GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Nuray Başaran Teori Dergisi İçin Yazdı: Yeni Dünya Düzeni ve Trump

04 Mart 2025 - 11:19

Söz konusu teoriye göre; monarşiler yıkılacak, dini inançlar yok edilecek, ulus devletler ve vatanseverlik sonlandırılarak totaliter bir tek dünya devleti kurulacak.

Son yılların en çok konuşulan komplo teorisi kuşkusuz Yeni Dünya Düzeni.

Söz konusu teoriye göre; monarşiler yıkılacak, dini inançlar yok edilecek, ulus devletler ve vatanseverlik sonlandırılarak totaliter bir tek dünya devleti kurulacak.

Teorinin bir uzantısı olarak Rockefeller Ailesi ile özdeşleşen İlluminati de , zihin kontrolü ve bilinmeyen ya da gizli olan sistemleri kullanarak, hükümetleri ve kuruluşları ele geçirerek yeni dünya düzeni kurmak isteyen bir örgüt olarak görülüyor ve bu duruma da hizmet eden karanlık ve bilinmeyen bir organizasyon yöneticisi olarak değerlendiriliyor.

Özetle; Yeni Dünya Düzeni hakkındaki komplo teorilerinin ortak teması, küreselci bir gündemi olan gizli bir güç elitinin, egemen ulus devletlerin yerini alacak otoriter bir tek dünya hükümeti ve ideolojisidir. Ve Yeni Dünya Düzeni'nin kurulmasını, tarihin ilerlemesinin doruk noktası olarak selamlayan her şeyi kapsayan bir propaganda yoluyla sonunda dünyayı yönetmek için komplo kurduğudur.

Bu nedenle, birçok etkili tarihi ve çağdaş figürün, dünya hakimiyetine ulaşmak için devam eden bir komplonun adımları olarak, sistemik krizlere neden olmaktan, hem ulusal hem de uluslararası düzeyde tartışmalı politikaları zorlamaya kadar, önemli siyasi ve finansal olayları düzenlemek için birçok paravan kuruluş aracılığıyla faaliyet gösteren bir kanalın parçası olduğu iddia edilmektedir. Ve yaşadıklarımız da bunları kanıtlar niteliktedir.

İşte tam da bu noktada; biz son yüzyılda yoğun bir şekilde küreselcilerle, ulusalcılarınçok uluslu şirketler ile ulus devletlerin gizli ya da açık mücadelesine tanıklık ettik, ediyoruz.

Bu nedenle de, çok uluslu şirketler büyürken devletlerin gücünün zayıfladığıçok uluslu şirketler kazanıp zenginleşirken halkların fakirleştiği bir durum söz konusudur.

Bugünün Yeni Dünya Düzeni kurucuları ve dünün Küreselleşme ya da globalleşme temsilcileri bu durumu, ‘ürünlerin, fikirlerin, kültürlerin , dünya görüşlerinin alışverişinden doğan bir uluslararası bütünleşme süreci ‘ olarak tanımlansa da; Robertson şöyle demiştir:

"...Küreselleşme teması anlayışları aralarında farklılık göstermesine rağmen küreselleşme diye adlandırılan şeyi anlamanın en iyi yolunun, dünyanın "birleşik" hale geldiği, ama kesinlikle safdil işlevselci tarzda bütünleşmediği 'biçim sorunu' üzerinde yoğunlaşmak olduğunu düşünmektedir"

Polonyalı Sosyolog Zygmunt Bauman ise şöyle ifade etmiştir:

"Küreselleşme bazılarına göre onsuz mutlu olamayacağımız şey, bazılarına göre ise mutsuzluğumuzun nedenidir.

Yani?

Bu azınlığın mutlu, çoğunluğun mutsuz olduğu bir dünya yaratmıştır.

Bu emperyalizmin yeni bir sömürü düzeninin adıdır.

Ve bugün de en önemli çatışma alanı halini almıştır.

Ve bugün yaşanan savaşlar farklı alanlardaymış gibi görülse de, temelini bu durum oluşturmaktadır.

Küreselleşmecilerin kullandığı argümanlar ve metodlar ile dünya halkları fakirleşirken; çok uluslu şirketler daha çok kazanmıştır. Küreselcilerin uyguladığı ‘değerler siyaseti: demokrasi, özgürlükler’ maalesef dünya halklarına fakirlik, emperyalist baskı ve yönetimler, sömürü olarak yaşamlarına dahil olmuştur.

Ve artık bugün dünya halklarının bu durum ile farkındalığı artmış ve hatta her anlamda savaş başlamıştır. Hatta bu durum küreselcilerin en önemli merkezi olan ABD’de farklı seslerin oluşması aşamasına gelmiştir.

