GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Sakın 60 yaşa gelmekten korkmayın

11 Aralık 2022 - 12:42

Daha önce de yaşlılıkla ilgili bir yazı paylaşmıştım sizlerle.

Bu yazı da yine 60 yaş ve üstü olanların özelliklerini anlatıyor.

Elbette öncelikle 60 yaşın üzerindekiler okuyacaktır.

Ancak önerim çok genç yaştaki insanların da bu yazıyı okumasıdır.

Çünkü eninde sonunda onlar da 60’lı yaşlara gelecekler.

60 yaşa gelenleri garip bir hüzün sarar.

Çünkü en azından artık ömürlerinin yarısını geçtiklerine ve kalan sürenin daha az olduğuna inanırlar.

Bu da pek çok kişide bir tür karamsarlığa neden olur.

Oysa hayat her yaşta güzeldir ve her yaşın kendine özgü güzellikleriözellikleri vardır.

Bu yazı George Washington Üniversitesi Tıp Fakültesi nöroloji profesörleri tarafından kaleme alınmış.

Diyorlar ki “Yaşlı bir kişinin beyninin yaygın olarak inanıldığından çok daha plastiktir.”

Bu yaşta, beynin sağ ve sol yarım kürelerinin etkileşimi uyumlu hale gelir ve bu da yaratıcı olanaklarımızı genişletir.

Bu nedenle 60 yaş üstü insanlar arasında yaratıcı faaliyetlerine yeni başlayan birçok kişilik bulabilirsiniz.

Elbette beyin artık gençlikteki kadar hızlı değil. Ancak esneklik kazanır.  Bu nedenle, yaşla birlikte doğru kararları verme olasılığımız artar ve olumsuz duygulara daha az maruz kalırız.

İnsan entelektüel aktivitesinin zirvesi, beynin tam güçle çalışmaya başladığı yaklaşık 70 yaşında gerçekleşir.

Zamanla, beyindeki miyelin (Sinir sisteminin düzgün çalışması için olmazsa olmazlardandır. Beyindi tabaka biçiminde yalıtkan bir malzemedir) miktarı artar, bu madde nöronlar arasında sinyallerin hızlı geçişini kolaylaştırır.

Bu nedenle entelektüel yetenekler ortalamaya göre yüzde 300 oranında artar.

Ve bu maddenin aktif üretiminin zirvesi 60-80 yaşına düşer. Ayrıca ilginç olan, 60 yıl sonra bir kişinin aynı anda 2 yarım küre kullanabilmesidir. Bu, çok daha karmaşık sorunları çözmenizi sağlar.

Montreal Üniversitesi’nden Profesör Monchi Uri, yaşlı bir kişinin beyninin en az enerji yoğun yolu seçtiğine, gereksiz yolu kestiğine ve sorunu çözmek için yalnızca doğru seçenekleri bıraktığına inanıyor.

Farklı yaş gruplarının yer aldığı bir çalışma yapılmıştır. 60 yaş üstü olanlar doğru kararlar verirken, gençlerin kafası çok karıştı testleri geçerken.

Şimdi gelin 60-80 yaşlarındaki beynin özelliklerine bakalım.  Gerçekten çok şaşırtıcı olduğunu göreceksiniz.

YAŞLI BİR KİŞİNİN BEYİN ÖZELLİKLERİ

  1. Çevrelerindeki herkesin söylediği gibi, beynin nöronları ölmez. Bir kişi zihinsel çalışma yapmazsa, aralarındaki bağlantılar basitçe ortadan kalkar.
  2. Dalgınlık ve unutkanlık, bilgi bolluğu nedeniyle ortaya çıkar. Bu nedenle, tüm hayatınızı gereksiz önemsemelere odaklamanıza gerek yoktur.
  3. 60 yaşından itibaren, bir kişi karar verirken, gençler gibi aynı anda bir yarım küreyi değil, her ikisini de kullanır.
  4. Sonuç: Bir kişi sağlıklı bir yaşam tarzı sürüyorsa, hareket ediyorsa, uygulanabilir bir fiziksel aktiviteye sahipse ve tam zihinsel aktiviteye sahipse, entelektüel yetenekler yaşla birlikte azalmaz, sadece büyür, 80-90 yaşlarında zirveye ulaşır.

Bu yüzden yaşlılıktan korkmayın.

Entelektüel olarak gelişmeye çalışın.

Yeni el sanatları öğrenin, müzik yapın, müzik aletleri çalmayı öğrenin, davul çalın, resim yapın, dans edin!

