GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Üç günde yedi şehit; hangi dava için, ne uğruna?

15 Ağustos 2023 - 09:09

Vatanseverlik olarak algılanan; "light" milliyetçilikten ırkçılığa varan çeşitli varyantlarıyla "milliyetçilik" olarak lanse edilen faşist zihniyet, bu toplumda her zaman vardı ama hiçbir zaman bugünkü kadar yaygın, tehlikeli, yer yer kriminel olmamış, siyaseti, kurumları ve kitleleri bu kadar kuşatmamıştı.

Bu ülkede her gün, her an o kadar korkunç şeyler oluyor ki, bir süre yazmayınca hangisinden başlayacağımı bilemiyorum. Hadi gerçeği itiraf edeyim: yazmak içimden gelmiyor, hiçbir anlam taşımıyor, yüreğimi ferahlatmaya bile yaramıyor. Olsa olsa, olup bitenleri engelleyemediğim/engelleyemediğimiz için suçluluk ve sorumluluk duygumu artırıyor.

Bu ülkede korkunç şeyler oluyor. Piramidin en tepesinden eteklerine doğru yayılan kötücüllük, vicdansızlık, yalan, talan, değersizlik, ahlâksızlık ağı toplumu kuşatıyor. Midelerimize kramplar girerek devletin, siyasetin, insanın, toplumsal dokunun çürümesini korkuyla, utançla, çaresizlikle izliyoruz.

 

Feryadımız etkisiz, çığlığımız güçsüz kalıyor. En kötüsü de alışıyoruz, kanıksıyoruz, unutuyoruz. Çünkü alışmak ve unutmak bir kaçıştır. Baş edemediğimiz sorunlardan kaçış, kendi sorumluluk payımızdan, vicdanımızdan kaçış…

Evlatlarını yiyen bir ülkede sulh sükûn olmaz

Pençe-Kilit operasyonu bölgesinde üç günde yedi şehit haberi gelmeseydi, çeşitli bahanelerle sürdürdüğüm yazma orucumu bozmayacaktım. Ama dayanamadım. Ölmenin öldürmenin bu kadar sıradanlaşmasına, kimsenin umurunda olmamasına, artık haber değeri bile taşımamasına dayanamadım. Rejimin/ iktidarın, aslında kendi bekalarından başka anlamı olmayan beka kandırmacasıyla çocuklarımızı komşu ülkelerin topraklarına ölmeye ve yurtlarını topraklarını korumaya çalışan başka çocukları öldürmeye göndermeleri karşısındaki utanç verici sessizliğimize, vurdumduymazlığımıza, kanıksamışlığımıza dayanamadım.

Bu ülke, -ülkenin ne kabahati, ülkeyi yönetenler! - evlatlarını yiyor. Kimilerini savaşta, kimilerini suçsuz günahsız tıktıkları zindanlarda, keyfîlik ve intikam duygularına kurban ederek yaşamdan uzaklaştırıyor.
Güney sınırlarımızın ötesinde, yabancı ülkelerin topraklarında, yıllardır sınır ötesi operasyon adı altında bir savaş sürdürülüyor. Sözde amaç, terörle mücadele. Bahanesi önceleri IŞİD'di, IŞİD'in bilumum türevlerinin, ÖSO ve benzeri besleme yapıların hâmiliğine soyunmaktan çekinmeyenlerin asıl amacının bölgedeki Kürt varlığını bitirmek, Arap ve diğer unsurların bölgeye yerleştirilmesiyle demografik değişimi Kürtler aleyhine gerçekleştirmek olduğunu bütün dünya biliyor. Bu çerçevedeki son hamlelerden biri olan Pençe-Kilit operasyonunda, Nisan 2022'den bu yana 78 askerimizin şehit düştüğü resmen açıklandı. Gerçek rakamın çok daha fazla olduğunu düşünmek için her türlü neden var.

Vatan-millet-Sakarya edebiyatıyla, milliyetçi hezeyanlarla uyutulan, beka umacısıyla korkutulan halkın ezici çoğunluğunun evlatlarımızın öldüğü-öldürdüğü bölgenin sınırlarımızın ötesinde yabancı ülke toprakları olduğundan haberi bile yok. Onların "şehit" değil muktedirlerin yayılmacı, militarist politikaları uğruna "kurban" edildikleri akıllarının ucundan geçmiyor. Ne uğruna, kimin uğruna sorusunu sormaya da kimsenin cesareti yok, çünkü gerçek vatan hainlerinin "vatan haini" yaftalamalarıyla karşı karşıya kalacaklarını biliyorlar.

Toplumsal çöküş ve çürümenin esas nedeninin farkında mıyız?

Ülke; bütün kurumlarıyla, devletiyle, yargısıyla, toplumu toplum, insanı insan kılan değerleriyle çöküyor. Anayasa askıya alınmış, yasalar ilga edilmiş durumda. Anayasa'nın ilk dört maddesi değiştirilemez, diye nâralanıp tepinenler Türkiye Cumhuriyeti'ni tanımlayan laiklik ve demokrasi ilkelerinin çoktan kaldırıldığının farkında değilmiş gibi üç maymunu oynuyorlar. Ekonominin çöküşünü anlatmaya bile gerek yok. Siyaset kurumu, çetelerin ve çıkar şebekelerinin elinde ve denetiminde.

Böyle bir ortamda insanın kötücülleşmesi, gaddarlaşması, insanî değerleri yitirmesi, her gün inanılmaz vakalarla kendini ortaya koyuyor. "Biz böyle miydik?" ya da "Biz nasıl bu hale geldik?" sorusu koro halinde tekrarlanıyor.

