GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

19.Mayıs’tasınız evet, ama yıl 1921.

19 Mayıs 2017 - 01:42


Dört yıl süren 1.Dünya savaşı yemiş bitirmiş memleketi.. 

Gencecik, bıyığı bitmemiş ergen çocukların askere alınmaları için tek bir şart var : 45 kilonun üstünde olmaları!

Ülkeyi yönetenlerden Damat Ferit, “ Padişahın ve benim yegane ümidimiz, Allah’tan sonra İngiltere’dir” diyecek kadar aciz.

Padişah Vahdettin’in ise aklına gelebilen tek kurtuluş reçetesi 15 yıllığına İngiliz sömürgesi olabilmek.

Yani tarihin koskoca, anlı şanlı imparatorluğu, başka bir imparatorluğun kolunun altına sığınmayı akıl edebiliyor sadece.

O pek güvendikleri İngiltere ise “Osmanlı İmparatorluğu’nun mirasçısı Yunanistan’dır” deyip, bizi bir güzel Yunan’lılara ikram ediyor, kırmızı kurdeleye sarılı hediye paketi gibi.

Mustafa Kemal Paşa, 19.Mayıs 1919’da Samsun’a çıktığı zaman, sadece 38 yaşında gencecik bir adam. 

Ordudan ihraç edilmiş, rütbesi alınmış, hakkında idam fermanı çıkmış.

Kısacası, makam, mevki, maddiyat olarak bakarsanız, kocaman bir “HİÇ” yani.

Sadece düşmanla da uğraşmayacaktır üstelik, bir sürü İngiliz hayranı memleketlisi binbir dolap çevirecek, binbir olumsuz propaganda yapacaktır arkasından. Örnek mi, yazar Refik Halit Karay. Kocaman başlık atar gazeteye : “Hangi teşkilat? Hangi kuvvet? Hangi kahraman? Hülyanın, blöfün sırası mı? Kuzum Mustafa, sen deli misin?”

Gelelim işte o deli dedikleri Mustafa’nın arkasına aldığı orduya.

Taşlı arazi, çarıklarının altını erittiği için çoğu “yalınayak”.

Üniforma diye bir şey “yok”. Altta şalvarlar, poturlar, üstte çadır bezinden bozma bir acaip ceket.

Şansı olanlar, işgalcilerin kiloyla sattığı , hurdaya çıkmış, düğmeleri sökülmüş üniformaları alıp onları giyiniyorlar.

Ellerinde o kadar az ağrı kesici var ki, onca kurşun yarası, onca gazi, “uyuşturulmadan” ameliyat ediliyor.

Çatlasa 50-100 kilometrelik tren rayında , 18 adet kıytırık lokomotifle sağlanıyor ulaşım. Kömür yok yakacak, “odunla” sürüyorlar trenleri. Hızı mı? Hadi tahmin edin. 30 km, 30.!! Onda da odun bitiveriyor hemen. Durup yoldan ağaç kesiyorlar, çalı çırpı topluyorlar, yeniden yürüsün tren diye...

Silahlar ve erzaklar, “kağnılarla” naklediliyor. Kağnılardan kadınlar sorumlu. Çünkü erkekleri, oğulları hep savaşta. Öküzleri sürüyorlar kağnıya, tabii eğer öküzleri varsa. Olmayanlar ne yapıyor biliyor musunuz? İpucu vereyim şu şahane şiirimizle, “Yediyordu Elif kağnısı niceden, niceden...” diye. Oradaki o Elif, öküzün yerine “kendisi” çeker kağnısını. Silah yüklü, mermi yüklü o koca, o ağır kağnıyı, kendisi çeker.

“Üç tane” otomobil var Ankara hükümetinin hizmetinde, çalıştığına şükrettikleri üç tanecik otomobil.

Meclisteki sıralar tahta , boyasız, cilasız. 

Mebuslar hep birlikte “yatakhanede” kalıyor, kendi söküklerini kendileri dikiyorlar, çoraplarını kendileri yamıyorlar. Bitli Taşhan’ın dışında ne bir otel, ne lokanta var Ankara denen yurt ocağında.

Bir uluslar arası heyet ziyarete geldiğinde, Hamdullah Suphi’nin İstanbul’dan kaçarken yanına aldığı “bir tanecik” jaketatay var, sırayla onu giyip çıkıyorlar adamların karşısına.

Hani siz şimdi iphone 6 yok bende diye üzülüyorsunuz ya, 1.Dünya Savaşı’nın bitmesine yakın Almanya’dan gönderilmiş 10 vatlık Telefunken dağ telsizi var ya, nimet, nimet.!!

Topu topu birkaç uçak var ellerinde. Gövdesi ve kanatları özel bir keten kumaşla kaplanması gerekirken bizimkilerinki bildiğiniz kaput bezi. Özel de bir yapıştırıcı lazım üstelik. E o da yok. 

Bezin gerginliği ve kayganlığını sağlamak için ne sürüyorlar bi tahmin edin. “Kaynatılmış patates kabuğu ve paça suyu.!!” Sonra da gözlerini kırpmadan bu uçaklara binip uçuyorlar. 

Niye ? Vatan kurtulsun diye!

Bir Yunanlı tümeni 11.000 ile 13.000 askerden oluşuyor, bizim yalınayak Mehmetçikler en fazla 5.000. 

200.000 kişilik eğitilmiş Yunan ordusuna karşı savaşıyoruz. 1500 kamyon, 250 ambulans, hastane gemisi, yahu hastane trenleri dahi var adamların. Silah meselesine girmiyorum bile. İngiltere başta olmak üzere, tüm batı dünyasından para yağıyor, gıcır gıcır tüfekler, toplar, yok yok yani anlayacağınız.

Bir Fransız diplomat sahte bir şefkatle diyor ki “ Ah dostum, azminizi ve sabrınızı temsil eden kağnı kollarını hayranlıkla izledim. Ama gerçekçi olun ve bizimle uzlaşmaya bakın. Çünkü kağnı kamyonu yenemez.”

Sevgili dostlar, anlı şanlı Kurtuluş Savaşı'mız, kağnının kamyonu yendiği yerdir.

Vatan sevgisinin emperyalizme , yani o koca kamyona kafa tuttuğu yerdir.

Bugün bu ülke topraklarında yaşayan her bir gencin, ve bir zamanlar genç olmuş her bir vatandaşın, o ayağı çıplak, 45 kiloluk askerciklere borcu vardır.

Bu ülkenin gelecek nesilleri aydınlık günler görsün diye kendi gençliklerini savaş meydanlarında tüketmiş Atatürk ve silah arkadaşlarına borcu vardır.

Bu yüzdendir ki Atatürk, bu güzelim ve hırpalanmış memleketi, bir partiye veya politikacılara değil, “gençlere” emanet etmiştir.

Diyor ki, 

“Sevgili Gençler,

Cumhuriyet nasıl sizler için bir güvenceyse, sizler de Cumhuriyet’in güvencelerisiniz. Çünkü, Cumhuriyet gelecektir . Gelecek de sizlerindir. Bunu sakın unutmayın”.

“Bunu sakın unutmayın.”

19.Mayıs Gençlik ve Spor Bayramı’mız kutlu ve sonsuz olsun...



 









YORUMLAR

  • 0 Yorum