Mağazalara, kafelere, konserlere gitmeyi unutmayın.

Düşünceyle yaşa, tüm güzel şeyler hala önünde!

Bir kişinin en üretken yaşı 60 ila 70 yaş arasıdır;

En üretken 2. insan evresi 70 ila 80 yaş arasıdır;

En üretken 3. aşama 50 ve 60 yaş arasıdır.

Bundan önce kişi henüz zirvesine ulaşmamıştır.

Nobel Ödülü sahiplerinin yaş ortalaması 62’dir;

Dünyanın en büyük 100 şirketinin başkanlarının yaş ortalamasının 63 olduğunu gözden kaçırmayın.

HOŞUMA GİDEN ŞEYLER 

30 doktordan 30 çocuk masalı

Mahallemizin aile hekimlerinden Dr. Beyza Güler Gökalp “Hasırcı Padişah ve Haramiler” isimli çocuk kitabını önüme koymasa KAHEV’den (Kadın Hekimler Eğitime Destek Vakfı) haberim olmayacaktı.

Sadece kadın doktorların kurduğu ve merkezi Eskişehir’de olan bu vakıf çocuklara yönelik müthiş çalışmalar yapıyor.

Bunun son örneği 30 kadın doktorun yazdığı 30 çocuk masalı.

Tüm geliri çocukların eğitim ve ihtiyaçları için harcanıyor bu kitapların.

Vakfın misyonu şöyle açıklanmış;

Vakıf olma sürecinde Kadın Hekimler Eğitime Destek Grubu yapılanmasıyla, maddi imkansızlıklar yüzünden eğitimlerine devam etmekte zorlanan her yaş grubundan öğrenciye eğitim desteği vermeye başlayan; kütüphanelerden atölyelere, çeşitli laboratuvarlardan kitap yardımlarına kadar eğitimin farklı alanlarında da destekler veren KAHEV ülke genelinde büyük bir hızla faaliyetlerine devam etmektedir.

Sonra yapılan eğitim etkinlikleri tanımlanmış;

İlköğretimden üniversiteye kadar ulaşabildiğimiz, ihtiyaç sahibi tüm öğrenme tutkunlarına karşılıksız burs veriyoruz.

Siz değerli destekçilerimizin katkılarıyla gönülden gönüle köprüler kurarak, eğitimde fırsat eşitliği sunuyoruz.

KAHEV, geleceğimizin aydınlık yüzleri olan çocuklarımızı ve gençlerimizi her zaman desteklemeyi görev edinmiştir

Bugüne kadar bu vakıftan haberimin olmaması elbette benim eksikliğim.

Vakıf şu an 500’ün üzerinde öğrenciye burs veriyor.

İnternet sitesinden vakıfla ilgili bilgileri alabilir ve arzu ediyorsanız destek olabilirsiniz

https://kahev.org.tr/

BUNU YAZMAK GEREK

İndra Gandi’den “Hırsızlar Kasabası” hikayesi

Önce Hindistan’ın efsane lideri Gandi’den iki cümle sunmak istiyorum;

  Bir insan yalnızca dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir.

  Bir millet uyuyorsa, uyandırmak kolaydır. Ama uyumuyor da uyuyor gibi yapıyorsa; ne yapsanız nafile, uyandıramazsınız.

Şimdi de Gandi’nin yazdığı bir hikayeye dikkatinizi çekmek istiyorum.

Yukarıdaki iki cümle hikayenin de ana fikrini anlatıyor, hikayenin sonunda bu iki cümleyi tekrar okuyacaksınız.

Yorumunu herkes dilediği gibi yapsın;

 HIRSIZLAR KASABASI

Bir kasabada her gün hava kararınca, insanlar maymuncuklarını ve fenerlerini yanlarına alır, komşularının evlerini soymaya giderlermiş.

Fakat, gün doğarken geri döndükleri her seferinde kendi evlerini de soyulmuş durumda bulurlarmış. Ama ülkede kimse kaybetmezmiş, çünkü herkes birbirinden çalarmış.

Bir gün, nasıl olmuşsa, dürüst bir adam ortaya çıkmış. Geceleri, diğerleri gibi çantasını fenerini alıp hırsızlığa çıkmaktansa, evinde kalıp çalışmayı tercih edermiş bu adam. Hırsızlar da onun evinin önüne geldiklerinde içeride ışık yandığını görünce döner giderlermiş. Fakat bu durum böyle bir süre devam edince, ahali ona kızmaya başlamış:

“Çalmadan yaşamak senin tercihin, ama başkalarını engellemeye hakkın yok” demişler.

