Hamas’ın 7 Ekim’de İsrail yerleşim bölgelerine başlattığı ‘Aksa Tufanı’ saldırısının ardından terörist İsrail’in Gazze'ye yönelik insanlık dışı saldırıları sürmektedir. İsrail'deki Netanyahu Hükûmeti'nin devlet terörü, masum sivillerin oluk gibi kanını akıtırken birçok sözde çağdaş ülkenin İsrail'in bu vahşetini sadece izlemesi, hatta destek vermesi insanlığın içine düştüğü vahameti göstermektedir. Emperyalist Amerika Birleşik Devletleri(ABD) ve Avrupa Birliği(AB), İsrail terörüne destek vermektedir. Birleşmiş Milletler İsrail'in terörist operasyonlarına, döktüğü kana, aldığı canlara ses çıkarmayarak insanlık adına bir kez daha sınıfta kalmıştır. BM Güvenlik Konseyi ABD’nin vetosu nedeniyle İsrail’e insani müdahale yapamama, yardım götürememektedir. Gazze’deki insanlar elektriksiz, susuz, ilaçsız, yemeksiz kaderlerine terk edilmiştir.
İsrail Ordusu havadan ve karadan Gazze'ye bomba yağdırırken, Filistin güçleri de ellerindeki kısıtlı imkânlarla gereken cevabı vermekte, direnmektedir. İsrail'in orantısız güç kullanarak, sürdürdüğü saldırılarda, yazımı yazdığım dün sabaha kadar, Gazze'deki Sağlık Bakanlığı’nın açıklamalarına göre ölenlerin sayısının 2 bin 360'ı çocuk ve 1292'si kadın olmak üzere 5 bin 791’e, yaralıların sayısının da 16 bin 297'ye yükseldiği belirtildi. İsrail'in katliamlarına hemen son verilmeli ve işgal altındaki kutsal topraklar kurtarılmalıdır. İsrail Başbakanı katil Netanyahu döktüğü kanlar nedeniyle Ceza Mahkemesi’nde muhakkak yargılanmalıdır.
Türkiye’nin Kıbrıs’ta önemi
Daha önce de yazdığım üzere, İsrail'in Filistin'de döktüğü kanlar, katliam ve insanlık dışı operasyonlar Kıbrıs'ta Anavatan Türkiye'nin garantörlüğünün önemini bir kez daha ortaya koymuştur. Kıbrıs Türk halkı, özellikle Rumlarla ortak devlet kurmak için yanıp tutuşan Rum sevici federasyoncular, Filistin'deki terör olaylarından, katliamlardan gereken dersi çıkarmalıdırlar. Gazze’de yaşananlar, 1963-74 arasında Kıbrıs'ta da yaşanmış, eli kanlı Makarios'un destek verdiği EOKA terör örgütü sivil Türkleri hunharca öldürerek, soykırım çukurlarına gömmüştü. Buna rağmen içimizdeki federasyoncular bu çağda katliamların olamayacağını ve Türkiye'nin garantörlüğüne de gerek kalmadığını iddia edecek kadar gerçeklerden uzak hayal dünyasında yaşamayı sürdürmektedir. KKTC Cumhurbaşkanı Tatar, İsrail'in Gazze'ye yönelik saldırılarına ilişkin, Afyonkarahisar’da gazetecilerin soruları üzerine açıklamalarda bulundu. Cumhurbaşkanı Tatar, “Filistin’de yaşananları Türkiye’de olduğu gibi biz de büyük bir endişe ile izliyoruz. Yapılanlar özellikle bu çağda asla kabul edilecek olaylar değildir. Masum insanlar, sivillerin, çoluk çocuk bu şekilde katledilmesi ve bu kadar acımasız bir hareketin halen daha devam ediyor olması insanlığa ve çağdaş değerler gözetildiğinde asla kabul edilir bir anlayış değildir. Biz de şiddetle kınıyoruz” dedi. Açıklamasında yaşananları geçmişte Kıbrıs Türk halkına EOKA tarafından yapılanlara benzeten Cumhurbaşkanı Tatar şunları söyledi: “Biz Kıbrıs Türk halkı olarak buna benzer şiddet olayları ile karşı karşıya kalmış bir halk olarak, o zor yılları Kıbrıslı Rumların Millî Mücadele Örgütü (EOKA) teröristlerince halkımızın katledildiğini bütün dünya biliyor. Dolayısıyla Kıbrıs’ta çözüm olacak ise mutlaka iki devletli bir çözüm olması gerekiyor. Anavatan Türkiye Cumhuriyeti’nin garantör ülke olarak statüsünde ve Türk askeri adadaki barış ve huzurun teminatı olarak varlığından asla vazgeçilmemesi gerekiyor. Kıbrıs Türk halkının bunun kırmızı çizgisi olduğunu görüyoruz. Böyle bir anlayış yok ise (İsrail’in) karşı tarafın neler yapabileceğini görüyoruz. Kıbrıs’ta da bütün bu edişe verici olayları bu anlayış ile izliyoruz. Ben bir kez daha Filistin halkına sabırlar diliyorum. Ölenlere Allah’tan rahmet diliyorum.” Tatar daha önce yaptığı bir açıklamada ise "Dünya şunu bilmelidir ki Türkiye'nin Kıbrıs’taki garantörlüğü kaldırılmayacak, Türk askeri Kıbrıs'tan çekilmeyecek ve KKTC Gazze olmayacaktır." ifadelerini kullanmıştı.
