GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Mahpus Çocukların Kuşları

02 Mart 2019 - 23:28

Güç dediğiniz şeye şaşıyorum; kas gücü, bilek gücü, hitabet gücü… Ben masallar anlatabilirim size; bir de mandolin tınıları serpebilirim ruhunuza dilerseniz. Zenginlikten ve yoksulluktan anladığım bir değil sizinle. Zenginlik çok farklı bir değer benim için; gezdiğim mağaraların o tarifsiz serinliğini solumak en güzel zenginliktir bana. Islık çalamamak, bir taşı suda en fazla üç kere kaydırabilmekse, yoksulluğuma verebileceğim örnekler arasında.

Çevre dediğiniz şeye şaşıyorum; hakimler, siyasetçiler ve mafya… Ben de çevremi açıklayayım izin verirseniz; sokak kedileri, deliler ve evsizler… Evime uyumaya geliyor evsizler; yıkanıyorlar bir güzel ve diyorlar ki, “küvetteyken annemizi hatırlıyoruz en çok…” Misafir ettiğim hasta yakınları mesela, çay demliyorum onlara.  Külotlarını yıkarken birkaç günlük ömrü kalmış anne babalarının, birkaç damla gözyaşı, en etkili yumuşatıcı… Ah üniversite öğrencileri, çoğuna yurt çıkmamış; öğrenci evlerine de paraları yetişmiyor. “Gitmeyin” diyorum onlara, “can evimizdeyiz…”  Sonra, bir geceliğine kalmaya gelen yolcular, -sekiz on saatlik şehirlere, otostopla, dört beş araç değiştirerek gidebilen canlar-; gülümsüyorlar anlatırken düzen yanlısı kamyon şöförlerinin mimiklerini… Gözlerim az görüyor ve hiçbir misafirim bunu dert etmiyor…

Statü dediğiniz şeye şaşıyorum; şeflik, müdürlük, reislik… Yok benim herhangi bir statüm; ninemden, daha çocuk yaşta kırmızı lahana turşusu kurmayı öğrenmiş olmam beni itibarlı biri yapmaz elbette! Sonu ist`le biten bir kişi olmadığım gibi, sonu izm`le biten bir düşünceye de ait değilim. Kutsadığım herhangi bir özel isim, ırk ve din yok benim için. Can`dan gelip can`a erebilmek, can`ın enginliği içinde yolculuk edebilmek mutluluğum benim. Can`dan kastım, tabiat ananın ta kendisi; bir yağmur damlasıyla, kirpilerle ve sazlıklarla, eğer ki aynı sır`daysam, huzur böyle bir şey işte…

Aşk dediğiniz şeye şaşıyorum; evlilik sözleşmeleri, kız istemeler ve kına geceleri… Ben bir kez aşık oldum ve sevdiceğim kelebekti; beni öpüp gözlerini yumuverdi… Çocuk`su biriymişim, doğrudur. Herkes özel, herkes mühim; çocuk kalmak bana düştü. Çok hayal kuruyormuşum; bu da doğru. Herkes yoğun, herkes yorgun; hayal kurmak bana düştü… Ayrık otuymuşum şu üç günlük dünyada; evet, haklısınız. Ot yemeklerini ve radyo tiyatrosunu seven kim varsa, uğrasın bana. Bir peçete hediye edeyim; bir mendil ya da altılı boya kalemi takımı…

Rol dediğiniz şeye şaşıyorum; erkeğe ve kadına biçtiğiniz roller… Ben de kendi rolümü söylüyorum; delilere domates toplamak kendi bahçemden! Renkleri bile ayırdınız cinsiyetlere göre. Şimdi ben size nasıl anlatayım serçe parmağıma konan uç uç böceğinin renginin beni nasıl sarhoş ettiğini, ya da çizgili dosya kağıtlarına hikâyeler yazarken, başucumda yanan gece lambasından süzülen ışığın renginin beni nasıl kederlendirdiğini… Deliler, yürüyen ve yürümeyen merdivenleri, koltuk değneği kullanan benimle aynı hizada inip, aynı hizada çıkıyor…

Zeka dediğiniz şeye şaşıyorum; yalan dolanlar, sinsilikler, hoyratlıklar… Barışı icat ettim kendimce; her hafta bir Cumartesi Annesine evlat kokusu oluyorum. Kim kimi sindirirse, kim kime laf sokarsa, kim kimi incitirse daha zeki oluyor, malum. Zeki biri olduğumu söyleyemeyeceğim; işkencede bana sorulan soruyu bilememiştim, “annenin adı ne…”

Seks dediğiniz şeye şaşıyorum; sevişmeleriniz bile kibirli, sahte, incitici… Fahişelerle buluşuyorum bazen; sevişmek için değil, kahve içmek için, fal bakmak için birbirimize ve gitgide ağırlaşırken duymam, birbirimizi öyle güzel duyumsuyoruz ki… “Benimle oynar mısın?”  diye sordum her birine, mahpus çocukların çizdiği kuşları gösterdim. “Kuşlar uçuralım bir gölge oyununda” dedim, “uçuralım” dediler gözleri yaş içinde…

Sevgi dediğiniz şeye şaşıyorum; bölüşmeden, özlemeden, dolu dolu kucaklamadan seviyorsunuz, tebrik ederim sizi. Size bakınca kredi kartı, hisse senedi, ev, araba ve makyaj malzemesi görüyorsam, sorun bende kesinlikle! Düşlerime mahpus çocuklar doluyor, “baba olamayacağım, ama bana babalık duygusunu tattırdınız” diyorum. Sarılıyorlar bana sımsıkı; “bizi en çok sen sevdin “ diyorlar, “bir de fahişeler…”

Mahpus çocukların kuşları, fahişelerin gölge oyunlarında özgürleştiler…

Ergür Altan

Aylak karga

YORUMLAR

  • 0 Yorum