Mustafa ÖZBEY

Mustafa ÖZBEY

[email protected]

Son zamanlarda dünyanın düz olduğu bile iddia edildi ve en kötüsü medyada yer buldu..

09 Haziran 2019 - 21:36

"Biliyorsan sorumlusun" Kitab-ı Mukaddes

"Bilmek" veya "Bilmemek"; işte bütün mesele bu...

"Bilmemek" cehalet değildir. Çoğunlukla bilmediğini bilmiyordur. Bilmediğini bilmek ise çok değerlidir; bilme, öğrenme isteği barındırır.

Bilmek ile Bilmemek arasındaki kalın çizgide cehalet nerededir? Bilmek sınırlarında mı? Bilmemek sınırlarında mı? Yoksa ikisinin arasındaki kalın çizgide mi?

"Bilmek" ama neyi bilmek? Doğru ve gerçek olanı mı yoksa yanlış ve YANlı olanı mı?

Son zamanlarda dünyanın düz olduğu bile iddia edildi ve en kötüsü medyada yer buldu... İnsanlar gereksiz yere tartıştı. Sonra bunu söyleyen "ilgimi çekti de paylaştım!" dedi. Amacı "ilgi çekmek" idi. Reklamın kötüsü hatta berbatı!

Artık "daha iyisi" için değil "daha kötüsü", "daha abuk"u, "daha sivrisi" için kafa yoruluyor. Bu arayış da beraberinde "cehalet"i getiriyor.

Cehalet "bilmek" sınırlarındadır. Ne bildiğini bilmeyenin cehaleti tartışılsa da saf cehalet; bilmenin en aleni sınırlarında, bilineni bilinmeyen ile veya gerçek olmayan ile değiştirenlerin pis ve kötü emellerindedir.

"Cahil", cehaletin öznesi değildir. Geçmiş zamanların organik cahilleri artık eğitildi. Günümüz cahillerinden söz etmek yerine gerçekleri değiştirenlere "Yalancı", "Çıkarcı" veya "İnkarcı" demenin daha doğru olduğunu düşünüyorum.

Bilmek ve Öğrenmek üzerine yaratılmış insanoğlunun "öğrenmemek" ya da "bilmemek" için bir çabası olduğunu düşünmek (bence) mümkün değil. Ancak bu "değiştirme" isteğinin "kişisel çıkar" ve "uzun soluklu beyin yıkanması" neticesinde oluşmuş gerçekleri inkar noktasına dayanmasının kifayetsiz olduğunu söylemek mümkün...

Düşünün; dünya düz mü??? Bunca yıl "geoid" denen şekli ile üzerinde var olduğumuz dünya ortaçağ karanlığını ve adaletsiz engizisyon kararlarını destekleyen bir çıkarcı yalancının söylemini mi doğrulayacak?

Sorumluyuz; bildiklerimizden... Susmak, sorumlu olduğumuz gerçeğini değiştirmiyor. Cehalet ve günümüz "Çıkarcı Yalancı"larının karşısında susmak o cehalete (hem de bilerek) ortak olmak anlamına geliyor.

"Bilmemek değil öğrenmemek ayıp" deyişimizi hatırlayalım. "Bilmemek değil bilgileri yanlışları ile değiştirmek ayıptır!"

Günümüz bilgi kirliliği içinde doğru bilgiye ulaşmak sıkıntısı gün geçtikçe artmaktadır. Sıklıkla "ben şuna inanıyorum" klişesinin dile pelesenk olduğunu duymaktayım. İyi de "senin o inandığın doğru değil ki!?!" cevabı verildiğinde bilgi bile "inanılan" hatta isteyenin istediği gibi inandığı bir kavram haline getirilmeye çalışılıyor. Ama bu çaba da "Çıkarcı Yalancı"ların çabaları kadar kifayetsiz değil mi?

Her geçen gün maddi ve manevi miraslarına alenen savaş açılıp ve unutturulmaya çalışılan "Mustafa Kemal Atatürk" gerçeği tarih kitaplarından çıkartılarak, yaptıkları yapmamış gibi gösterilerek yok edilecek mi sanılıyor? Ki bunu bile düşünmüş Ata; "Cehalet, yenilmesi gereken en büyük düşman" demiş.

Budha'ya göre üç şey saklanamaz; "Güneş", "Ay" ve "Gerçek"...

Leonardo da Vinci "Küçük bir gerçek büyük bir yalandan iyidir" diyor.

Erdal İnönü'ye öykünülen bir söz daha var; "Gerçeklerin bir gün ortaya çıkmak gibi kötü bir huyu vardır". Bir yalanı ne kadar bir gerçekten daha büyük gösterebilirsiniz?

Son olarak "zorda kalırsan Atatürk gibi düşün" diyen Norveç'e uzanalım; "Yalan dört nala gider, gerçek adım adım yürür, fakat gene de vaktinde yetişir."

İşte bu yüzden bir şey duyduğunuzda bir bakın; önce söze, söz mü diye sonra da söyleyene adam mı diye...


Görüntünün olası içeriği: bir veya daha fazla kişi

hayatın içinden hikayeler

YORUMLAR

  • 0 Yorum