Sevgili okurlarım, izin sürem boyunca bir konu dikkatimi çok çekti. Sanırım aynı şeyleri sizler de düşündünüz. İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı Kadir Topbaş'ın istifası… Adam istifa etti, hükümette ve kamuoyunda neredeyse tık yok! Oysa böyle önemli kişilerin istifası kamuoyunu, özellikle de iktidar çevrelerini yerinden zıplatır. Tartışması haftalar sürer. Ancak olayımızda böyle olmadı. Kadir Bey sessiz sedasız gidiverdi. * * * O sıradan bir belediye başkanı değil, bir para imparatoru idi. Onun elindeki para gücüne başbakan, bakanlar, hatta cumhurbaşkanı bile sahip değildi. İstanbul gibi her türlü rant, yolsuzluk ve vurguna açık olan kuralsız büyük köyün sonsuz bütün olanakları sadece ve sadece Kadir Topbaş'ın emrinde idi. O da bunları sonuna kadar kullanmayı doğrusu iyi bildi. İstanbul peşkeş çekildi, vurulan her kazmada yandaşlar zengin edildi. O güzelim camilerin yanına gökdelenler dikildi, yeşil alanlar betonlaştı, kentin her yanı imam hatip okullarıyla dolduruldu. Ama aynı İstanbul bir yağmur yağdığında felç oluyor, her yerinden rezalet fışkırıyordu. * * * Büyükşehir Belediye Başkanlığı'na 28 Mart 2004 yerel seçimlerinde seçilmişti. Sonrasında 2009 ve 2014 yıllarında iki seçimi daha kazanıp yerini sağlamlaştırdı. AKP'nin tüm desteğini arkasına almıştı. Yaptıklarına karışan yoktu. İtirazları, yolsuzluk feryatlarını, laçkalığı falan kendisi dahil umursayan yoktu.
O da mutluydu, partisi de!.. İşler tıkır tıkır yürüyordu!.. Zira İstanbul her seçimde çantada keklikti. * * * Evet, paranın imparatoru olan Kadir Topbaş ve partisi için ötesi hiç önemli değildi. İstanbul'un oyları onlara akıyordu. Günün birinde söylentiler çıkmaya başladı: “Kadir Bey istifa edecek.” Buna hiç kimse ihtimal vermedi ama partisi onun gidici olduğunu biliyordu. Niye gidecekti, acep ne olmuştu? Dünya lideri cumhurbaşkanımız ve yardımcısı Binali Paşa dışında hiç kimse nedenini bilmiyordu. * * * Topbaş günün birinde ekranlara çıktı ve istifa ettiğini açıkladı. Açıklama yaparken “Onuruyla gittiğini, kimseye dargın olmadığını (!)” söylüyordu. Onuruyla gitmek!.. Birileri, örneğin AKP'yi yönetenler acaba onun onuruyla mı oynamıştı? Rant kavgası mı vardı? Beyefendi bir şeylere karşı mı çıkmıştı? Vurgunlara mı itiraz etmişti? Ama kimseye dargın olmadığını özellikle vurguluyordu!.. Böyle komik bir istifa gerekçesi olamazdı. Ya da FETÖ'cülükten gözaltına alınan damadı yüzünden mi gitti? * * * Sonuçta iş bitti… Sessiz sedasız ayrıldı. Partisi de, kendisi de sessiz kalmayı yeğlediler. İşin üzerine sadece CHP biraz gitti, sorular sordu ama doğal olarak yanıt gelmedi
Sevgili okurlarım, bu işin içinde ciddi bir iş var! 15 milyonluk bir kentin seçilmiş belediye başkanı böyle apar topar istifa edecek, kendisi ve partisi dahil bütün ilgili taraflar böyle sessizliğe bürünecek, akıl alacak iş değildir. Bu istifanın perde arkasında çok önemli şeyler olduğu kesin. Parasal ya da siyasal… Tahminlerin üzerinde bir dümen var. Nedeni acaba 16 Nisan 2017 referandumunda İstanbul'da çoğunluğu kaybetmiş olmaları mı ya da FETÖ vaziyetleri mi? İki tarafın da çekindiği belli, uygulanan taktik açık: Kol kırılır yen içinde kalır! * * * Düşündükçe akla başka sorular geliyor. Acaba birileri Kadir Topbaş'a yolsuzluk şantajı mı yaptı? Acaba o birileri “Kadir istifa etmezsen biz de hakkındaki şu dosyaları, senin şu marifetlerini açıklarız, zor durumda kalırsın” mı dedi? Olmaz olmaz demeyin, burası Türkiye'dir abicim, her şey olur! Uzun lafın kısası, Kadir Topbaş'ın bu esrarengiz istifası gerçek anlamda bir bilmecedir. O yüzden iki taraf da sessiz kalmak zorundadır! İstanbul'u 13 yıldan bu yana yönetmekte olan ve aslında paranın imparatoru olan bir Büyükşehir Belediye Başkanı böyle apar topar, yangından mal kaçırırcasına gidiyorsa, bu iş ciddidir. Bu olay Türkiye'nin bu iktidar tarafından nasıl yönetildiğinin somut örneklerinden biridir… Ve çok yakında bu da unutulacak ve söz konusu esrarengiz istifa tarihin derinliklerine gömülecektir. Şimdiden gömüldü bile! EMİN ÇÖLAŞAN'IN NOTU Sevgili okurlarım, haftada altı gün yazı yazmak gerçekten zor bir iş. Dışarıda işleriniz oluyor, gündemi izlemekte zorlanıyorsunuz. Bir hasta ziyaretine ya da cenazeye gitmek gerekiyor, gidemiyorsunuz. Belli günlerde sağlık kontrolleri var, aksatıyorsunuz. Aklınız hep ertesi gün için yazmanız gereken yazıda. Zaman bulamıyorsunuz. Size dürüstçe söyleyeyim, tatil boyunca hep düşündüm ve yazıları haftada beş güne indirmeye karar verdim
Bunu gazetemizin yönetimi de kabul etti. Bu kararı daha önce de vermiş ve aylar önce burada duyurmuştum ama uygulamak mümkün olmadı. * * * Peki hangi gün yazmayacağım? Kafamda belli-sabit bir gün yok. Hafta arasında belirsiz, değişken bir günü joker olarak kullanıp işleri ona göre ayarlamaya çalışacağım. Başka çare yok! Anlayış göstereceğinizi biliyorum, teşekkür ediyorum
EMİN ÇÖLAŞAN SÖZCÜ
YORUMLAR