Milli takımımızın oynadığı son iki maça ve Süperlig'deki karşılaşmalara baktığımızda, gerçekten kalitenin, heyecanın ve futbol coşkusunun önemli ölçüde arttığını görüyoruz. Bu coşku tribünlerdede kendini fazlasıyla gösteriyor. Bu güzel ve futbolseverlere keyif veren değişim üzerine, bende bazı düşüncelerimi ve yıllardır savunduğum değerlerler üzerine görüşlerimi tekrardan dile getirmek istiyorum.
GOL VURUŞU köşemde yazılarıma başladığım, iki ay sonra tam altı yılı doldurmuş olacak. Bu zaman içinde, yazılarımı takip ederek bana destek veren herkese yürekten teşekkür ediyorum.
Neydi savunduğum değerler ??
Türk futbolunun ve bu topraklarda yetişecek pırıl pırıl genç yeteneklerin önünü açacak kararlardı, tekrar dünya kupalarında ilk üç sırada olabilmekti, futbolumuzun değerini yüksek tutabilmekti ve tabiki futbolun olmazsa olmazı takım ruhuna sahip olabilme arzusuydu.
Örnek verecek olursak, herzaman hatırlayacağımız yıllar önce UEFA şampiyonu olan, ağırlığı bizim yetiştirdiğimiz çocuklarımızdan oluşan Galatasaray'da görüp yaşadığımız takım ruhuydu.
Sonra birşeyler oldu ve hem kulüplerimiz hemde Milli takımımız, katıldıkları her Şampiyonada dibe vurdular. Bu duruma gelişimizin tek sebebi, Türk futbolunun en tepe noktasındaki TFF Başkanları, yöneticileri ve futbola siyasetin bulaşmasıydı. Sorun aynı hızla devam ediyor ve futbolumuzun sırtındaki 14 yabancı futbolcu uygulaması bir kambur olarak, hem gelişmemizi hemde pırlanta gibi genç yeteneklerimizin çoğalmasını engelliyor.
Geçen gün TFF Başkanı, kulüplerimiz sahada 11 yabancı görmek istiyor diyerek, adeta sınırsız yabancı oynatmanın sinyallerini verdi. Önce şaka sandım ve güldüm, ama yapılanlara bakınca bu düşüncenin, savunulur olduğunu hissettim. Böyle bir zihniyet futbolumuzun başında kaldığı sürece, ne Milli takımımız nede borç batağına dalmış kulüplerimizi ayağa kalkamaz. Hep söylediğim gibi, futbolu ancak futboldan gelen deneyimli insanlar yönetmelidir.
Kulüplerimiz bu sezon müthiş transfer çalışmaları yaptılar, yürürlükteki uygulamaya göre başarılı ve yerinde kararlarla üst düzey futbolcular aldılar ve futbol adına çok kaliteli maçlar izliyoruz, bundanda tüm taraftarlar keyif alıyor, ama madalyonun birde ters yüzü var, 14 yabancı kuralı ile kendi özkaynaklarımızdan yetişecek olan gençlerimizin önü nasıl kapatılıyor ve futbolumuzun geleceği nasıl karartılıyor. Bu düşüncemin herzaman arkasında olacağım.
Altı yıl önce aynı şeyleri savunurken, ve inanıyorum bu ülke birçok yıldız futbolcu yetiştirme gücüne sahiptir, gelin vazgeçelim bu yabancı futbolcu tutkusundan derken, bugün gurur duyduğumuz göğsümüzü kabartan Milli ruhu geri getiren futbolcularımızın hepsi altyapılarda genç takımlarda, hayallerinin ve futbol topunun peşinden koşuyorlardı. İsmailler, Ferdiler, Yunuslar, Keremler, Barışlar, Sametler, Abdülkerimler, Abdülkadirler… hepsi daha çocuk yaştaydılar. Sonra ne oldu, o çocuklar Süperlig ve Milli takımın gözbebekleri oldular ve ben neyi savunduğumu ve neye inandığımı görmüş oldum ve aynı inancımı söylemeye devam edeceğim. Açın gençlerin önünü sonra görün daha neler yetişecek bu Ülkede.
Yıllar önce spor basınındaki bazı şakşakçılar, Avrupada oynayan başarılı Türk çocuklarından oluşan standart düzeydeki toplama bir kadroyu bizlere Altın Jenerasyon diye yutturdular ve sonuçları hep birlikte yaşadık. Avrupa şampiyonasında 24. sıra ve sonunculuk, kötü futbol ve yeteneksizlik, en sonunda da dünya kupası elemelerindeki başarısızlık. Nedeni çok açık ve netti, çünkü bu Ülkede yetişen ve Milli ruhla o Ayyıldızlı formayı giyecek futbolcumuz kalmamıştı…
Bütün engellemelere rağmen, tomurcuklar çiçek açtı ve bizler son iki maçta Milli takımımızı ayakta alkışladık. Bu çocuklar hazinedir ve arkalarından gelecek sayısız yetenek, aynı ağabeyleri gibi şimdilik alt yapılarda hayallerinin peşinden koşuyorlar.
Geçen gün iki ayrı yazı okudum ve bu yazılanlara yürekten katıldım. Hakan Çalhanoğlu bu Milli takımda oynamamalı diye, evet hangi Ülkede hangi takımda oynadığı hiç umurumda değil, futbolda oyuncunun takımına verdiği katkıya bakılır, senelerdir oynuyor ve hangi maçta takımını sırtlamıştır ben hatırlamıyorum. Çok teknik olabilir ama futbol sürekli yan pas yada geri pas değildir. Şimdi sorsam, takıma yürekten oynayıp yüzde yüz katkı veren oyuncu İSMAİL'midir yoksa Hakan Çalhanoğlu'mu ?? Ben bu sorunun cevabını çok iyi bililyorum.
Her futbolcunun bir devri vardır, Hakan'ın devri bitmiştir ve kendisine teşekkür edilmelidir, ayrıca bir takım kaptanı takım içinde kulis yapmaz ve maç içinde takım arkadaşlarına sürekli elkol hareketleri ilede itici bir görüntü sergilemez.
Milli takıma yeni bir 10 numara aramaya gerek yok, bunu ilk söyleyen ben olayım, futbolda yaratıcı düşünce herzaman kazanctır. Üst düzey teknik ve futbol zekası, bitmek bilmeyen enerjisi ve mücadele gücünün yanı sıra her iki ayağını kullanabilen, her pozisyonda sert şutlar atabilen ve müthiş bir tekniğe sahip olan, ayrıca şu an birçok yabancı kulübün listesinde olan, sıradışı özellikleri ile benim Milli takımdaki 10 numara adayım Fenerbahçeli Ferdi KADIOĞLU'dur. Böyle klas bir oyuncuyu artık hapsolduğu bek pozisyonundan kurtarmak gerekir diye düşünüyorum. Ferdi'ye 10 numaralı forma çok yakışacaktır.
Tolga Güneş
YORUMLAR