GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Siyasal kriz çok ağır: Tünelin ucu görünmüyor

25 Kasım 2021 - 14:42

“Türkiye dünya ölçüsünde çok ağır bir ekonomik kriz yaşıyor. Ve bunun nedeni belli: olağanüstü yanlış politikalar, özellikle yanlış faiz politikası sonucu, döviz kurunun dört nala artması. Bu ekonomik değil, ekonomik tahribat yaratan siyasal bir kriz”.

“Bir fincan kahve içerken, daha kahve bitmeden, kahvenin fiyatı artıyor”.

Ya da...

“İki ekmek alacak... Fırına koşarak gidiyor, yürüyerek gitse, ekmeğin fiyatı artacak, elindeki parayla ancak bir ekmek alabilecek, koşarak gidiyor ki, o kısa sürede iki ekmek alacak paranın erimesini önlesin”.

Ya da...

“Madeni parayı üretmenin bedeli, o madeni paranın kendi değerini aşıyor”.  

Burası Almanya... 1923... Tarihin kaydettiği en ağır ekonomik bunalımlardan biri.

2021 Türkiye... Kasım sonu...

“Marketlerdeki ürünlerin fiyat etiketleri değiştiriliyor, saat başı değil, henüz öyle değil ama, bir günden ertesi güne”.

Ya da...

“50 kuruşluk madeni parayı üretmenin bedeli 83 kuruşa yükseliyor”. 

Bazı mallar ve ilaçlar 

Etiketlerin değiştirilmesi:

“Fiyat artışları TÜİK verilerini çoktan geride bırakıyor, onun göstergesi”.

Her sabah çeşitli zamlarla, özellikle pek çok ürünü etkileyecek temel mallara yapılan zamlarla kalkan bir ülkede, enflasyon nasıl yüzde 19 gibi komik oranlarda kalabilir ki!..

En az enflasyon kadar vahim bir gerçek şu:

“Bazı mallar piyasada bulunmaz oluyor, fiyatı atsa da, bulunmuyor.

Örneğin, bazı ilaçlar... Tansiyon ilaçları, şeker hastalarının kullandığı ilaçlar gibi”. 

Siyasal kriz 

Çeşitli sektörlerdeki insanlar günlerdir uyarıyor:

“İş yerimizi kapatıyoruz. Üretime ara veriyoruz”.

Buna milyonlarca insanın geçimini sağladığı KOBİ’ler, küçük ve orta işletmeler dahil.

“Türkiye dünya ölçüsünde çok ağır bir ekonomik kriz yaşıyor.

Ve bunun nedeni belli:

OLAĞANÜSTÜ YANLIŞ POLİTİKALAR, ÖZELLİKLE YANLIŞ FAİZ POLİTİKASI SONUCU, DÖVİZ KURUNUN DÖRT NALA ARTMASI.

BU EKONOMİK DEĞİL, EKONOMİK TAHRİBAT YARATAN SİYASAL BİR KRİZ”. 

Bir günde yüzde 17 

Türk Lirası dolar karşısında, önceki gün ‘23 Kasım kara Salı’ günü, tek bir günde “yüzde 17 değer kaybediyor”.

Son on günde ise:

“TL’deki değer kaybı yüzde 35’i buluyor”.

Yaşadığımız bu devalüasyon oranları, değil bir günde, on günde, yerine göre, “sekiz, on yılda yaşanabilecek oranlardır”.

Bu oranlar aynı zamanda krizin şiddetini gösteriyor, etkileri aşırı zamlar, işsizlik ve yoksulluk olarak, borç yükünün artışı olarak ortaya çıkıyor. Daha da çıkacak. 

“Tepelerine binmek” 

Zam deyince...

Üç gün önce Tayyip Erdoğan yine mangalda kül bırakmıyor:

“Kurdaki yükselişi bahane ederek, hiç bir mantıklı izahı olmayan fahiş fiyat artışı yapanlara göz açtırmayacağız, hepsinin tepesine bineceğiz”.

E... Dün ne oluyor?..

Benzine, motorine, LPG’ye hem de, son yılların en yüksek zammı geliyor.

Tepesine mi biniyor?..

Göz mü açtırmıyor?.. 

Merkez oyun dışı 

“Kara Salı” günü dolar adım adım 13 liraya doğru tırmanır, hatta bir ara 13 lirayı bile aşarken, Merkez Bankası açıklama yapıyor:

“Türkiye Cumhuriyet Merkez Bankasının uygulanmakta olan dalgalı kur rejimi altında kur seviyesine ilişkin bir taahhüdü yoktur”.

Tamam, yoktur.

Çünkü, döviz kuru, bankanın açıklamasındaki ikinci cümle gibi, serbest piyasada arz ve talebe göre belirleniyor. Bu da, tamam. Buraya kadar yeni bir laf yok, bir şey ifade etmiyor.

Ama bakın, sonra nasıl devam ediyor:

“Merkez Bankası belli koşullar altında, kalıcı yön amacı taşımadan, sadece aşırı oynaklığa müdahale edebilmektedir”.

İşte burası, zurnanın zırt dediği yer.

Merkez Bankası ne zaman müdahale edermiş?..

“Kur aşırı oynak ise...”

Bir günde yüzde 17 değer kaybediyorsa, o kur ‘aşırı oynak’ değil de, ne?..

O zaman neden müdahale etmiyor?..

“Etmiyor değil, edemiyor!..”

Nasıl müdahale edecek?..

Piyasaya dolar sürerek, arzı arttırarak, dolara talebi düşürerek, fiyatını frenleyerek...

“Ama, dolar süremiyor, neden süremiyor?.. Çünkü doları yok!..”

Döviz rezervlerinin eridiği, Merkez Bankası kasasında “döviz hesabının eksiye düştüğü” söylendiğinde, Erdoğan sinirleniyor, 6 Eylül günü, iki buçuk ay önce:

“118 milyar dolar döviz rezervimiz var”.

Varsa, haydi her zamanki gibi, emir ver Merkez’e, o da piyasaya dolar sürsün, doların fiyatı düşsün!..

Karşımızda sadece “emirle faiz düşüren, enflasyon ve kur tahminleri tutmayan” bir Merkez Bankası var.

“Bağımsızlığı elinden alınmış, oyun dışına düşürülmüş” bir Merkez Bankası. 

Hale bakın 

AKP ile birlikte yaşanan maceraların, krizlerin ötesinde, ibretlik durumlar var.

Örneğin, içki fiyatları inanılmaz pahalı hale gelince...

“Rakıcılar kimyager oluyor, rakıyı kendileri üretiyor”.

Sokaktaki sıradan vatandaş, bakıyor ki, çareyi kendisi bulmak zorunda...

“İktisatçı oluyor, yaşananları Türkiye’yi yönettiklerini öne sürenlerden çok daha doğru tahlil ediyor”.

Satılan malın yerine konulamadığı, üretimin düştüğü, dövizin ve fiyatların tutulamadığı bir ülke alev alev...

Çok net:

“Bu bir siyasal kriz... Yönetilemeyen bir ülkedeki siyasal kriz”.

Çözümü güç değil.

Seçim olacak, bunlar gidecek!..

Ne kadar erken, o kadar iyi.

Ancak, AKP erken seçime yanaşmıyor, kendisini bile bile yakmak istemiyor.

Bu durumda tünelin ucundaki ışık görünmüyor.
 

Yalçın Doğan

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum