Osmanlı İmparatorluğu'nun 12. padişahı olan Sultan 3. Murat Han (ya da Sultan Murat veya 3. Murat) da bunun en ilginç örneklerinden birisinin baş aktörüdür. Oldukça başarılı bir kumandan, zeki bir savaş stratejisti ve son derece eğitimli bir kişiydi. Tarihin bu kesidinin ikinci aktörü ise maymunlar... Ancak daha spesifik olarak, İstanbul'da yaşayan maymunlar! Özellikle Yavuz Sultan Selim dönemindeki fetihler ve fethedilen bölgelerden getirilen mallar (ki bunlara canlılar da dahildir) sebebiyle İstanbul'daki maymun popülasyonu dikkate değer miktarda bir artış göstermiştir. Ancak bu hayvanlar öylesine, zevk olsun diye Osmanlı topraklarında taşınan hayvanlardan ibaret olmamışlardır. Çeşitli nitelikleri sebebiyle hem ev hayvanı olarak kullanılmışlar, hem de çok sıradışı amaçlara alet edilmişlerdir. Bu amaçlardan birisi de, Osmanlı Donanması'nda görev almalarıdır! 16. yüzyılın Akdeniz'deki en güçlü donanmasına sahip olan Osmanlı İmparatorluğu, söz konusu maymunları eğiterek özellikle donanma gemilerinde gözcü olarak kullanmışlardır. Elbette ki Osmanlı Donanması'nda maymunların kullanılması kör bir tesadüf değildir. Tam tersine, bu yakın kuzenlerimizin yüksek zekaları ve insanlarda olmayan bazı nitelikleri sebebiyle bu işlere harika birer aday olarak karşımıza çıkmaktadırlar. Dursun Gürlek tarafından kaleme alınan Kültür Dünyamızdan Manzaralar isimli kitap içerisinde konu şu şekilde anlatılmaktadır: Bu hayvanlar, görme yeteneklerinin çok güçlü olması nedeniyle, eğitilerek böyle değerlendiriliyorlardı. Maymunlar, çok uzak mesafelerden kalyonları fark ederler ve belli ses ve hareketlerle aşağıdakilere haber verirlerdi. Eğitilmiş maymunlar Azapkapı çarşısında satışa sunulurlardı. Maymun dükkânları bugünkü Unkapanı Köprüsü’nün Şişhane tarafının, Haliç kıyısında bulunan Sokullu Mehmet Paşa Camii kenarındaydı. İbrahim Hakkı Konyalı ise konuyla ilgili şunları yazıyor: Kuzey Afrika tamamen Türk sınırları içine alındıktan sonra İstanbul’a çok sayıda maymun getirilmişti, üçüncü Sultan Murat devrinin refahlı ve zengin halk tabakaları arasında maymun bir süs ve oyuncak olmuştu. Maymunların zekası modern bilim sayesinde de yakından tanıdığımız bir gerçekliktir. İnsan haricinde doğada karşınıza çıkabilecek en zeki, dolayısıyla en fazla eğitilebilir hayvanlardan birisi de bu canlılardır. Ne yazık ki kaynaklarda spesifik olarak hangi maymun türünün özellikle donanmada kullanıldığı belirtilmemiş; bu nedenle çok kesin bir analiz yapmak mümkün değil. Ancak coğrafi gerekçeler ve çeşitli görsellerden elde edilen bilgiler çerçevesinde bu maymunların, insanların da dahil olduğu Kuyruksuz Maymunların en yakın kuzen grubu olan Eski Dünya Maymunları arasından Macaca cinsi makaklar olması çok olası gözükmektedir. Bu canlıların yüksek zekası, fazlasıyla eğitilebilir oldukları gerçeği, hareketlerinin insansılığı dönemin kumandanlarının ve eğitmenlerinin dikkatini çekmiş olmalıdır. Öyle ki, Kemaleddin Ebu Abdullah ed-Demirî tarafından kaleme alınan Hayâtü’l-Hayevan isimli kitapta hem terzilikte görev alan, hem de kuyumculukla uğraşan maymunlardan söz edilmektedir. Aynı kaynağa göre Yemen'deki maymunlar bakkallık ve kasaplık gibi işlerde bile çalıştırılmıştır. Tabii ki bu durum herkesin hoşuna gitmiyordu. Bazı Osmanlı vatandaşları ve güç sahipleri, maymunların insanlarla bu kadar iç içe olmasından hiç de hoşnut değildi. Öyle ki, Sultan Muradın imamlığını yapan ve daha sonra Rumeli kazaskeri olan Manisalı Molla Abdulkerim Efendi adeta "maymun düşmanı" seviyesine varacak kadar bir nefret besliyordu. Maymunların oyun ve eğlenceye alet edildiğini düşünüyor, bunun Müslüman halkı yoldan çıkardığına inanıyordu. Bu nefreti öyle boyutlara