Bugün, 2. Dünya Savaşı’ndan beri sahip olduğu ekonomik ve parasal egemenlik sonucu, Amerika’nın Avrupa ve Japonya’daki tasarrufları, özellikle borsa spekülasyonları yoluyla kendi ülkesine çekebilmekteki başarısı yadsınamaz. Öte yandan kendi ülkesinde hissedar konumuna getirdiği yabancılara gereken geri ödemelerin zamanında yapılamayışı, ABD’yi, dünyanın en borçlu devleti konumuna da sokmuş durumdadır.

Bu durumda Yeni Dünya Düzeni adı altında sınırların değişimi ile yapılabilecek yeni enerji kaynaklarının , yeni enerji ve ticaret yollarının paylaşımına ilişkin emperyal projeler yazılmış ve uygulamaya konulmuştur. Bunlar öylesine büyük projelerdir ki ,100 yıllık. Bazıları da ‘din sosu’ ile süslenmiştir. (Arz-Mevud gibi)

2. TRUMP DÖNEMİ

İşte tam da bu noktada Kasım 2024’te ABD’de 2. Trump dönemi başlamıştır.

Bu durum yeni bir dönemi de beraberinde getirmektedir.

Neden?

Trump, 1. Döneminde ABD’de ulus bilincini oluşturup küreselcilere karşı bir duruş sergilemiş, çok uluslu ABD şirketlerinin bir bölümünü ABD’ye çağırıp, - getirdiği vergi tedbirleriyle ABD ekonomisinin içeride güçlenmesi noktasında - Amerika’da yatırımlara zorlayarak aslında küreselciler ve ulusalcıların savaşındaki safını seçmişti.

Bu da ABD elitistlerinin yarattığı öteki ve büyük çoğunluktaki Amerika’yı açık ara fark ile Trump’ın kazanmasını sağlamıştır.

Ayrıca küreselcileri ABD’de temsil eden demokratların, özellikle Tek dünya düzenindeki ‘tek din ‘ anlayışına gittikleri yolda, ABD’nin muhafazakar kesimi ile çatışmasına bir de, ABD’nin muhafazar kesiminin yıllar yılı olmazsa olmazı ‘kutsal aile’ yapısını bozmaya dönük uygulamaları eklenince, ABD’de ‘Trump’ın yeniden seçilmesinin en önemli sebepleri olmuştur.

Bunların en başında, Demokratların Ocak 2023’te ilkokula başlayan çocuklara ‘3. Cinsiyet seçme’ hakkı vermesi ve yine demokratların uyuşturucu politikasında değişikliğe giderek kokain ve uyuşturucu bulundurma ve kullanımının suç olmaktan çıkarılması, Trump’ın başkanlık yolunu 2. kez açan en önemli sebepler arasındadır. Ki, ABD’nin en kutsal, en küçük parçası kutsal ‘aile’ kavramına dönüş politikasından ve ulus bilincine giden yolun önemli kilometre taşları arasındadır. Zira, Trump’ın en önemli destekçileri arasında bulunan Elon Musk’ın oğlu ile yaşadıkları için açtığı savaş ,Trump’ı ikinci kez başkan olması konusunda teknoloji milyarderi Musk’ın büyük desteğini almasına neden olmuştur.

Trump, ayrıca seçim kampanyasında ABD için, ‘Yeniden Büyük Amerika’ sloganıyla küreselci politikalara kapıyı kapatmış, ABD’nin yeni politikasının Asya-Pasifik çizgisinde olacağını söylemiş ve küreselcilerin ‘değerler siyaseti’ nden vazgeçerek , ABD’nin yeni politikasının ‘ekonomik’ politikalar olarak açıklamıştır.

ULUSAL SAVUNMA VE AMERİKA'NIN DÜNYADAKİ ROLÜ

Trump'ın dünya meselelerindeki söylemi ve politika yaklaşımı, seçim sürecinde ABD'nin II. Dünya Savaşı'ndan bu yana olduğundan daha fazla diplomatik izolasyonist, askeri açıdan müdahaleci olmayan ve ekonomik açıdan korumacı olduğu görülüyor.

Ancak detaylar karmaşık. Ordunun genişletilmesine söz veriyor, Pentagon harcamalarını kemer sıkma çabalarından korumayı vadediyor ve Soğuk Savaş sırasında Reagan döneminden kalma eski bir fikir olan yeni bir füze savunma kalkanı öneriyor.

Trump, başkan olmadan önce Rusya'nın Ukrayna'daki savaşını ve İsrail-Hamas savaşını nasıl sonlandırabileceğini açıklamadan bitirebileceğinde ısrar ederken bugünkü politikasını farklılaştırdığını da görüyoruz.