Yine seyirci kalıyorlar
BM Güvenlik Konseyi ve diğer uluslararası güçler, 1963-74 döneminde Rumların Kıbrıs Türk halkına yönelik saldırılarına seyirci kaldıkları gibi Gazze'ye yönelik İsrail saldırılarına karşı da seyirci kalmaktadır. İsrail'in uyguladığı devlet terörüne, vahşete ve katliamlara seyirci kalanlar, İsrail'in işlemekte olduğu insanlık suçuna ortak olmaktadır. Rum-Yunan ikilisi ile BM, ABD ve AB'nin "Türkiye'nin garantörlüğü kaldırılsın, Türk askeri Kıbrıs'tan uzaklaştırılsın, Kıbrıs'ta güvenliği AB sağlasın" taleplerinin nedeni, Kıbrıs Türk halkını yok etme hedefleri şimdi daha iyi anlaşılmaktadır. Son yıllarda İsrail ile yakın ilişki içerisinde olan, ortak savunma ve askerî iş birliği anlaşması imzalayan Güney Kıbrıs Rum Yönetimi(GKRY)beklendiği gibi Filistin'deki İsrail vahşetini desteklemektedir. GKRY'nin İsrail gibi bir terör devleti olduğu da hiçbir zaman unutulmamalıdır.
Denktaş'ın Arafat anısı
KKTC Kurucu Cumhurbaşkanı, ebedi liderimiz merhum Rauf Denktaş, Devletimizin bekasının, Anavatan Türkiye'nin garantörlüğünün ve adadaki varlığının ne kadar önemli olduğuna dikkat çeken Arafat ile bir anısını şöyle anlatmıştı: "Sayın Arafat, bir İslam Konferansı toplantısında yıllar önce bana aynen şunları söylemişti: ''Denktaş Bey, sen beni BM'de söz hakkı verildi diye kıskanıyorsun. Fakat, bir şeyi unutuyorsun. Benim gömülecek bir toprağım dahi yok. Ancak senin Türkiyen var, devletin var. Benim bir Türkiyem olsaydı, şimdiye kadar bu çektiklerimi çekmezdim.'' Arafat, bu sözü söylediği zaman, Cezayir'de sürgündeydi. Şimdi biz Kıbrıs'ta devletimizden, egemenliğimizden vazgeçersek o zaman, bizim de gömülecek toprağımız olmayacak. En başta Dr. Küçük'ün gömüldüğü tepe Rum malıdır; şehitlikler, Rumların tarlaları üstündedir. Çıkarın bunları diye başlayacaklardır. Onun için Arafat'ın bu sözünü hiç unutmam."
Gazze’de yaşananlar, devletimize ve Anavatanımıza bağlılığımızı daha da artırırken, egemenliğimizin, topraklarımızın, devletimizin ve Türkiye’nin garantörlüğünün öneminin de daha anlaşılır olmasını, KKTC’nin tanınması hedefinden şaşmamamız gerektiğini net bir şekilde ortaya koymuştur.
YORUMLAR