ulaşmıştı ki, her maymun gördüğünde hayvanın asılmasını emrettiği, dolayısıyla adının "maymunkeş imam"a çıktığı rivayet edilmektedir. Dursun Gürlek, 1590-1591'li yıllara denk gelen olayları şöyle anlatıyor: Bilhassa Hicri 999 yılında istanbul meydanlarındaki bütün büyük ağaçlar, sanki maymundan meyve vermiş ağaçlara benzemişti. İri maymunlar için özel idam sehpaları bile kurularak cesetleri halka teşhir ediliyordu. Abdulkerim atına atlar, semt semt dolaşır, idam edilecek maymunların iplerini kendi eliyle çekerdi. Bu olaylar kimi zaman toplu katliam düzeyine de ulaşmıştır. Son derece tutucu olan Abdulkerim Efendi, ayrıca maymunların fuhuş amacıyla ve kadınların kendilerini tatmin etmek amacıyla kullanılmasından da korkmakta; halkın bu sebeple de yoldan çıkacağını düşünerek maymunlara daha da fazla nefret beslemektedir. Çeşitli kaynaklara göre bu olaylardan birisi şu şekilde yaşanmış ve Abdulkerim Efendi'ye "maymunkeş" lakabını kazandırmıştır: Tüm hikaye bu dini bütün mollanın Fatih Camii’nde verdiği bir Cuma vaazıyla başlıyor, molla, ateşli bir konuşmayla 'kadınların bu maymunları fena işlerde kullandığını' anlatıyor. Cuma çıkışı kızgın kalabalık önde bizim molla, Azapkapı ve Galata’daki maymun satıcılarını basıyor. Tarihçiler o günü 'İstanbul’da dalında maymun sallanmayan tek bir ağaç kalmadı.' diye anlatır. Molla, yakalanan maymunları kendi elleriyle asıyor, iri maymunlar için ayrı idam sehpası hazırlıyor. İstanbul’un maymunlarının hikayesi maalesef bu şekilde sona eriyor, yapılan katliama tanık olan halk o günden sonra mollaya 'maymunkeş' lakabını takıyor. Tarihçiler, Maymunkeş Abdülkerim Efendi’nin vefatında birçok hayvansever İstanbullu’nun kutlamalar yaptığından bahseder. Murat Bardakçı da bu tarihi verileri doğruluyor. Reşad Ekrem Koçu tarafından kaleme alınan eserlerden yola çıkan Bardakçı, 17. yüzyılda maymunların topluca katliyle ilgili Koçu'nun şunları yazdığını belirtiyor: Yelken ve kürek devri gemiciliği zamanında direklerin tepesine tırmanarak korsan gözcülüğü yapan tálimli maymunlardan istifade edilirdi. İstanbul'da Tersane Kapısı önünde ‘‘gemi maymunu’’ yatiştirip satan esnaf dükkánları vardı. Bir gün Üçüncü Murad'ın hürmetini kazanmış olan váizlerden Abdülkerim Efendi 'kadınlar maymunları fuhuş aleti yaparlar' deyip başına binlerce kişiyi topladı, bu dükkánları bastı ve zavallı hayvanları idam ettirdi’. Sunay Akın ise 23 Mart 2007'de Sabah Gazetesi'ne yazdığı İnsanlar Cehennemi başlıklı köşe yazısında şöyle anlatıyor: İstanbul'da yasaklanan hayvan yalnızca sokak köpeği olmamıştır. Kuzey Afrika'nın, İmparatorluk sınırlarına katılmasından sonra kente getirilen ve zenginler arasında bir süs oyuncağına dönüşen maymunlar da yasaklardan paylarına düşeni fazlasıyla almışlardır. Halk arasında yaygınlaşan maymun sevgisine düşman olan, III. Murat'ın imamı ve sonradan Rumeli Kazaskeri görevine atanan Molla Abdülkerim Efendi'dir. Nefretinden dolayı 'Maymunkeş imam' olarak anılan Abdülkerim Efendi zamanında, İstanbul'da neredeyse dallarına bir maymun asılmayan ağaç kalmamıştır. İri yapılı maymunlar için özel idam sehpaları bile hazırlatan Maymunkeş imam, atıyla İstanbul'u gezmekte, zavallı hayvanların iplerini bizzat kendi elleriyle çekmekteydi. Oysa, Osmanlı donanmasının Akdeniz'de kurduğu egemenlikte büyük payı vardır maymunların! Özellikle II. Beyazıt'tan sonra, maymunların uzağı görmedeki başarılarından faydanılmak amacıyla onları birer dürbün gibi kullanma yoluna gidilmiştir. Gelibolu ve İstanbul'daki tersanelerde özel bir eğitimden geçirilen maymunlar, görev yaptıkları gemilerin direklerinde gözlerini ufuktan ayırmaz ve bir gemi gördüklerinde aşağıya haber verirlerdi.
YORUMLAR