Bölgemizde ve dünya siyasetinde hegemonyası iyice zayıflayan sözde super güç ABD'nin Ukrayna'nın Rusya ile yaşadığı sınır krizini bahane ederek Karadeniz'e savaş gemisi göndermesi, Türkiye ve Rusya'ya karşı düşmanca bir tavırdır. ABD aklı sıra Boğazlarımızdan geçerek Türkiye ve Rusya'ya 'ben burdayım' diyerek meydan okuyacaktır. ABD'nin bu boş meydan okumaları ve tehditlerinin balon olduğunu bütün dünya artık bilmektedir. Güney Çin Denizi'nden, Doğu Akdeniz'e, Hürmüz Boğazı'ndan Baltık Denizi'ne ABD'nin yetersiz, etkisiz askerî müdahalelerine ve başarısızlıklarına çocuklar bile gülmektedir. ABD Suriye'de yenilmiştir, Doğu Akdeniz'de, Kıbrıs'ta, Libya'da tüm planları bozulmuştur, Karabağ'da, Kafkaslarda ve hatta Balkanlarda nal toplamaktadır. Yeni dünya düzeninde emperyalist ABD'nin işi oldukça zordur. ABD Başkanı Biden'in Rum-Yunan dostu olduğu çok iyi bilinmektedir. Kendisine Bidenopulos denmesinden büyük onur duyduğunu kasıla kasıla anlatmaktadır.
ABD son dönemde özellikle Yunanistan ve Güney Kıbrıs'la askerî ilişkilerini geliştirmiş stratejik ortak olmuştur. Birbiri ardına düzenledikleri askerî tatbikatların senaryolarında hedef Anavatan Türkiye ve KKTC'dir. Türkiye'nin Doğu Akdeniz'de hakkımızı hukukumuzu koruyan ve kollayan proaktif siyasetine karşı ABD, İsrail, Mısır, Güney Kıbrıs, Birleşik Arap Emirlikleri ve Suudi Arabistan'dan oluşan bir grup ülke arasında ittifaklar kurulmasını desteklemiş, teşvik etmiştir. Bu 2'li, 3'lü, 4'lü şer ittifakların hedefinde de Türkiye ve KKTC vardır. ABD başta Dedeağaç olmak üzere, Girit'te, Kıbrıs'ta ve Suriye'de askerî üsler tesis ederek ve buralara yığınak yaparak Türkiye'yi kuşatmaya çalışmaktadır.
Türkiye Avrupa Birliği(AB) ile de sorunlar yaşamaktadır. AB, Türkiye'nin son dönemde proaktif siyasetini bırakıp kontrollü bir geri çekilme siyaseti karşısında olumlu ve iş birliği ister bir yaklaşım içerisindedir. Ne var ki AB'nin bu siyaseti samimiyetten uzaktır. AB, Türkiye'ye ve Kıbrıs Türklerine verdiği hiçbir sözü tutmamış, taahhütlerini yerine getirmemiştir. Türkiye yıllardır Suriye'den, Afganistan'dan, Irak'tan gelen yüzbinlerce mülteciyi misafir etmekte ve milyarlarca dolar harcamaktadır. Türkiye kapılarını açsa, Avrupa, sınırlarını zorlayacak mültecilerle ciddi sorunlar yaşayacaktır. Buna rağmen AB üstüne düşeni yapmaktan kaçınmakta ve mülteciler için gerekli fonları Türkiye'ye aktarmakta ayak sürümektedir. AB, Türk vatandaşlarının Avrupa'ya vizesiz seyahat etmeleri için ortaya koyduğu şartların çoğunun yerine getirilmiş olmasına rağmen bu konuda da gereken vize serbestisi uygulamasını başlatmamaktadır. AB, Gümrük Birliği Anlaşması'nın güncellenmesi konusunda da hevesli değildir. 60 yıldır Türkiye'yi tam üye yapacak diye kapı önünde bekleten AB'den fazlasını beklemek aslında saflıktır.
Avrupa Komisyonu hafta başında açıkladığı bir kararında "hellim" peynirini sadece Kıbrıs'ta üretilebilecek korumalı ürün olarak tescil etti. Bu karara göre KKTC'deki hellim üreticilerinin AB ülkelerine ihracatı şartlara bağlandı. Buna göre AB'nin Rum Yönetimi ile birlikte tayin edeceği sözde bağımsız bir kuruluş hellimin kalitesini kontrol edecek, standartlara uygun hellime gerekli sertifika ve izinler Rum Yönetimi tarafından verilecek ve hellim sadece Güney Kıbrıs limanlarından ve Güneyde kurulacak şirketler üzerinden ihraç edilebilecek. Avrupa Komisyonu'nun aldığı bu karar KKTC'nin egemenlik iddiasını sıfırla çarpmakta ve adanın tek egemeni olarak Rum Yönetimini bir kez daha tescillemektedir. Bu kabul edilir bir durum değildir ve KKTC hükümeti tarafından reddedilmeli, yok sayılmalıdır. Kıbrıs Türkünün Rum'a ve AB'ye mecbur ve muhtaç olmadığı bildirilmelidir.
İngiltere ise, Kıbrıs'ta kendi çıkarlarını, iki egemen üssünü korumak ve stratejik önemi her geçen gün artan adadaki varlığını sürdürmek adına, yeni planlar, tuzaklar üretmektedir. İngiltere'nin hazırladığı ve Kıbrıs Türkünün yok edilmesi demek olan Annan Planı'ndan Rum tarafının yanlış hesap yapmasıyla kurtulduk. 27-29 Nisan tarihinde gerçekleşecek 5+1 gayriresmi toplantının iki tarafın birbiri ile temelde uzlaşması mümkün olmayan siyasetleri nedeniyle başarısızlıkla sonuçlanacağı ortadadır. İngiltere bunun farkındadır; bu nedenle bir plan hazırlamıştır ve Cenevre'de bunu masaya koyacaktır. İngiliz'in sonuçları itibarı ile Annan Planı'ndan pek farkı olmayan bu şer planını elimizin tersi ile reddetmeli, iki bağımsız devlet siyasetimizden geri adım atmadan ileriye götürme kararlılığımızı sürdürmeliyiz. Önümüzdeki süreçte ABD, AB ve İngiltere'nin dayatmalarına, kuşatmalarına karşı dik durulmalı diplomatik yollarla haklarımızı savunmayı sürdürmeliyiz. Ggeri adım yeni sıkıntılar doğuracaktır.
Kaynak Yeniçağ: Emperyalist kuşatmaya dikkat! - Hüseyin Macit YUSUF
YORUMLAR