Cumhuriyet Bayramı kutlu olsun…
KKTC’nin 41. kuruluş yıldönümünü, Cumhuriyet Bayramı’nı 15 Kasım Cuma günü büyük bir heyecan ve coşkuyla kutlamaya hazırlanıyoruz. KKTC’nin Kurucu Cumhurbaşkanı Ebedi liderimiz rahmetli Rauf R. Denktaş, devletimizi tanınsın diye kurdu. Geçtiğimiz hafta yazdığım yazımda da belirttiğim üzere Denktaş defalarca Anavatan Türkiye’ye KKTC’nin tanınması başvurusunda bulunmuş, ne var ki her seferinde bir bahane ile geri çevrilmiştir. Eşsiz bir Türkiye sevgisine sahip olan Denktaş bahaneleri büyük bir olgunluk ve anlayış içerisinde karşılamış ve sabretmiştir. Anavatan Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın BM 77., 78. ve 79. Genel Kurul toplantılarında uluslararası topluma KKTC’nin resmen tanınması çağrısı yapmış olması, 11 Kasım 2022 tarihinde Semerkant’ta Türk Devletleri Teşkilatı (TDT) 9. Liderler Zirvesinde KKTC’nin gözlemci üyeliğe Anayasal adıyla kabul edilmesi Denktaş sonrası dönemin en önemli gelişmeleridir.18 Ekim 2020’de KKTC Cumhurbaşkanlığı görevine seçilen Ersin Tatar, Denktaş’ın yıllardır mücadelesini verdiği egemen eşitliğe dayalı iki devletli çözüm siyasetini ileriye götürme peşindedir. Anavatan Türkiye KKTC’nin tanınmasını sağlamaya muktedirdir. Erdoğan’ın KKTC’nin tanınması çağrılarını fiiliyata çevirmesi Kıbrıs Türk halkının bekası için şarttır. KKTC’nin tanınması 2025’te yapılması beklenen cumhurbaşkanlığı seçiminden önce gerçekleşmelidir. Tanınma, federasyon sevdalılarına ölümcül bir darbe olacaktır. Binbir meşakkatle kurduğumuz Devletimiz KKTC’nin kuruluş hikayesini Kurucu Cumhurbaşkanımız Rauf R. Denktaş Doğuş-Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti’nin Doğuşuna Doğru, isimli kitabında tüm detaylarıyla anlatmaktadır. KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı Rauf R. Denktaş, Doğuş kitabında ‘Niye Ayrı Devlet?’ konusunda şunları yazmaktadır:
“Niye ayrı devlet?
‘Denktaş, KKTC’yi yeniden seçilebilsin diye Türkiye’ye de bir oldu-bitti yaparak ilan etti’ sözlerini yayarak KKTC’nin halkımız için ne anlama geldiğini unutturup Rum ile birleşip bütünleşerek ‘barışa ve AB cennetine’ kavuşacakları propagandası yapanların da bilmeleri için 20 yıllık bir bekleyişten ve uzlaşma için her çabayı yaptıktan sonra 1960 Antlaşmalarının iç ve dış dengelerini korumak için KKTC’nin ilânının kaçınılmaz hale geldiğini anlatmak maksadı ile Doğuş’u yazmak görev oldu. Esasta, gücümüz olsaydı, Ankara hazırlıklı olsaydı 1960 ortaklığını Enosis için yıkmış olan Makarios’a dış odaklar (başta ABD ve Garantör İngiltere) meşru Kıbrıs Hükümeti muamelesi yapmağa başladıkları an, 1960 dengesini korumak için “Sen, Rum ortak olarak ne isen, ben de Türk ortak olarak oyum” diyerek ayrı devleti derhal ilan etmemiz gerekmekteydi. Ancak Türkiye buna hazır değildi. Meseleyi Uluslararası bir mesele haline getirerek 1960’lardaki Uluslararası Antlaşmaların ‘oluşturduğu ortam’ çerçevesinde halletmek uğraşı sonuç vermiyordu. 1983’de bu daha da belirgin bir hale gelmişti. Rum lideri Kipriyanu New York’ta “Bize Kıbrıs Rum’u (Greek Cypriots) demeyiniz; biz Kıbrıs Halkıyız (we are Cypriots)” demeğe başlamıştı. Bunun anlamı “biz Kıbrıs’ta yaşayan Kıbrıs Halkı, Kıbrıs Milletiyiz” demekti.
Yugoslav Büyükelçisi büyük bir sevinçle bana “Kipriyanu Kıbrıslı olduğunu söylüyor, Kıbrıs Rumları (Greek Cypriot) denmesini istemiyor. Bu çok iyi bir haber” müjdesini (!) veriyordu. “Sayın Büyükelçi, şimdi gerçekten alarma geçtim, şok oldum” dedim. “Neden?” diye sordu. “Eğer Kıbrıs’ta Rumlar sadece Cypriots (Kıbrıslılar) iseler, biz Türkler neyiz?” diye sordum. “Allahım! Ne açıkgözlük! Kıbrıs milleti içinde azınlık oluyorsunuz. Şimdi, şokunuzun nedenini anladım” dedi. Ayrı devleti ilan etmekten başka çaremiz kalmamıştır.”
KKTC’nin ilelebet yaşayacağının tüm detayları bu kitapta mevcuttur ve herkes tarafından muhakkak okunmalıdır. Nice 41.yıldönümü dileklerimle...
YORUMLAR