1968 yılında Mayıs ayında Paris’te başlayan olaylar kısa sürede tüm dünyayı etkisi altında almıştı.
Peki neydi bütün o yaşananlar?
Dünyayı sarsmanın mümkün olduğunu hatırlatan tarihti; gökkuşağı tüm renklerine sahipti. Paris 68, bir başkaldırı festivaliydi; kara mizahın, alaya alan, nanik çeken bir yaramaz, isyancı kuşağın öfke fışkırmasıydı. Dünyayı değiştirmek isteyen 68’liler kendileri için bir şey istemiyorlardı. Toplumsal düzendeki çarpıklığı düzeltmek, insanca ve halkça bir düzen kurmak amacıyla yola çıkanların kendileri için bir şey istememesi, devrimciliğin esaslarındandı. Kurtuluş için girişilen eylem(ler) insan(lık) içinken; bu uğurda ölümü göze almak “olmazsa olmaz”dı.
Ve işte tam da böyle, ‘Enternasyonal’i bir kez daha yazmış, bir kez daha söylemişlerdi 68’in devrimcileri; Paris’te, Münih’te, Milano’da ya da Ankara’da, İstanbul’da… Evet kimilerine göre “Çiçek Çocukları”; kimilerine göre de “47’liler”diler. Ancak bunlardan ötede 68 öğrenci hareketleri üniversitelerde, şimdiki “Gez, toz, eğlen” söylemi yerine; “başkaldır, yarat, daha güzel bir dünya kur” diye haykıran evrensel bir eylemdi. ABD, Tokyo, Mexico City, Londra, Madrid, Varşova, Belgrad, Pekin, Prag, İstanbul ve elbette 68’in başkenti Paris’te ayaklanmalarla bir kuşağı tarih sahnesine çıkardı.68 kuşağının idealleri vardı; o idealler uğruna mücadele ettiler; hapislere girdiler; öldüler. “Darağacında Üç Fidan” gibiydi her biri; darağacına çiçek açtıran, yaşamın baharında, çiçeğin tomurcuk hâlindeyken yaşama veda ettiler. Çünkü yaşamı uğruna ölecek kadar çok sevmekle kalmadılar; “Vietnam Kasabı” Komer’in arabasını da yaktılar; “Altıncı Filo”yu denize döküp, “Tam Bağımsız Türkiye” için dövüştüler!
68 tam anlamı ile otoriteye bir başkaldırıştı; renkli bir kuşaktı; emperyalizme karşı özgürlük sloganına bağlıydılar. Çağın Prometheus’larıydılar; “Plus je fais l’amour, plus je fais la revolution/ Ne kadar aşk, o kadar devrim” derlerdi.
“68 bir anlamda bu tür kolektif ahlâkî denetime karşı, bir özgürlük başkaldırısı idi.”[11]
68 Mayıs’ında Paris’in sloganlarından birisi de, “Bütün iktidar hayal gücüne!” idi.
Sadece bu kadar mı? Elbette değil… 1968 Fransa genel grevi uzunluğu, dayanıklılığı ve bir fabrika işgalleri dalgasıyla güçlendirilmesi bakımından hâlâ tarihin en büyük genel grevidir.
Kolay mı? 1968 denince dünyada akla önce Mayıs ayında başta Paris olmak üzere Fransa’da yaşanan olaylar gelir. Türkiye’de ise Haziran 68’in üniversite boykot ve işgalleri. Ama hiçbir sosyal ve politik hareket takvimlerin suni sınırlarına sığmaz.
Eğer 68 sosyal mücadeleler tarihi açısından bu kadar önemliyse, bunun nedeni söz konusu olayların ötesinde, 1960’lı yılların ortasından 1970’li yılların ortasına kadar kapitalist ülkelerde işçi sınıfının, öğrenci gençliğin, başta ABD’de siyahiler olmak üzere ezilen ırkların ve halkların, kadınların, eşcinsellerin, kısacası bütün ezilen grupların kendi hakları için ayağa kalkmaları, başta Vietnam, Latin Amerika ve Filistin olmak üzere emperyalizm tarafından ezilen ülkelerde muazzam bir mücadele dalgasının yükselmesi, bürokrasi tarafından yozlaştırılmış sosyalizme geçiş toplumlarında ise halkın ve öğrencilerin rejime başkaldırmalarıdır.1968’in Fransa olayları ile birlikte sembolik önem taşıyan öteki iki olayı Vietnam’daki Tet Taarruzu ile Prag Baharı’dır. İlki ABD emperyalizmi ve müttefiklerine karşı kahramanca bir bağımsızlık savaşı veren Vietnam halkının bir genel askeri taarruz ve devrim provasıdır. Ocak sonunda başlayarak Eylül ayına kadar devam etmiş, işgal güçlerine büyük kayıplar verdirmiş, savaşta bir dönüm noktası olmuş ve bütün dünyanın dikkatini Vietnam Savaşı’na çevirerek uluslararası planda savaş karşıtı hareketin muazzam boyutlara erişmesine yol açmıştır.
Prag Baharı ise Çekoslovakya’da Komünist Partisi’nin Alexander Dubçek yönetiminde ülkeyi Sovyet bürokrasisinin sultasından uzaklaştırma ve daha demokratik (ama bir yandan da daha piyasacı) bir rejime doğru hareket etme çabasını temsil eder. Çekoslovakya’da bahar aylarında başlayan bu mayalanma, Ağustos ayında “Doğu Bloku” diye anılan bürokratik işçi devletlerinin ortak askeri örgütü Varşova Paktı’nın tanklarının Prag’ı işgal etmesiyle bastırılacaktır. Ancak Prag Baharı, bürokrasinin bu toplumlar üzerindeki baskısına karşı isyanda önemli bir kilometre taşı olacaktır.
Böylece, Fransa 68 Mayıs’ı, Tet Taarruzu ve Prag Baharı, emperyalist dünyada, emperyalizme bağımlı ülkelerde (“Üçüncü Dünya”da) ve bürokratik işçi devletlerinde kendi farklı yöntemleriyle 1968 bir isyan yılı hâline getiriyordu. Ama bütün bir dönem olarak alındığında 1968 bir dizi başka ülkede bir dizi farklı hareketin doğuşuna ve kimi hâlâ devam etmekte olan mücadelesine verilen addır.
Temel Demirer
Kaynak Aylak karga
YORUMLAR