Nevval Sevindi yazdı
Türklerin aldatılma tarihi, araştırmayı hak edecek bilgi ve örneklerle dolu. Anılarda bir çok örnek var. Ben Avrupa’da Türklerin belgeselini çekerken aldatılma, dolandırılma hikayeleriyle karşılaştım. 1960’tan itibaren sayısız hikaye önüme döküldü.
Bir işçi 10.000 mark dolandırılmış. İki yıl sonra 80.000 mark dolandırılmış! Nasıl olur iki kez ve daha fazla para verebildin, diye sorduğumda “Dini konuları çok güzel anlatıyordu” diye cevap verdi!
"KAZAN HİÇ ÖLÜR MÜ HOCA..."
Yani, sılada ezildiği yalnızlık içinde ona hayali bir dünya kuran insana, her gelişinde çarpılabileceği anlaşılıyordu. Avrupa’daki Türklerin bileğini kimse bükemezdi, eğer bu kadar dolandırılmasalardı! Yaklaşık 60 yılda Avrupa’nın en zengin azınlığı olabilecek Türkler 4-5 kuşak sonra işsizlik, yoksullukla boğuşuyor.
Türkiye’de de banker patlamasıyla başlayan kitlesel insan dolandırma sistemi, ülkede düzenli bir yapıya kavuştu. Ara ara haberleri çıkan, “saadet zinciri” dolandırıcılıklarıyla haberdar olduk. O kadar yüzsüz ki, bu dolandırıcılardan biri, dönemin Başbakanı Çiller’i bile dolandırdı diye haber olmuştu…..
Bankerlik adı altında dolandırıcılık patladığında, ben İstanbullu orta ve alt sınıftan insanlarla konuştum. Bunlar aptal, cahil falan değillerdi. Evini, arabasını satan paraları yatırmıştı. Hak etmediği parayı almayı normal görüyorlardı. Bana da zamanında ısrar etmişlerdi ben de ‘Nasrettin Hoca fıkrasındaki gibi bu iş!’ demiştim hiç anlamamışlardı. Komşusundan ödünç kazan alan hoca geri verirken yanında bir tane daha verir. Bu ne Hoca? sorusuna "Kazan doğurdu"yanıtını verir. Bir sonraki ödünç almadan sonra kazanı vermez. Kazanın sahibi öfkelenir, Hoca "Kazan öldü" der. "Kazan hiç ölür mü hoca" diye soran komşuya cevap nettir: "Doğurduğuna inanıyorsun da köftehor, öldüğüne neden inanmıyorsun?"
Böylece orta sınıf, Özal döneminde maddi varlıklarını kaybederek zayıfladı. İntiharlar oldu.
Zayıflayan sadece ekonomik güçleri olmadı, değerleri de zayıfladı. Kentli sınıf yoksullaşarak maddi, manevi kimliğini kaybetti.
Özal’dan sonra gelen iktidarlar da bunu pekiştirmekten başka bir şey yapmadılar. Orta sınıfı, eğitimi, kentlilik bilincini, milli kimliği pekiştirecek hiçbir politika işlenmedi.
Yoksullaştıkça, ruhsal durumu bozuldukça ve umudu yok oldukça toplumsal şizofreni yapılandı. Gerçeklerden kopan toplum da komplo teorileriyle beslendi. Dedikodularla büyütüldü. Din postuna bürünen ideoloji, siyasi yapılarla Hurafeler İmparatorluğu kuruldu.
Soygunlar ve tüm psiko-sosyolojik yapılanma savaşı medya eliyle yürütüldü. Kültürel strateji kurgulandı.
Artık gerisi kolaydı….
Sadece medyada gördüğüne, sadece söze inanan bir yapı…
KÜLTÜREL KİMLİĞİNDEN KOPMUŞ TOPLULUKLAR ALDANIR
İftira, bir kuruma böyle dönüşür, bunu romanın başladığı tarihlerden itibaren Türk roman ve hikayelerinde görebiliriz. Bu yapılanma Cumhuriyetle kesilmişti. Umuda ve bilime açılan kapılar Atatürk’le beraber gömülür.(Falih Rıfkı‘nın 1963’deki yorumu) Türk kimliği, 1950 ile okuma kitaplarından, eğitimden çıkarılır sinsice….
Soyulmakla, aldatılmakla kimliğin ne ilgisi var diyenlere net olarak belirtmeli ki; çok ilgisi var.
Kültürel kimliğinden kopmuş, milli mit ve bayramları unutturulmuş topluluklar aldanır.
1936’da Nevruz kutlamaları ülke çapında kutlanır ve Atatürk’ün kutlamalarda çekilmiş fotoğrafları var. Yıllar sonra toplumun önüne Kürt Nevruz’u olarak pazarlanıyor. Oyun büyük…. En eski Türk bayramı bin yıllık Türk mitleri nasıl devşirildi? Nasıl bir tek Türk aydını çıkıp söylemedi? Çıkan neden bir tek medyada yer bulamadı?
Son soygun bana bunları hatırlattı ve Çiftlik Bank nasıl yaşandı diye düşündüm.