Bunun üzerine dürüst adam, geceleri ışığını söndürüp dışarı çıkmaya başlamış. Her gece, hırsızlık yapmadan orada burada dolaşır durur, sonunda yatmaya evine dönermiş. Fakat her döndüğünde evini soyulmuş bulurmuş. Sonuçta bir haftadan daha az bir sürede, yiyecek içecek hiçbir şeyi kalmamış ve memleketini terk etmek zorunda kalmış.

Kasabada hırsızlıkta ustalaşıp giderek zenginleşenler kendileri için soygun yapmak üzere maaşlı hırsızlar tutmaya başlamışlar.  Zamanla, zengin fakir ayrımı çoğalmış.  Zenginler mallarını korumak için bekçiler tutmuşlar, hapishaneler kurmuşlar. Kendi mallarının çalınmasını da yasa dışı ilan etmişler!

Ancak yoksulların mallarını çalmak hala serbestmiş!

Bir süre geçtikten sonra, artık kimse soymaktan ve soyulmaktan söz etmez olmuş.  Çünkü, yoksulların çoğu ya açlıktan ölmüş ya da oraları terk edip gitmişler.  Zenginler ve maaşlı soyguncular ise ortada soyacakları kimse kalmadığından servetlerini yavaş yavaş yitirmeye başlamışlar.

Sonunda zenginler eski düzeni yeniden sağlamak için oraları ilk terk eden dürüst adamı başa getirmeye karar vermişler. Sora sora nerede yaşadığını öğrenmişler.  Evine gittiklerinde kapıda yazılı bir kağıt görmüşler.

Kağıtta şunlar yazıyormuş:

Bir insan yalnızca dürüst olduğu için aranıyorsa, her şey için çok geç olmuş demektir.

Bir millet uyuyorsa uyandırmak kolaydır. Ama uyumuyor da uyuyor gibi yapıyorsa ne yapsanız nafile, uyandıramazsınız.

ÇOK GÜLDÜM

Bugün üç fıkramız var

Bu hafta Yıldırım Tuna’dan üç fıkra geldi;

Hırsız var

Hayatı boyunca eline erkek eli değmemiş, bir rahibe gibi yaşamış, zengin ve yaşlı kadının evine gece yarısı bir hırsız girmiş…
Hırsız yatakta yatan kadının üzerine atlamış, burnunu kadının burnuna dayamış  “Para, mücevher, gümüş… Ne varsa istiyorum” demiş burnuna doğru fısıldayarak…
“Mücevherler bankadaki kiralık kasamda, gümüşler parlatılmaya göndermiştim, evde de nakit para bulundurmuyorum” diye cevap vermiş yaşlı kadın üzerindeki hırsızın ağırlığının altında debelenirken…
Hırsız birden ellerini kadının geceliğinin altına, üzerinde para saklaması muhtemel yerlere sokmuş, bir müddet mıncıklayarak deli gibi aramaya başlamış ve durmuş..
“Bak sürekli söylüyorum evde para falan yok…” demiş yaşlı kadın, “Ama şu son aramayı uzunca bir müddet ve tekrar yaparsan sana sağlam bir çek yazarım..!”

Geciktiğine göre

Bayım sipariş vermeğe hazır mısınız?

Evet, ama eşim lavaboda.

Ben sizin siparişinizi alayım, sonra hanımefendi ile ilgilenirim.

Ö zaman önce ben bir sifon birası alayım, o da birazdan gelir.

Tamam. Büyük mü küçük mü efendim?

Valla on dakikadır gelmedi, sanırım büyük.

Tabela önemli

Bulvardaki babadan kalma küçük restoranın sağ yanına çok ünlü bir restoran açılmış, müşterileri azalacağı için sahipleri çok üzülmüşler tabii, ama bir de sol taraflarındaki yere dev restoran zincirlerinden biri daha açılınca ikisinin arasında küçücük kalıp sıkışmışlar, artık umutları sönmüş ve iyice çökmüşler.

Ta ki genç garsonlardan birinin aklına gelen o dahiyane fikir ile restoranları dolup, taşana kadar.

İki zincir restoranın tam ortasına kendi restoranlarının tabelasını kaldırıp dev bir tabela asmışlar. ANA GİRİŞ.
Can Ataklı 
korkusuz.com.tr

YORUMLAR

  • 0 Yorum