Amerika Birleşik Devletleri'nin 1987'den beri Güney Kıbrıs Rum Yönetimi'ne (GKRY) uyguladığı silah ambargosunu kaldırmasına tepkiler sürerken, ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo, geçtiğimiz hafta sonu Kıbrıs Rum Kesimi'ne 3-4 saatlik bir ziyarette bulundu. GKRY lideri faşist Eoka'cı/ Enosis'çi Nikos Anastasiadis ve Rum Dışişleri Bakanı Nikos Hristodulidis ile üçlü görüşmede biraraya geldi. Pompeo görüşme sonrasında yaptığı açıklamada çok net bir şekilde Rumlara destek verdi. Pompeo Güney Kıbrıs'a güvenlik konularıyla ilgili eğitim merkezi kurulmasına ilişkin karşılıklı anlayış memorandumuna da imza koydu.
KKTC Cumhurbaşkanı Akıncı'nın 5 yıllık yönetimi sürecinde pasif ve başarısız dış siyaseti bir tarafa, Pompeo'nun KKTC'ye geçmeyerek Akıncı ile görüşmemesi, ABD'nin iki halk arasında uygulamaya çalıştığı denge siyasetini terk ettiğinin ve bölgede yeni tezgahların kurulduğunun somut göstergesidir. ABD Kıbrıs'ta KKTC ve Anavatan Türkiye'ye meydan okumuştur. Pompeo'nun sadece 'doğal kaynaklardan sağlanacak gelirin iki halk arasında eşit olarak paylaşılması gerektiğini' söylemesini, 'Kıbrıs Türkünün adadaki iki eşit ortağından biri olduğu ve her konuda alınacak kararlarda ve yönetimde söz hakkı bulunduğu, gerçeğini' yok saymasını, Kıbrıs Türkünün egemenlikte en az Rumlar kadar hakkı olduğunu görmezden gelmesini hazmetmek mümkün değildir. 5 yıllık yönetimi sürecinde aklını federasyonla bozan ve akla hayale gelmeyen tavizler veren Akıncı'nın başarısız siyaseti emperyalist Batı'nın bu çirkin tavrına ilham kaynağı olmuş, katkı koymuştur.
Akıncı, haklarımızı çiğneyen Rum-Yunan ikilisine ve GKRY ile şer ittifakı kuran ülkelere bugüne kadar tepki gösteren tek kelime etmemiştir. KKTC Başbakanı Tatar, Yardımcısı Özersay ve Anavatan yetkili makamları Pompeo'ya tepki göstererek ABD'nin son dönemdeki siyasetinin bölgedeki barış ve huzur ortamını tehdit ettiğini, Rumların müzakere masasında olumlu tutum takınmalarını imkansız hale getirdiğini, dolayısıyla olası çözümün ABD tarafından torpillendiğini bildirdiler.
Bu köşede daha önce de vurguladığım üzere başta ABD olmak üzere Avrupa Birliği (AB) Kıbrıs'ta olası bir anlaşmayı tamamen imkansız hale getirmiştir. Türkiye ile Yunanistan savaşın eşiğindedir ve bu durumda Kıbrıs'ta iki halk arasında bir birliktelikten, federasyondan, ortak devletten bahsetmek mümkün değildir. Yunanistan ve GKRY'nin avukatlığına soyunan Fransa Cumhurbaşkanı Macron geçtiğimiz hafta, Akdeniz'e kıyısı bulunan ve MED7 diye anılan, Güney Kıbrıs, Yunanistan, Malta, İtalya, Portekiz ve İspanya'dan oluşan AB ülkelerini Korsika'da toplantıya çağırdı. Macron'un amacı 24-25 Eylül'de gerçekleşecek olan AB Liderler Zirvesi'nden önce, MED7'den Türkiye'ye karşı ortak bir tavır sağlamak ve Türkiye'nin cezalandırılması için yaptırım kararını Zirve öncesi garantiye almaktı. Macron bunu başaramadı. Macron'un sömürgeci damarı kabarmıştır ve bölgemizde yitirdiği gücü kazanmaya yönelik bu hamlelerinin ne kendisine ne de Fransa'ya faydası vardır. Macron'un dolduruşuna gelerek, Fransa'dan 18 adet savaş uçağı ve askeri muhimmat alma kararı veren Yunanistan ise ne yaptığını gerçekten bilmemektedir.
Yunanistan'ın Meis adası dahil olmak üzere uluslararası anlaşmaları çiğneyerek Ege'deki adaları silahlandırması ve üstüne üstlük Türkiye'nin diyalog çağrılarına yanıt vermemesi aklı selim hareketler değildir. Yunan tahrikleri an itibarı ile sürmektedir; Türkiye'nin açıklandığı üzere, aylık periodik bakım için Oruç Reis gemimizi Antalya önlerine çekmesini, 'Türkiye'nin geri adımı olarak nitelemeye kalkışması' ise zavallılıktan başka birşey değildir. Türkiye Mavi Vatan'daki haklarımızdan geri adım atılmayacağını defalarca açıklamışken böyle bir düşünceye kapılan Yunanistan'ın ne kadar acz içerisinde olduğu açıktır. Yunanlılar sahte kahramanlık yapmakta, arkalarına aldıkları ABD ile AB'ye güvenerek adeta felakete doğru yürümektedirler.
Yunanistan NATO nezdinde başlayan Türk-Yunan askeleri arasındaki görüşmelerde uzlaşmaya ve Türkiye ile iyi komşuluk ilişkisi kurmayı başarmalıdır. Yunanistan Cumhurbaşkanı Katerina Sakellaropoulou'nun, askeri harcamaları artırmalarına ilişkin, "Sadece Türkiye'ye mesaj göndermek için değil. Eğer barış istiyorsanız savaşa her zaman iyi hazırlıklı olmalısınız" diye açıklamada bulunmasını 'iyi komşuluk ve diyalog' için atılmış olumlu bir adım olarak görmek, değerlendirmek mümkün müdür? Yunan Başbakan Miçotakis'in, "Türkiye ile müzakereye hazırız" açıklamasını oyalama taktiği dışında değerlendirmek mümkün müdür? Yunanistan kendine çeki düzen vermeli, Batı'ya boşuna güvenmekten, bel bağlamaktan vazgeçmelidir; yoksa sonları hayra alamet değildir. Rum'un, Yunan'ın son pişmanlığı fayda etmeyecektir!..
Kaynak Yeniçağ: Rumun, Yunan'ın son pişmanlığı fayda etmeyecek! - Hüseyin Macit YUSUF
YORUMLAR