 

Belki çok toptancı, çok kestirme bulacaksınız. Yine de itiraz etmeden önce bir durup düşünün:

Bu hale geldik, çünkü bu ülkede kırk yılı aşkın süredir önce içerde, neredeyse on yıldır da dışarda savaş sürdürülüyor. Bütün savaşlar, hele de bir halka karşı, yabancı topraklarda sürdürülen savaşlar toplumu çürütür, değer bunalımına uğratır, hak ve adalet duygularını köreltir. Ölmek ve öldürmek sıradanlaştı mı; kadınları öldürmek de, çocuk istismarı da, cinayet de, çeteleşme de, talan da vaka-i âdiye (sıradan olay) haline gelir.

Savaş, -hele de egemen ulus dışında bir etnik kimliğe karşı savaş-, ırkçı şoven milliyetçiliği, faşizan düşünce ve yapıları, faşist çeteleşmeyi güçlendirir ve yaygınlaştırır. Muktedirler iktidarlarını, vatanın-milletin bekası diye pazarladıkları savaşçı siyaseti bir düşman yaratarak ve kitleleri bu düşmana karşı bileyerek sürdürürler. Toplum cepheleştirilir, insanlar birbirine düşman edilir, bir kesim ötekileştirilir, en azgınlar tarafından katli vacip ilan edilir. Şoven milliyetçiliğin, ırkçılığın, yabancı düşmanlığının pençesindeki bir toplumun dokusu da insanı da çürür.

Bizi "biz" olmaktan çıkaran zihniyet

Kuşkusuz, toplumun ayrışması, "biz" duygusunun kaybolması, bunu izleyen insanî tahribat tek faktörle açıklanamaz. Çok dinli, çok etnili, çok kültürlü ulus devletlerde sınıfsal, toplumsal, siyasal farklılıklar, hatta karşıtlıklar, düşmanlıklar, çatışmalar her zaman vardır. Türkiye'de de ulus-devletin sünnî Türk identitesi temelinde kuruluş süreci, günümüze kadar toplumsal-siyasal atmosferi belirlemiştir. Gelmiş geçmiş bütün iktidarlar, müesses nizamın (derin devlet de diyebilirsiniz) Türkçü milliyetçi, tekçi, asimilasyonist kırmızı çizgilerini benimsemişlerdir.

Vatanseverlik olarak algılanan; "light" milliyetçilikten ırkçılığa varan çeşitli varyantlarıyla "milliyetçilik" olarak lanse edilen faşist zihniyet, bu toplumda her zaman vardı ama hiçbir zaman bugünkü kadar yaygın, tehlikeli, yer yer kriminel olmamış, siyaseti, kurumları ve kitleleri bu kadar kuşatmamıştı.

Derin devletin, sözcüsünü Bahçeli'de bulan faşizan kanadıyla siyasî İslam'ın Kürt varlığını etkisiz kılmayı amaçlayan militarist politikalarda buluşmasının, bugünkü sorunlarımızın ve toplumsal çözülmenin temelinde olduğunu düşünüyorum. Bizim gibi toplumlarda milliyetçilik birleştirici değil, her zaman bölücüdür; "biz"in düşmanıdır.

Başa dönecek olursam…

Şehitleri, ölümleri kanıksamanın, başka bir ülke topraklarına yayılıp orada ölmenin-öldürmenin dayanılmaz vicdan yüküyle başlamıştım yazıya. Bugün ekonomi çökmüşse, insanlarımız açlık sınırında yaşam mücadelesi veriyorsa, sorunlar dizboyu değil dağlar gibi yığılmışsa, bundan öncelikle iktidar koalisyonu sorumludur. Ekonomiyi de, toplumsal dayanışmayı da, insanî değerleri de kemiren savaşçı, ayrılıkçı siyaset onların eseridir. Ama… aslî fail onlarsa suç ortakları kimler? Irkçı faşizme kadar varan milliyetçilikte, Kürt düşmanlığında (onlara sorarsan Kürt değil terör örgütü düşmanılar, PKK düşmanılar, 6 milyon oyuyla Kürtlerin siyasal temsilcisi HDP de zaten PKK'nin bir kolu!), savaş yandaşlığında gıkları çıkmadan AKP-MHP saflarında hazırola geçen, bütün sınırötesi operasyon tezkerelerine evet oyu veren muhalefetin suç payı yok mu? Tek adam rejiminin bu alandaki oyununu bozmak için, kitlelerin algısını değiştirmek için, "öteki"nin hak ve özgürlükleri için, sürdürülmekte olan savaşın durdurulması, savaşa harcanan kaynakların halka aktarılması için ne yaptılar? Ekonomik krizi "faiz neden, enflasyon sonuç" abukluğuna bağlamanın ötesinde hiç aklarına gelmedi mi bu anlamsız savaşın dev maliyetinin krizle bağlantısını kurmak? Korktular da ondan mı, daha da kötüsü bu konuda hepsi aynı kumaştan biçilmiş oldukları için mi?

Ya ben ne yaptım, biz ne yaptık böyle yazı yazıp miiii miiii'lenmekten başka! Hiç değilse sesimizi çıkaralım, kanıksamayalım, sıradanlaştırmayalım, iktidarın korkutmalarına pabuç bırakmayalım. Ortak yaşamı kurabilmek, biz olabilmek için bütün fırsatlardan, bütün olanaklardan yararlanarak bölücü, ayrılıkçı, savaşçı zihniyetle mücadele edelim. En azından yüreğimizi karartmamak, vicdanımızı diri tutmak için…
 

Oya Baydar

[email protected]

YORUMLAR

  • 0 Yorum