Trump yaklaşımını bir başka Reagan ifadesiyle özetliyor: "güç yoluyla barış."

Ancak NATO ve üst düzey ABD askeri yetkililerine karşı eleştirel.

Trump, Amerikalıların "televizyonda gördüğü" Pentagon yetkilileri hakkında "Onları lider olarak görmüyorum" diyor mesela. Macaristan'ın Viktor Orban'ı ve Rusya'nın Vladimir Putin'i gibi otoriter liderleri övdüğünü görüyoruz..

Trump'ın ilk dönemine ve kampanya açıklamalarına dayanarak, ABD daha az öngörülebilir, daha kaotik, müttefiklere karşı daha soğuk, bazı güçlü adamlara karşı daha sıcak ve küresel olarak dost seçerken eskisinden çok daha işlemsel yorumu yapılabilir.

Trump'ın hem eleştirmenleri hem de destekçileri , Amerika'nın dünya meseleleri ve güvenliğindeki yerinin kökten değişeceğini söylüyor.

Trump, Avrupa ve Hint-Pasifik demokrasileriyle stratejik ittifakların uzun süredir devam eden ABD rolüne pek ilgi göstermiyor.

Özellikle Avrupa müttefikleri, hem Trump'ın hem de aday arkadaşı JD Vance'in sert bir şekilde bahsettiği NATO'nun dayanağı olarak ABD'ye güvenmek yerine kendi ve bölgesel savunmalarını inşa etme çabalarını artırdılar ..

İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, Trump'ın kendilerine daha fazla yetki vereceği umuduyla savaş stratejilerini şekillendirdiler.

İran'ın nükleer programını yurtdışındaki "en büyük endişe" olarak niteleyen Trump, nükleer silah olasılığına doğru ilerlemesinin, Trump'ın ilk döneminde İran'a yönelik yaptırımları "maksimum baskı" kampanyası olarak adlandırdığı kampanyaya kıyasla daha güçlü davranmak zorunda kalabileceği anlamına gelebileceği belirtiliyor.

Uzun zamandır Putin'e açık bir hayranlık besleyen Trump , Ukrayna'ya desteğin olası bir politika değişikliği olarak gösterilmesi konusunda en tutarlı tavrı sergiliyor.

Trump'ın ilk yönetimi sırasında NATO söylemi genellikle sert olsa da, Avrupa'da gerçek bir ABD askeri azaltımına veya ittifaka desteğin azalmasına yol açmadı. Ve 23 NATO ülkesi, 2020'deki 10'a kıyasla, gayri safi yurt içi hasılalarının en az %2'sini savunmaya harcıyor - bu da Trump'ın ısrarcı şikayetine karşı koymaya yardımcı oluyor.

O ve diğerleri, Rusya'ya Ukrayna'da ek topraklar sağlayan savaşın sona ermesinin kötü bir emsal oluşturacağı konusunda uyarılarda bulunuyorlar. Avrupa ülkeleri bunun Putin'i kendilerine saldırmaya cesaretlendireceğinden korkuyor.

Aynı şey, Çin'in bir gün gerekirse zorla ilhak edeceğini söylediği demokratik olarak yönetilen bir ada olan Tayvan'ın destekçileri için de geçerli. Trump, Tayvan'ın ABD'ye savunma desteği için ödeme yapması gerektiğini söylemekten , Çin Devlet Başkanı Xi Jinping'i Tayvan'ı tehdit etmekten vazgeçirebileceğini iddia etmeye kadar uzanan söylemi var.

Öte yandan ABD’de ; Trump'ın karşı karşıya kalacağı dünya da değişti; Rusya, Kuzey Kore, İran ve Çin, Batı'ya ve özellikle ABD'ye karşı koymak için gevşek, fırsatçı bir ittifakta daha da güçleniyor görüşü de hakim .

Bugün hem Filistin hem de Lübnan, son dönemin en gerilimli ve çatışmalı günlerini geçirirken, Trump, seçim kampanyası boyunca bölgeye barış getireceğine dair sözler vermişti. Ancak aynı zamanda, İsrail'e defalarca "işi bitirmesi" ve Hamas'ı yok etmesi çağrısında da bulundu.

Yani?

Değişen bir durum yok.

Trump tüm bunlara Kanada, Grönland, Panama Kanalı ve yeni Gazze Projesini ekledi.

Buraları alabilir mi?

Evet alır.

Uluslararası hukuka uygun mu?

Hayır değil.

Uluslararası hukukta bir ülkenin topraklarının genişletme durumu net. BM’nin onayına ve BM’nin 5 Daimi Temsilcisinin onayına tabii. Bu 5 temsilci bu durumu (ki aralarında Rusya, Çin, İngiltere, Amerika ve Fransa var) onaylar mı?

