Mustafa ÖZBEY

Mustafa ÖZBEY

[email protected]

Hayatınızı değiştirebilecek bir uzakdoğu hikayesi

29 Temmuz 2017 - 16:57

Uzakdoğulular diyince aklımıza çalışkan, kısa boylu, çekik gözlü insanlar gelir. Coğrafya olarak bize uzak görünselerde bir vakit Orta Asya bozkırlarında kültür etkişimine girmişliğimiz vardır. Bugün sizlere bu kültürden not alarak okuyacağınızı düşündüğüm yaşanmış bir hikaye anlatacağım.

Li Li’nin İbretlik Hikayesi

Li Li, sevdiği bir erkekle evlenmişti, çok mutlu olacağını ümit ediyordu. Fakat daha ilk günlerden bir problem ortaya çıktı. Li Li, kaynanasıyla birlikte aynı evi paylaşıyor, fakat anlaşamıyordu. Evde, tipik bir gelin kaynana kavgası yaşanıyordu. Li Li ve kaynanası, çok farklı kişiliklere sahiptiler. Evde her gün kavga, her gün ağız dalaşı, her gün huzursuzluk vardı. İki kadın, aynı evde didişip duruyor ve dünyayı birbirlerine dar ediyorlardı. Li Li için hayat cehenneme dönmüştü.

Li Li ve Kaynanası

Li Li moral olarak bitmişti. Ayrı bir ev tutup kayınvalidesinden ayrı yaşama konusunda kocasını ikna edemiyordu. Beyi de kendi açısından haklıydı. İhtiyar bir kadın, tek başına nasıl yaşayacak; sonra ele güne karşı ayıp olur, diyordu.

Li Li, ayrılma konusunda ısrar etti:

–  Ayrı bir ev tutalım. Bu ev bana cehennem oldu! Hem anneni de üzüyorum.

–  İhtiyar bir kadını üzmemen gerektiğini biliyorsun.

–  Çok gayret ettim, ama artık bunaldım. Daha fazlasını yapamam.

–  Geleneklerimiz, bir kadını yalnızlığa terk etmememizi söyler.

–  Bu ev bana zindan oldu, yeter artık!

–  Beni doğurup büyüten annemi nasıl yalnızlığa terk edebilirim? Bunu benden isteyemezsin Li Li! İsteyemezsin, isteyemezsin!… Anladın mı? İsteyemezsin.

Li Li, kocasıyla didişmekten vazgeçmesi gerektiğini çabuk anladı. Onu seviyordu. Tartışmayla bir yere varamayacağını görmüştü. Babasının dostlarından olan bir baharatçıya gitmeye karar verdi. Çenk amca, çok iyi biriydi. Üstelik feleğin çemberinden geçmiş bir bilgeydi. Li Li’yi karşısında görünce gülümsedi.

– Hoş geldin güzel gelin, dedi. Yeni hayat nasıl gidiyor? -Eh, iyi desem…

– Ne güzel!

Li Li’nin yüzü birden gerildi. Omuz silkti, gülümsemeye çalıştı, fakat beceremedi. Bakışlarını kaçırarak:

– Çenk amca, işin doğrusunu söylemek gerekirse evim bana zindan oldu. Kaynanamla geçinemiyoruz. Bana bir yol gösterirsin diye geldim.

– Beyinle konuşmayı denedin mi?

– Annesiyle didişmekten bıktım, bir de onunla kavga etmeye kalkarsam… Sinirlerim dayanmıyor artık!..

– Anne oğlan beraberlerse işin zor!

– Sence ne yapmalıyım Çenk amca? Bana o cadıyı öldürecek bir ilâç yapamaz mısın?

İhtiyar Çenk, elini şakağına dayadı. Oturduğu iskemlesinden kalktı. Dükkândaki baharat çeşitlerine baktı. Birden aklına bir şey gelmiş gibi Li Li’ye döndü. Yüzünde tebessüm rüzgârları esiyordu.

– Sana bir iyilik yapayım. Hele otur şöyle. Zehirli bir ilâç karışımı hazırlayayım.