511 milyon TL… 80 Bin kişi dolandırıldı. Daha önce tatlı dille, cennet vaadiyle, duymak istediklerini insanlara söyleyerek yürütülen soygunculuk şimdi herkesin elinde olan telefonlarla yapıldı. Sistem telefona indiriliyor. Oturduğun yerden hem para kazan, hem çiftçilik yap….Oh! Ne ala…
ÇİFTLİK BANK OTURDUĞUN YERDEN ÇİFTÇİLİK
Biri diyor ki: "Kandırıldığımızın farkındaydık, kendimize bile inanmadık" Temel inanç bu…
İç sesiniz size doğruyu söylese bile, iyi olan çıkar içermediği için çıkar/faydadan yana onun üstünü örtüyor kişi. Çünkü Çiftlik Bank yakınını getir, akrabanı getir, daha çok insanı kandır, ballandır, anlat sen, daha çok kazan sistemi… En yakınından uzağına kandırmaca…
Dolandırıcı, araç olarak başkalarını kullanıyor.
Gerçeği görmemekte direnen ve aldırmayan insanlar dolandırılmaya, aldatılmaya itiraz etmiyorlar. En sonuna kadar gidiyorlar.
Banka kredisi çekenler şimdi yıllarca borç ödeyecek.
Altınlarını, evini,arabasını satanlar yoksullukla boğuşacak, ailesini ve gelecek kuşakları sefalete mahkum ettiler kendi elleriyle….
Hiçbir şey araştırılmıyor, araştırdım diyenler sanal sayfada sanal yazı ve resimlere bakıyor, bir de Bursa’da uyduruk bir çiftlik var. Çalışan, yönetici falan ortada yok, ama birkaç büyükbaş duruyor. Sanalda araştıranlar orada doktor ,avukat gibi meslekleri görünce “Bunlar aptal değil ya” diyerek gerçekliğini bilmedikleri insanlara güvenerek sisteme atlıyor. İlk birkaç ay para gelince az para yatıran kredi çekerek büyük para yatırıyor!
Sanalda bile olsa, 2 milyara 50 koyun olur mu? Kurban bayramında neden bu fiyata değil demiyor!!
Çünkü oturduğu yerden yem al, depo doldur, hayvan besle sanal oyunu ama para gerçek…
Şarküteri açanlar, bayi olanlar hepten yananlar…
Sistem, para çekmeyi aydan aya azaltıyor ve geri almak istersen kilitlenip parayı yutuyor..
Kimse kimseyi uyarmıyor bu konuda. Kimse bunu medyaya taşımıyor. Bireysel özgüven sıfır!
Sürü ne yaparsa devam et….
TEMİZ YÜZLÜ OLMAK DOLANDIRICILARIN EN BÜYÜK ARTISI
Şimdi internet zararlı mecra, sanal alem zararlı mı diyeceğiz? O yokken soyulanlar o varken de soyuluyor, çünkü zihniyet ayni. Yani, haram helal demeden daha fazla para, haksız da olsa kazanç diye düşünenlere engel yok. Göstermelik hayatlar, göstermelik değerlerle hiç şaşmadan, saat dakikliğinde aldatma ve aldanma var.
Yakınlarda dolandırılan yaşlı bir teyzeyle konuştum, oğlun gönderdi diye kandırılarak üç dört kez yüklü para alınıyor kendisinden. Kızları işin farkına varınca polise gidiyorlar. Şikayet sonucu gösterilen fotoğraflara bakan teyzemizin dediği:
“Aaa.. Bunlar çok kötü suratlı, benim oğlan efendi ve temiz yüzlüydü”.
Temiz yüzlü olmak dolandırıcıların en büyük artısı…
Sadece bizde değil, dünyanın bir çok yerinde seri katillerini komşular şöyle tarif ediyor:
“Çok efendiydi, sessizdi, temiz yüzlüydü. Kimseye ilişmezdi”
Bir insanın sadece yüzüne bakarak, tatlı diline kanarak nasıl kişiliği hakkında karar verilebilir?
Tüm bunlara bakınca toplamda toplumumuz için şunları söyleyebiliriz:
Finans bilgisi, ev yönetimi bilgisi olmayan, bilimsel düşüncenin temeli olan kuşkudan yoksun, sadece görüntüye, simgelere,sembollere bakarak karar veren, çoğunluğun yaptığına uyan bireysel fark göstermekten utanan, sıkılan, bir çocuk gibi istediğini hemen yapan yetişkin davranışından yoksun bir toplum. Çocuk davranış biçimi ve
Taleplerini, hayal dünyasını gösteren toplumda “birey” olamamakta. Yetişkin olmak bir eğitim işidir. Hurafelerle yetişkin hayatı mümkün değildir.
Kimlik kişiliğin yapılanmasıdır. Kimliği olmayan insanın kişiliği de yarım, kafası karışık ve ne istediğini bilmeyendir. Türk toplumu bireyin yetişeceği eğitime muhtaçtır.
Nevval Sevindi
Odatv.com
YORUMLAR