Hayır onaylamaz.

Bu durumda Trump ; ya bir kaos yaratmak için bunları söylüyor .

Ve ‘Kaos’ tan sonraki ‘ Yeni Düzen’e hizmet ediyor olabilir.

Ya da kimlerin ne tarafta durduğunu test ediyor olabilir.

Bu arada Trump dış politika değişimlerine dönük içeride de çok önemli değişimlere imza atıp icraatlara çoktan başladı.

TRUMP’IN ‘İÇ’ SAVAŞI

Mesela USAİD.

USAİD, özgün adıyla: United States Agency for International Development. Amerika Birleşik Devletleri Uluslararası Kalkınma Ajansı:

Amerika Birleşik Devletleri federal hükûmetinin, sivil dış yardım ve kalkınma yardımını yönetmekle sorumlu bağımsız bir kuruluş. 1961 Yılında Kennedy tarafından kurulan ve 27 Milyar Dolar bütçeye sahip bir kuruluş.

Ve tüm dünyadaki ülkelerdeki sivil toplum kuruluşlarını fonlayarak o ülkeleri bunlar üzerinden yönetebilme kabiliyeti gösteriyor. Özellikle medya ve iletişim kurumlarına fon yaratıyor, gazetecilere doğrudan para aktarabiliyor. Gerekçesi, Özgür basın(!) yaratmak. Resmi verilere göre USAID, başta,Afrika, Asya, Latin Amerika, Orta Doğu ve Doğu Avrupa’da olmak üzere 100'den fazla ülkede faaliyet gösteriyor.

USAID kararı neden önemli?

Trump, ABD elitistlerinin önemli bir kaynağına da kilit vurmuş durumda. Bu aynı zamanda ABD müesses nizam ile de karşı karşıya geldiği ilk icraat olarak değerlendirilmelidir.

NATO'DA ENDİŞE VERİCİ ÇATLAKLAR

Öte yandan 76. yıl önce kurulan NATO'nun birliği açısından başka endişe verici çatlaklar oluşuyor ve bunlar da Münih Güvenlik Konferansı'nda tartışılacak.

Trump geçen ay, Danimarka'ya bağlı özerk bir bölge olan Grönland'ı "satın almak" istediğini açıklamıştı. Danimarka Başbakanı Mette Frederiksen halkına "Grönland satılık değildir" diyerek güvence verdiğinde ise Grönland'ı almak için güç kullanmayı da ihtimal dışı bırakmayan Trump kendisini aramış ve "korkunç" olarak nitelenen bir görüşme yapmıştı.

NATO'ya üye bir ülkenin bir başka üye ülkenin topraklarının bir parçasını ele geçirme tehdidinde bulunması bu zamana kadar düşünülemez bir durumdu. Grönland konusunda bu durumu haklı çıkarabilecek bir güvenlik tehdidi de yok. Grönland'da zaten Danimarka askerinden çok ABD askeri bulunuyor ve Kopenhag adanın ortak savunmasını arttırmanın yolları üzerinde anlaşmaya varma konusunda istekli.

Ancak bu fikir bir sonuca varmasa da, ki İskandinavya'nın çoğunluğu bunu umuyor, bazı açılardan zarar çoktan oluştu bile. Özgür dünyanın lideri olarak görülen Trump, komşularınızın topraklarını istiyorsanız güç kullanarak onları tehdit edebileceğiniz mesajını verdi bile.

İngiltere'nin eski ulusal güvenlik danışmanı ve Washington elçisi Kim Darroch'a göre, "Trump'ın NATO üyesi Danimarka'ya yönelik ekonomik yaptırım uygulama tehdidi ve onlara karşı askeri eylem ihtimalini elemeyi reddetmesi, pazarlık yöntemleri olabilir."

"Ancak bundan bir sonuç çıkmasa bile, büyük zarar oluşturdu. Trump'ın NATO'yu küçük görmesinin bir başka işareti oldu. Moskova ve Pekin'de de Ukrayna ve Tayvan'da özgür hareket edebilecekleri mesajı olarak yorumlanacak."

Washington'ın Avrupalı müttefikleri Münih'te, bunun doğru olmadığına dair bir güvence arayacaklar. Ancak Trump Amerika'nın dünyadaki konumunu yeniden şekillendirmeye çoktan başladı ve belirtiler Avrupa'nın şikayetlerini dinlemeyeceğine işaret ediyor.

Ve

Trump’ın yer alacağı yeni cephe karşıdaki müttefik ve karşıtlarını yeniden dizayn edecek.
Nuray Başaran
NGAZETE.COM

YORUMLAR

  • 0 Yorum