Atatürk'ün Allah'ın kelamını tanımadığını, ezanı yasakladığını, örtünmeyi yasakladığını söyleyen nankörler “ Bu Vatanı kurtaran Allah dostu mudur, şeytanın dostu mudur?” diye sorun kendinize bir parça akıl, izan , haysiyet varsa içinizde bunları sorun kendi kendinize ...
Tarihimizi okuyalım...
Milli mücadele sırasında işgal bölgelerini dolaşan Fransız kadın gazeteci Berthe Gaulis mesela, şunları yazmıştı…
– “Yunan geri çekilmesinin kurbanı Söğüt'teyim. Bursa'ya çok yakın. Harabe haline gelmiş. Savaşı kaybedip geri çekilmeye başladıklarında, böyle işler için özel olarak yetiştirilmiş artçı taburları tarafından yakılıp, tahrip edilmiş.”
– “Söğüt'ün hali, bizim Birinci Dünya Savaşı'nda Almanların geri çekilmelerinden sonra gördüğümüz Roye ve Lassigny kasabalarını andırıyor. Önemli miktarda dinamit, yangın bombası ve patlayıcı kartuşlar kullanmışlar.”
– “Yıkıntıların altında insanların cesetleri kalmış. Bu cesetlerden o kadar tahammül edilmez bir koku havaya karışmakta ki, savaş alanı bunun yanında hiç kalır.”
– “Ortalığa akşamın alacakaranlığı çöktü. Yanmış evlerin üzerinde tüneyen baykuşların sesleri duyuluyor. Ağaçlarının birçoğu kömür haline gelmiş. Camilerin hepsi yıkılmış.”
– “Bostanlar bağlar tamamen harap olmuş. Maddi zarar çok büyük, Yunanlar her şeyi götürmüşler. Fakat yağmalanan dükkanlardan daha kötüsü, evler yakılmış ve kadınlara, ihtiyarlara ve çocuklara hakaret edilmiş. Bunlar Aydın'da yapılanların aynısı.”
– “Ertuğrul Gazi'nin türbesindeyim. Müslümanların en kutsal ziyaret yerlerinden biri… Çeşitli biçimde kirletilmiş, tahrip edilmiş. Türbenin kapısı ile içindeki granit lahitin kapağı açılmış.”
– “Bilecik Garı'na geldim. On sekiz ay önce buralardan geçerken gördüğüm güzel Bilecik şehri şimdi iskelet halinde… Felaket ve acılar diyarı olmuş. Demin sözünü ettiğim ceset kokusu burada da dayanılmayacak kadar fazla. Henüz dumanı tüten bu taş yığınlarının altında kimbilir ne kadar insan gömülü. Tahribatın büyüklüğü korkunç.”
– “Bilecik ve Küplü'de büyük facialar olmuş. Buraların ahalisinden sağ kalanlar büyük bunalım içinde. Tecavüze uğramamış genç kız veya kadın kalmamış. Bilecik, Pompei gibi.”
– “Her yer kül, is ve kurum içinde… Toprak sanki altüst olmuş. Sık sık dinamit tahribatını gösteren taş yığınlarına rastlıyoruz. Bazen de bu taş yığınları arasında iki güzel kız çocuğu ipek ipliği bükerken bizim kafilenin geçişini seyrediyorlar. Biraz ötede, kızını kurtarmak isterken kafasına taşla vurularak öldürülmüş bir ihtiyarın mezarı var.”
– “Yapılan toptan imha işlerinden, her şehir ve kasaba payına düşeni almış. Saatlerce bu harabeleri gezdik ve anlatılanları dinledik.”
– “Savaş bölgesinin içindeyiz. Geçerken yol kenarındaki cesetlerle cephane yığınlarına şöyle bir göz attım. Hiç düşünmeden, alışılmış bir hareketle mendilimle burun deliklerimi kapadım, artık savaş alanındaki bazı görüntülere başımı çevirmeden bakabiliyorum.”
– “Pazarcık sekiz gün öncesine kadar Papulas'ın yönetimi altındaymış, kasaba halkı bunu hatırladıkça korkudan ürperiyor. Yanmakta olan İnegöl'ün üstündeki karlarla kaplı Uludağ'a son defa bakıyorum.”
Tarihimizde işte bunlar yazıyor...
Vicdan sahibi, insan evladı Yunan yazarlar da var.
Onlardan biri, araştırmacı gazeteci Tasos Kostopulos.
2007 yılında “Savaş ve Etnik Temizlik” adıyla, Yunan işgalini anlatan belgesel kitap yazdı, bizzat işgale katılan Yunan askerlerinin anlatımıyla, kendi milletini yüzleştirdi.
– “Uşak yakınlarındaki köyde Türk kadınları, çocuklar ve yaşlılar camiye kapanmıştı. Bizim askerler arasındaki reziller etraftan ot topladılar, sonra da toplanan otları yakıp caminin penceresinden içeri attılar. İnsanlar dumandan dışarı koşuştular. O zaman da bizim reziller kadın ve çocuklara atış talim tahtasıymış gibi ateş etmeye başladılar.”
– “Eve girdim. Ölü bir Türk ihtiyarın cesedi üzerinden geçtim. İçerden sesler geliyordu. 10 kadar askerimiz bir Türk kızının eteklerini kaldırmışlar, zorla dansettiriyorlardı. Beni görünce ‘gel sen de mezeden tat' dediler. ‘Ayıp' dedim. Türk kızı yanıma koştu, ayaklarıma kapanarak ‘beni kurtar' dedi. Askerlere yalvardım, kadındır yapmayın dedim. Biri süngüsünü çıkarıp bana yöneldi. Kaçmak zorunda kaldım. Kızın çığlıklarını unutamadım. Sabaha karşı Köprühisar'daki bin kadar ev alevler içindeydi.”
– “Her şeyi yakmamız emrini Prens Andreas vermişti.”
– “Ayrıldığımız her yeri yakıyoruz. Dehşet verici bir manzara.”
– “Bazılarımız Roma'yı yakan imparator Neron gibi mutluydu. Verilen emir açıktı. Neyi taşıyamıyorsanız yakın… Onca köyde yaşlılar, hastalar, sakatlar, çocuklar ne yaptı, meçhul.”
– “Köye girdik. Kızlara ailelerinin gözü önünde tecavüz edildi. Askerlerimiz o gece yağmaladıkları ipek yorganlarda yattılar.”
– “Türkler korkudan ailelerini geceleri mezarlıklarda saklıyorlardı. İki askerin tecavüz etmeye çalıştığı kızı kurtardım. Annesi koşarak ellerimi öpmeye başladı. Az ilerde diğer iki kızı cansız yatıyordu.”
– “Birden kendimi yaşlı adamın karşısında buldum. Yapabileceğim bütün iyilik, onu bir an önce ve birden öldürmekti. Bazıları çok acı çekiyordu, boğazlanan danalar gibi debelenirken… Köy ateşe verildi.”
Kindar nesil nankörlüğü…
Bir milletin kendi eliyle kendi sırtından vurulması, işgalci mezaliminden beterdir....
HAYATIN İÇİNDEN HİKAYELER
YORUMLAR