Türkiye’de doların ne zaman çıldırıp ne zaman durulacağı belli olmuyor. Bir anda 7 TL’ye çıkıp daha sonra tepe taklak düşebiliyor. Geçtiğimiz Ağustos ayında doların 7 TL’yi bulduğu günlerde ithalata dayalı ürünlerde tam bir facia yaşandı. Hem ürün temininde, hem de fiyatlarda. Hala daha devam eden boyutu var bu facianın.
Mesela kâğıt.
Kâğıt demek hayat demek, medeniyet demek, kalkınmak demek, kültür demek...
Kâğıt bir devlet için her şeydir. Devletin Merkez Bankası’ndan bile daha önemlidir. Merkez Bankası kâğıt bulamazsa para bile basamaz!
Peki, biz ne yaptık.
Devlet eliyle kâğıt üreten SEKA’yı kapattık. Kelepir fiyata sattık.
Oysa Türkiye ilk yerli kâğıt üretimini 1936 yılında gerçekleştirmişti. Kâğıt hayattı diyen “Atatürk Türkiye’sinin” delikanlılarından Mehmet Ali Kağıtçı, 1934 yılında Kocaeli'de SEKA Kağıt Fabrikası'nın temellerini attı.
2 yıl sonra ilk kâğıdı üretti Türkiye.
İlk milli kâğıdı!
Bu fabrika 2005 yılına kadar aralıksız üretim yaptı. 1981 yılında Balıkesir'de bir fabrika daha inşa edildi. Fabrikanın kuruluş maliyeti 198 milyon dolardı. İzmit ve Balıkesir fabrikaları yerli gazete ve kitap kâğıdı üretiyordu.
Sonra özelliştirme furyası başladı. “Yok, şu tesis zarar ediyor, bu fabrika zarar ediyor” çığlıkları atılarak, emperyalizme köle olamaya giden yolda devletin en stratejik fabrikaları bir bir kapandı. Balıkesir SEKA fabrikası 2003 yılında Albayraklar'a satıldı. Satış fiyatı yalnızca 1.1 milyon dolar idi.
Ardından Giresun Aksu Kâğıt Fabrikası satıldı, İzmit SEKA Kâğıt Fabrikası'nda kapandı.
Kâğıdı dışarıdan almaya başladık. Kanada, Finlandiya, Rusya nereden bulursak kâğıt almaya başladık.
Türkiye’de kâğıt üreten fabrikaların, kâğıdın hammaddesi olan selülozu üretmek gibi bir imkânı olmadığından onlar da selüloz ithal ederek kâğıt imal etmeye başladılar.
Yani dışardan selüloz gelmezse tuvalet kağıtı bile üretemeyecek bir ülke haline geldik.
Son ağustos krizinde ne oldu?
Türkiye her yıl yaklaşık 3 milyar dolarlık kâğıt ithal ediyor.
SEKA’nın kapatılmasından bu yana geçen on beş yılda ithal kâğıda ödediğimiz meblağ 45 milyar dolar!
Kendi ormanımızın ağaçlarından, kendi fabrikalarımızda, kendi işçimizle kendi emeğimizle, dışarı bağımlı olmadan kâğıt ürettiğimiz güzelim fabrikaları kapat, kâğıt ithalatına başla, devletin 45 milyar dolarını elin ecnebisine ver, buna “zarar etmeyen ekonomi” de!
Sonra ne mi olur?
Geçtiğimiz Ağustos ayında dolar zirve yaptı mı? Yaptı.
Bir anda yüzde 50, yüzde 60 artan kâğıt fiyatlarıyla piyasa krize girdi mi? Girdi.
Bazı gazeteler kâğıt bulamadı.
Bazı gazeteler boyut küçülterek çıktı.
Bazı mizah dergileri baskı yapamadı.
Bu topraklarda kâğıtsızlıktan gazetenin derginin çıkmadığı vaki değildi, bunu da gördük.
Sebep ne?
SEKA’nın kapatılması.
Adama sormazlar mı; o güzelim tesisleri neden kapattınız?
Neden bu ülkenin on milyarlarca dolarını dışarıya aktarır hale geldiniz?
1980’li yıllarda Özal’ın ANAP’ıyla Türkiye’ye giren AKP’yle doruğa çıkan özelleştirmelerin, devletin en stratejik kurumlarını satmaların, facia boyutunda sonuçlaırnı görüyoruz.
Bu olay tütünde böyle, et-balıkta böyle, fındıkta böyle, şeker pancarında böyle, petrol üretiminde böyle, pamukta böyle, demir çelikte böyle, telekomda böyle. Satılan her kurum, yıllar sonra çok büyük sosyal ve ekonomik problemler karşımıza çıktı. Sözümona “zarar ediyoruz” denilerek bir bir yabancılara peşkeş çekilen kurumlar, yıllar sonra ithalat olarak, vergi kaybı olarak, işsizlik olarak devletin başına çok daha büyük zararlarla bela oldu. Alın size İDO’nun başına gelenler.
İstanbul’da ulaşımıın sağlanmasında çok önemli bir yeri olan İDO satıldı. Yabancı ortaklık, “Aralıktan itibaren iç hat seferlerini kaldıracağım” diyor. Beşiktaş’tan Kadıköy’e, Bakırköy’den Bostancı’ya artık ulaşım yok. İDO’yu 860 milyon dolara sattınız da ne oldu?
Karşınıza daha büyük ulaşım sorunu çıktı. Yabancı firma, “mal da benim gemi de benim, istediğim gibi kâr etmiyorum, hatları kapattım” diyor. Ne yapacaksın?
Adama sorarlar; niye sattın kardeşim?
Mesele soğan-patates meselesi değildir, mesele “baba devletin” babalıktan çekilip, emperyalizmin dümen suyuna girip, devletin neyi var neyi yok satarak emperyalizme ve ithal ürünlere teslim olmayı kabul etme meselesidir.
Bu yolda devam edersek sadece gazete kâğıdı, A4 kâğıdı değil, taharet için tuvalet kâğıdı bile bulamayacağız.
Muharrem Bayraktar Yeni Mesaj
Muharrem Bayraktar
YORUMLAR