Türkiye, Mayıs seçimlerini ve yenilgiyi konuşmaya devam ediyor. Üzerinden altı ay geçti. İYİ Parti ve CHP kongrelerini yaptı. İYİ Parti’de Meral Akşener’den başka aday çıkmadı. O gün bugündür Akşener çıktığı her kürsüde başkalarını suçladı. “Ben demiştim” demekten yorulmadı. Yenilgideki payını asla kabul etmedi, yüzleşmedi, özür dilemedi. CHP ise ‘değişim’ yaşadı. Yeni genel başkanını seçti. Mayıs seçimleri sonrası en çok tartışılan iki hata üzerinde duruldu. Ki o ‘hatalar’ yapılırken hepsi o hatanın bir parçası olan tüm unsurlar tarafından sadece Kemal Kılıçdaroğlu’nun hatası olarak lanse edildi.
Bunlardan biri 39 milletvekilinin küçük partilere verilmesiydi. Hataydı, ama o gün kimse ses çıkarmadı. Kılıçdaroğlu bir barışma, helalleşme girişimi başlatmıştı. Ama anlaşılan muhatapları tarafından pek de bu ulvi göreve eşlik edilmemiş, herkes bir faydanın peşinde koşmaya devam etmişti.
Kılıçdaroğlu’nun bu ülkeye ve demokrasisine getirmek istediği müesses nizamı yıkacak hamlesi belki bir gün anlaşılır diyerek bunu bir kenara koyalım.
Diğeri Ümit Özdağ ile yapılmış protokoldü. Tam anlamıyla bir panik anı hareketiydi. Birinci tur kaybedilmiş, milliyetçilik damarı yakalanmaya çalışılmıştı. Olmadı, tepki çekti, çekmekte haklıydı. O protokoldeki her bir madde CHP’nin de başat unsurlarıydı ki, bu yüzden protokole gerek olmamalıydı. Hataydı. Ama o gün kimse yine buna ses çıkarmadı.
TİP başta olmak üzere sol partiler o günlerde şunu söylüyordu, unutmamak lazım: “CHP biraz da kendi soluna bakmalı…” Haklılardı… Sadece İYİ Parti masadan kalktığında hatırlandılar, çıkarsız destek vermelerine rağmen yok sayıldılar. Oysa ki fikren daha yakınlardı. Sağdan oy almak söz konusu olduğunda doğru bir hamle olmayabilirdi ama nihayetinde anlaşıldı ki, sağ partilerle ittifak yapıldığında da sağdan oy alınamıyor.
Bugün CHP’nin yeni genel başkanı Gazete Duvar’a verdiği söyleşide CHP'nin 'sosyal demokrat' kimliğiyle kendisini halka anlattığında sözü edilen yüzde 25'lik cam tavanı tuzla buz edebilecek potansiyele sahip olduğunu ifade ediyor, sağ siyasete sol politikalarla ulaşacaklarını söylüyor: "O yüzden biz bugün sağa oy verenlere açılacağız ama sol, sosyal demokrat, eşitlikçi, adil, onlara sahip çıkan, onların yoksulluğuna, işsizliğine, güvencesizliğine itiraz eden bir yerden açılacağız. Sol politikalarla sağa açılacağız. Adına illa sol demek durumunda değiliz. Ama örneğin DİSK'le birlikte savunduğumuz 'vergide adalet' 20 milyon kişiyi ilgilendiriyor. Emin olun o 20 milyonun 16 milyonu AK Parti'ye oy vermiştir."
Doğrusu budur. Kendi kimliğinden taviz vermeden hareket etmektir. Sağ dediğiniz kimdir. AKP’ye oy veren herkes sağcı mıdır? Bence değildir.
Bu ülkenin yoksullarına, 7500 lirayla evine ekmekten başka hiçbir şey sokamayan, çocuğunu okula gönderemeyen, çöpten beslenen, torununa çorba almak için böbreğini satışa çıkaran, kirasını ödeyemediği için ailece parkta yaşayan, üzerinden aylar geçmiş olmasına rağmen deprem çadırlarında yılanlardan korkarak, sefil halde yaşayan insanlarına sunacağınız şey onları yoksulluktan kurtaracak formüllerdir. Dertleriyle dertlenmektir. Bu ülkenin ideolojik olarak ezilen insanlarına sahip çıkmaktır, onlarla birlikte hareket etmek, “Seni anlıyoruz” diyebilmektir. Hakça bölüşüp, bu ülkenin zenginliklerini yüzde 10’a teslim etmenin önünde durmaktır. İşini yapan gazetecinin, savcının, öğretmenin arkasında güç olmaktır. Adaletin tesis edilmesinde ısrarcı olmaktır. “Sağcılar ne der” diyerek korkup tarikatlere, cemaatlere karşı durmaktır. Bunun dinle ilgisi olmadığını anlatmaktır. Kaldı ki tarikatlara çocuklarını gönderenlerin nihayetinde tek derdi din değildir, asıl mesele üç öğün yemektir. Kendisinin kuramadığı sofrayı kuran tarikatlarda çocuklarının karnını doyurabilmek için yolluyor birçok aile çocuklarını, bunu biliyoruz. Sonra da her biri birer kurban oluyor. Beyinleri genç yaşta yıkanıyor, yanlış dini bilgilerle, kindar neslin taşları döşeniyor. Bize lazım olan birbirini seven bir halk yaratmaktır, birbirinden nefret eden, sen ve ben diye bölünmeyen bir halk ayakta durabilir ancak, bunu anlatabilmektir. Gerçek milliyetçilik, milletini sevmektir, bölüp parçalayarak oy devşirmek değil.
Umarım bu başarılır. Kimlik korunması gereken bir değerdir. Ama adalettir aslolan… Adaleti tesis edelim, kul değil birey olmanın yolunu açalım. Herkesin hayatta kendi kararlarını verebileceği, güruh olmadan yaşayabileceği bir dünya kuralım dilerim. İşte o zaman sağa da sola da yukarı da aşağı da ulaşırsınız. Bunu yapan kazanacaktır.
MUSTAFA ÖZBEY
YORUMLAR