-Sağ ol Çenk amca.

– Bu ilâcı her gün kaynananın yemeğine azar azar koyacaksın. Ama her gün…

– Çok iyisin Çenk amca! Ondan kurtulacağım, değil mi?

– İlâcın etkisinin çok yavaş olacağını unutma. Bu arada kaynanana çok iyi davranmalısın. Senden şüphelenmemeli. Yoksa yaptığın yemekleri yemez. Bir dediğini iki etmemelisin. Güvenini kazanmalısın. Bu, çok önemli.

– Tamam Çenk amca.

– Kesinlikle senden şüphelenmemeli. Kırk gün boyunca…

– Yaparım Çenk amca.

– Sana güveniyorum, sen akıllı bir kızsın.

Büyük Sevgiler Nefretle Başlar

Li Li büyük bir sevinçle baharat dükkânından ayrıldı. İçinde sevinç gülleri açmıştı. Nihayet derdinin ilâcını bulmuştu. Kırk gün sonra kurtuluyordu. Kırk gün kaynanasını bir melek gibi görmeye, ne derse “evet” demeye karar verdi.

Her gün yemekleri yapıyor, içine özel zehirden katıyordu. Neşeliydi, ümitliydi. Kırk gün dediğin neydi ki?… Kaynanasının her dediğini onaylıyordu. Evdeki kavgalar bıçak gibi kesilmişti. Ne ağız dalaşı, ne incitici sözler… Aksine sevgi sözleri, anlayışlı hareketler, hatta iltifatlar vardı. Evin içinde iyimser bir hava esmeye başlamıştı. Kayınvalide şaşırmış, gelinin iyiliği karşısında yumuşamış, o da gelinine iltifat etmeye ve güzel sözler söylemeye başlamıştı. Gelin kaynana gül gibi geçinip gidiyorlardı.

Üçüncü haftanın sonunda Li Li, hayatından memnun olduğunu hissetmeye başladı. Kaynanası hiç de kötü bir kadın değildi, onun 19 gün sonra ölecek olmasına üzülmeye başlamıştı.

Aradan bir hafta daha geçti. Kaynanası, gelinini çok sevdiğini söylüyordu. Li Li büyük bir vicdan azabı çekmeye başlamıştı. Böylesine iyi bir kadın ölmemeliydi. Sonunda vicdanının baskısına dayanamadı, soluğu baharatçı dükkânında aldı. Çok heyecanlıydı ve soluk soluğaydı.

Çenk amca, onu görünce sevindi. Yüzüne serin bir gülümseme yayıldı.

– Hoş geldin kızım!

– Çenk amca, ben pişmanım! Kaynanam ölecek mi?

– Hayrola, neden pişmansın?

– Kaynanam öylesine iyi ki!..

– Elbette, elbette…

– Ölmesini istemiyorum! Çenk amca gülümsedi.

– Elbette ölmeyecek yavrucuğum!

– Kadıncağıza zehir vermedik mi?

– Hayır, hayır!… Sana verdiklerim sadece vitamindi. Kayınvaliden güçlenmiş ve sıhhat bulmuştur. Gerçek zehir, senin beynindeydi. Sen ona iyi davrandıkça, beynindeki zehir dağıldı. Sevgisizlik kaybolunca yerini sevgi ve saygı  aldı.

Atalarımız, gül verenin elinde gül kokusu kalır, demişler. Sen birini seversen o da seni sever. Hepsi bu. Li Li, derin bir nefes aldı. Yüzünde gülücükler açtı. Gönlünde ise gül kokulu rüzgârlar esiyordu. Çenk amcaya teşekkür etti ve minnet duygularıyla dükkândan ayrıldı.

Sevgili peygamberimiz sav’de hadis-i şerifinde “innemel amalü bi’n-niyât” “Ameller niyetlere göredir.” buyurmuştur. Eğer kalbimiz ve beynimiz temiz olursa niyetlerimiz de temiz olur inşallah.

YORUMLAR

  • 0 Yorum