Avrupa Parlamentosu (AP) 26 Kasım toplantısında, Doğu Akdeniz'de Türkiye'nin haklarımızı korumaya yönelik siyaseti nedeniyle ortaya çıkan krizi bahane ederek, Aralık zirvesinde Türkiye konusunu görüşecek olan Avrupa Birliği(AB) liderlerine 'Türkiye'ye yaptırım kararı alınması' yönünde çağrı yaptı. AP, Türkiye'nin Doğu Akdeniz'deki faaliyetleriyle birlikte, 46 yıldır kapalı tutulan Maraş kentinin kısmen açılması kararını kınadı, "tek taraflı ve yasa dışı" olarak nitelendirilen kararlar nedeniyle, 10-11 Aralık'ta toplanacak AB Konseyi'nin Türkiye'yi cezalandırması istendi. AP'nin bağlayıcı olmayan 'tavsiye niteliğindeki' kararında, "Türkiye'nin yasa dışı eylemlerine karşı harekete geçilmesi ve sert yaptırım uygulanması" istendi. Rum-Yunan ikilisinin Kıbrıs'ı Elenleştirme uğruna adayı kan gölüne çevirip Kıbrıs Türklerini soykırımdan geçirme teşebbüslerini yaşayanların, tarih sayfalarında okuyanların, Kıbrıs'ta yakın geçmişte yaşananları ve ada gerçeklerini bilenlerin AP'nin kararına isyan etmemesi, tepki koymaması mümkün değildir. AB ve kurumlarının, Birleşmiş Milletlerin (BM), kısaca emperyalist Batı'nın kontrolündeki tüm kurum ve kuruluşların Türk düşmanlığına pes dememek mümkün değildir. AB ve BM aldıkları kararlarla Kıbrıs Türklerini ve Türkiye'yi cezalandırıp,akılları sıra caydırıp, haklarımızı elimizden almaktan başka birşey düşünmemektedir. Haçlı zihniyeti intikam peşindedir. Bu zihniyetten uzak durmak en doğrusudur. Aslında ne AB'ye üye olmanın ne de BM gözetiminde sürdürülmekte olan Kıbrıs sorununa çözüm bulma gayretlerinin Türk milletine faydası yoktur. Bu girişimler topyekun reddedilmelidir... Adaletten, insan haklarından yoksun bu kurumların, haktan hukuktan anlamayan AB ve BM'den medet ummanın, Büyük Türk Milleti'ne faydası yoktur.
10-11 Aralık AB Liderler Zirvesi yaklaştıkça AB'nin tahrikleri,tehditleri de artmıştır. AB şimdiden alacakları 'adaletsiz ve gerçeklere aykırı' karara kılıf uydurma telaşı içerisindedir. Zirve'deki karar süreci ile ilgili Türkiye Dışişleri Bakan Yardımcısı Faruk Kaymakcı TBMM Dışişleri Komisyonu'nda yaptığı konuşmada görüşlerini dile getirmiştir. Kaymakcı, "AB'nin alabileceği çeşitli kararlar var; müzakereleri resmen sonlandırması. Böyle bir şeyin yapılabileceğine inanmıyorum. Müzakerelerin resmen askıya alınması. Bu da kolay bir karar değil. Zaten müzakereler şu anda maalesef durma noktasına getirildi AB tarafından. Bu yönde bir karar çıkabilir mi? Sanmıyorum. IPA fonları… Türkiye'ye verilen mali yardımlarda kesinti yapabilirler veya tamamen askıya alabilirler. Bu da Türkiye'yi çok olumsuz etkilemez ama Türkiye-AB diyaloğunu, sivil toplum kuruluşlarımızı, parlamenter diyaloğu, öğrencilerimizi, değişim programlarını olumsuz etkileyebilir. Onun dışında, sondaj çalışmalarına dâhil olan üst düzey bürokratlarımıza seyahat yasağı getirilebilir. Bunun dışında, mevcut gümrük birliğinin askıya alınması diye bir şey söz konusu. Bu da bence gerçekçi değil, çünkü Türkiye ekonomisi ve Avrupa ekonomisi iç içe. Seçenekler bunlar." Kaymakcı, bu sıkıntılı süreçten çıkış yoluna ilişkin de şöyle konuştu: "Çıkış yolu, Türkiye'nin Doğu Akdeniz konferansı önerisine cevap verilmesi. En azından ortamı yumuşatsın ve Kıbrıs Türklerinin de içinde olduğu bir Doğu Akdeniz konferansında özellikle Kıbrıs adasındaki enerji, hidrokarbon konusu ve gelir paylaşımı konusu da yavaş yavaş ele alınsın."
Türkiye, özelikle Rum-Yunan ikilisi ve Fransa'nın beklentilerinin fevkinde gerilimi artırmama yönünde kendine yakışır ağır başlı bir siyaset izlemektedir. Geçtiğimiz günlerde Libya açıklarında ticari yük taşıyan Türk gemisine yapılan korsan baskın, önceki gün NATO görevindeki Türk jetlerine Yunan jetleri tarafından yapılan taciz, devam etmekte olan Medusa 2020 tatbikatı çerçevesinde Doğu Akdeniz'de yaratılmakta olan gerilim, Girit adasında Rus yapımı S-300 füzelerinin test edilmesi, İskeçe Müftümüze karşı gerçekleşen tehdit ve ırkçı saldırı, Merkel'in, Barosso'nun ve diğer AB ileri gelenlerinin tahrikkar açıklamalarına karşı Türkiye soğukkanlı ancak haklarımızdan vazgeçilmeyeceğini de ortaya koyan bir siyaset yürütmektedir.
AB'nin Türkiye'nin olası yaptırım tehdidiyle haklarından vazgeçeceğinin beklentisi içerisinde olması çok yanlış bir hesaptır. Bu haçlı zihniyeti, Türkiye'yi düşman görme zihniyeti terkedilmelidir. Müslüman Türkiye AB'ye tam üye yapılmasa da, dostane ilişkiler içinde olunması,işbirliğinin geliştirilmesi, karşılıklı çıkarlar için en akılcı yol olacaktır.
YORUMLAR