Birkaç gündür İstanbul dışındayım ve epeyce de meşgulüm...
Anneciğimi Bodrum’a getirdim. Onun yazlık evini açıp yerleştirme işleri bir hayli vaktimi aldığı ve de yorduğu için profesyonel yaşamdan el mahkûm uzak kaldım.
Arada bir elimdeki telefondan haberturk.com’a girip neler oluyor göz atıyorum ama o kadar.
Geri kalan tüm zamanım annemin isteklerini ve emirlerini yerine getirmekle geçiyor.
O nedenle Yeniçağ Gazetesi Yazarı Yavuz Selim Demirağ’a yapılan alçak saldırıdan ancak bugün öğle saatlerinde haberdar olabildim.
Annem ve özel meşguliyetlerim dolayısıyla yazılara pazartesi gününe kadar ara vermiştim. Ancak Sayın Demirağ’a yapılan bu saldırı onun nezdinde bana, bize, tüm gazetecilere, düşünce özgürlüğüne yani gazetecilik mesleğinin tamamına yapıldığından bu yazıyı yazmak elzem oldu.
Öncelikle Yavuz Selim Bey’e büyük geçmiş olsun diyorum. Umarım en kısa zamanda sağlığına kavuşur ve kalemiyle, fikriyle kaldığı yerden aynen devam eder.
Eder de bu sektörün bir mensubu olarak benim de bu saldırı ile ilgili iki çift laf etmem şart.
Bir kere şunu diyeyim...
Henüz kim oldukları belli değil. Kim oldukları bilinmiyor ama kimlerse de bu alçak saldırıyı gerçekleştirenler adam da değil, erkek de değil!
Adam olsalardı eğer... Erkek olsalardı gerçekten o 10 kişi... Gece yarısı Yavuz Selim Bey’in evinin önünde pusu kurup, savunmasız bir insanı sopalarla öldüresiye dövmeye kalkmazlardı.
Dövüp bir de izlerini belli etmeden kaçmazlardı.
Amaçları ne idi bilmiyorum o haysiyetsizlerin. Neden Demirağ’a bu aşağılıkça saldırıda bulundular filan hiçbir fikrim yok. Kaldı ki zaten önemi de yok benim nazarımda.
Bazıları gibi “Efendim o da şöyle yazmışmış, şöyle konuşmuşmuş” falan deyip sorgulamadım nedenini, asla da sorgulamayacağım!
Ve emin olun bu tavrım saldırıya maruz kalan Yavuz Selim Demirağ değil, onun tam zıddı görüşte olan başka bir yazar, gazeteci de olsaydı aynı olurdu.
Ben olayı duyduğum andan itibaren şunu sorguluyorum sadece... Daha doğrusu sorgulamıyorum... Diyorum ki; “Olacağı buydu işte! Siyasette var olmak adına kullanılan o düşmanca dil, kutuplaştırarak siyaset yapma emeli sonunda karşılık buldu ve Türkiye göz göre göre hızla o eski karanlık günlere doğru sürükleniyor!”
Yazacak çok şey var ama şimdilik burada kesiyorum yazıyı...
Ancak bitirmeden evvel yineliyorum...
Yavuz Selim Demirağ’a yapılan bu alçak saldırının onun nezdinde düşünce özgürlüğüne, Türkiye’deki demokrasiye, gazeteciliğe ve dolayısıyla şahsıma yapılmış kabul ediyor ve lanetliyorum!
Ve hangi düşüncede, nerede olduğu hiç önemli değil...
Tüm meslektaşlarımı da amasız, fakatsız aynı lanetlemeyi yapmaya davet ediyorum!
Bu bir sınav bizim mahallemiz açısından...
Ve bakalım kim demokrat, kim değil...
Kim gerçekten Türkiye’yi seviyor ve bu ülkenin birliği, dirliği, bütünlüğü için kalemini kullanıyor görelim bakalım!
Sevilay Yılman
[email protected]
YORUMLAR