her türlü eylemi cezalandırılan, demokratik süreçlere katılımı engellenen kişi/kişiler, siyasi süreçlerden hızla kovuluyor. Böyle olunca sosyal, siyasal ve ekonomik politikalar üretilemez oluyor kuşkusuz! Bugün yaşanılan politik kısırlığın sebebidir bu…

Ki daha önemlisi var.

İKTİDAR DENETİMSİZLİK İSTİYOR

İktidarın, bireyi ve toplumu suç ve ceza arasına sıkıştırmasının bir maksadı da denetimsizlik istemesi! “Halk ve medya beni denetlemesin” istiyor. “Halk beni değil, ben halkı denetlerim” anlayışında! İktidar bu “yeteneğinde” hayli “başarılı” görünüyor. Örnek vereyim:

On yıl önceydi; tüm engelleri aşan binlerce insan Ergenekon duruşmalarına katılmak için ta Silivri Cezaevi’ne gelirdi.

Odatv davasının görüldüğü Çağlayan Adliyesi'nde insanlar duruşma salonlarına sığmazdı.

Önceki gün Özgür Özel-Ekrem İmamoğlu öncülüğünde CHP yönetiminin, Beşiktaş Belediye Başkanı Rıza Akpolat’ın gözaltına alınmasını protesto ettiği meydanda -birinci parti olduğu İstanbul’da- az insan vardı!

Tamam bezginlik-karamsarlık var kitlelerde. Fakat

Totaliter rejimlerin kitle psikolojisi üzerindeki hegemonyasını bilmek şart. Yani iktidar, salt kişiyi cezalandırmıyor, topluma “karamsarlık virüsü” dağıtıyor.

Böylece, sesini kaybeden, zihin kalıpları paramparça edilen halkın (ve itibarıyla medyanın) baskısını yok etmiş oluyor.

Demokrasi ile totalitarizm arasındaki keskin karşıtlıktır bu.

Totalitarizme göre, hiçbir şey devletin/diktatörün dışında ve karşısında olamaz. Bu sebeple:

Yeninin, özgürlüğün, adil olmanın düşmanıdır totalitarizm. Elinde ceza sopası ile -entelektüel alanlar dahil- her şeye müdahaleciliğin temel sebebidir bu…

Teslimiyeti yüceltir. Rızayı/razı olmayı arttırır…Varlığını manipülasyona borçludur…

İşte… Muhalefet aslında neye karşıt olduğunun bilincinde olmalıdır. Tek güçlü silahı vardır; iktidarın “ölümcül virüsünü” yok edecek “umut aşısını” bulmak! Ki:

Asıl mesajını -vurdumduymaz- iktidara değil, halka vermek gerektiğini kavramalıdır artık… Lakırtı ile muhalefet gemisi yüzmüyor!

Siyasal “değişim” ancak topluma politik heyecan vererek, iktidarın “polis devleti” eliyle kurguladığı “resmî ideolojiyi” yırtıp atarak mümkün olur…

YEREL YÖNETİMLER NEDEN HEDEFTE

Belediye başkanı gözaltına alındı…

Belediye başkanı tutuklandı…

Belediyeye kayyum atandı…

Son yıllarda belediyeler ceza hukukunun alanına sık girmeye başladı. Suç işleyen kuşkusuz cezasını çeksin.

Ama gözden kaçan önemli bir tarihsel olgu var:

Belediyeler, saraylara alternatif halk kurumları olarak ortaya çıktı. Saray, aristokrasi, kilise yani merkeziyetçi yönetime alternatif doğdu. Yeni kent geleneğini oluşturan bu yeni güç burjuvazi/tüccarlar idi. Mealen saraya dediler ki:

-“Bizden sürekli vergi istiyorsunuz, tamam verelim ama ticari faaliyetlerimizin/pazarın düzeni için kuracağımız kurumsal yapıya izin verin! Şehrimizin iç yönetiminde istediğimiz kararları kendimiz verelim, kendi kendimizi idare edelim.”

1789 Fransız devrimi kurumsal olarak belediyeciliği doğurdu. Saraylara, soyluların konutlarına, katedrallere özenip gösterişli belediye binaları yapıldı. Bu binalar halkın iktidarda olduğunun sembolü olacaktı.

Ve fakat:

Zamanla burjuvazi halktan kopup, devrimi satıp kral/imparator-soylu-rahip idaresiyle uzlaştı. Yukarıdan aşağıya bir yönetim olan belediye, halkı dışlayıp salt burjuvazinin çıkarı için çalışmaya başladı. Halk yine ağır sefalete mahkûm edildi…

Ancak… Avrupa'daki 1848 ve 1871 halk ayaklanmalarının ortaya çıkardığı mahalle komiteleri belediye kavramını genişletti: Mahalli öz yönetimler! Bu nasıl olacaktı? Örneğin:

Kolera gibi bulaşıcı hastalıkların önlenmesi için temiz su, sağlık, aydınlatma, ulaşım gibi şehrin bakım-temizlik hizmetlerini yapmaya başladı. Yoksulluğa karşı -sosyal yardımlar vd.- günlük yaşama dönük ücretsiz hizmetler de belediyelerin kapsamına alındı.

Yani:

Belediye tekrar, emekçi yığınların söz ve karar sahibi olduğu yapıya dönüştürüldü. Buna, “toplumcu belediyecilik” dendi.

Kavga bitmedi. Totaliter iktidarlar, yerel yönetimleri vesayeti altına sokmaya çalışıyor:

Merkezi ya da yerel elinin altında tek iktidar olsun istiyor.

Yaşanılan sorun budur.

Yaşanılan demokrasi mücadelesidir ki bu halk’sız olmaz.

 

Soner Yalçın

Odatv.com

YORUMLAR

  • 0 Yorum