GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

Bartın'da hayatını kaybeden canlara rahmet dilerken.. Ve yine 'sansür yasası'…

16 Ekim 2022 - 10:47

Haber ilk ulaştığında kayıp sayısı 14’tü; bu sabah baktım, Bartın’daki maden kazasında hayatını kaybedenlerin sayısı 41’e çıkmış. Bakan altı işçinin daha sağlık durumunun kritik olduğunu açıklamakta.

İlk günün acısı bu bilgiyle katmerlenerek büyüdü.

Hayatını kaybedenlerin aileleriyle ve Bartın halkıyla birlikte bütün Türkiye bu olay yüzünden ağlıyor.

Üzüntüyü daha da büyütecek söz ve davranışlardan kaçınmak lazım.

En başta da yaşanan olayı sıradan ve küçük görme aymazlığından…

‘Kader’ kavramı ile olay arasında ilişki kurmak gibi…

İslam düşünce sisteminde, insanların kendi eylemlerinin eseri olan olayların Allah tarafından istendiği için gerçekleştiğine dair görüşlerin ‘kader’ olarak tanımlanması konusu hayli geniş bir literatüre sahiptir. İslam Ansiklopedisi ‘kader’ ile ‘cebriyye’ başlıkları altında bu hayli tartışmalı konuyu bütün ayrıntılarıyla işlemektedir.

Görüşlerin gelip dayandığı inanç noktası şudur: Allah’ın bir olayı bilmesi, dini açıdan, o eylemi gerçekleştiren kişinin sorumluluğunu ortadan kaldırmaz. Doğru veya yanlış yaptığı her eylem kişinin kendi iradesinin ürünüdür.

Reklam

Bartın’da maden ocağında meydana gelen ve can alan olay bir ihmal sonucu ise, o ihmalin veya ihmallerin sorumlusu mutlaka vardır ve  sorumluların hesaba çekilmesi gerekir.

“Ne yapalım, ne olmuşsa olanların olması kaderden, bu tür olaylar hep oluyor” tarzı bir söylem, olaydan sorumlu tutulması gereken insanların sorumluluğunu ortadan kaldırmayacağı gibi, olanı hafife alma sonucunu akla getirecek bu yaklaşımı dini bir gerekçeye dayandırmak, insanları din sorgulamasına sevk edebileceği için, mahzurludur da.

Tedbir zaten bu sebeple gereklidir.

Hastalığa düçar olduğumuzda bu halimizi önemsemeyip tedaviyi ihmal ediyor muyuz? Etmiyoruz elbette.

Siyasete bakalım. Siyasiler “Ne olacaksa o olur” diyerek seçim çalışmalarını bırakıyorlar mı? Asla bırakmıyorlar. Tam tersine, istemedikleri sonuç çıkmasın diye bütün tedbirleri, hatta şartları da zorlayarak, alma yoluna gidiyorlar.

Devlet de yasalara göre suç işleyenleri “Kader böyleymiş, neden adamı/kadını cezalandıralım” deyip hesaba çekmekte tereddüt etmiyor. Suç işleyen cezalandırılıyor.

O halde, maden ocağında meydana gelen canlar alıcı olay neden hafife alınsın ki?

Hiç kuşkusuz, devlet, bu olayı da hafife almayacak ve tedbir yönünden bir eksiklik söz konusu ise sorumlu arayışına girecektir.

Reklam

40’tan fazla insanımızı kaybettik, bari Allah’a bühtan etmeyelim.

Sansür yasası

Kamuoyunun benimsediği isimle ‘sansür yasası’ diye anılan ‘dezenformasyonla mücadele’ gerekçeli yeni yasa da, hükümet açısından, bir tedbirler manzumesidir. İddiası, kamuoyunu yanıltma amaçlı yalan yanlış bilgilerin dolanıma sokulmamasıdır.

Hükümet bu yasayı çıkararak kendince tedbir alıyor. 

Ancak, yasayı Meclis’te savunanlar arasından yasayla engellenmek istendiği iddia edilen doğruluktan uzak, yalan-yanlış bilgilere -dezenformasyona- sığınanlar çıkabildi.

En çarpıcısı, yasayı hazırlayanlardan bir AK Parti milletvekilinin, kendileriyle görüşen bir yabancı ülke diplomatları ve konuyu yakından izlediği bilinen Avrupa Konseyi’nin Venedik Komisyonu üyeleri ile görüşmelerini aktarırken verdiği bilgiler…

Milletvekili, Amerikan büyükelçiliğinin hukuk müşaviri ve uluslararası şefi olduğunu söylediği diplomatların “Bizim dezenformasyon yasamızla sizin yasanız birebir örtüşüyor” dediklerini, Venedik Komisyonu’ndan da bir tek yasanın aceleye getirildiği itirazının geldiğini söyledi.

Bugün gazetelerde haberi var. ABD’nin dışişleri bakanlığı sözcüsü kendi diplomatlarına dayandırılan sözleri yalanladı. Haberde, sözcünün, “Türk basınında bu konuya ilişkin olarak dolaşan iddiaları dezenformasyon olarak nitelediği” bilgisi de yer alıyor.

Dezenformasyon yasasını savunanlar dezenformasyon yapmış ABD dışişleri bakanlığı sözcüsüne göre…

Ne diyeyim buna ben?

Venedik Komisyonu’nun ise, yasa metninin ‘kaygı verici olduğunu’ daha yasa çıkmadan duyurduğunu önceki gün burada aktarmıştım.

O ayrıntı da bir başka dezenformasyon oluyor böylece.

Daha vahim bir gelişme ise, Birleşmiş Milletler’in de (BM) konuya dahil olmasıdır.

BM’nin İnsan Hakları Yüksek Komiserliği, sözcüsü Marta Hurtado imzasıyla, TBMM’den çıkan yasayla ilgili yazılı bir açıklama yapma ihtiyacı duymuş.

Konuya ilişkin haberi ‘Amerika’nın Sesi’ duyurmakta.

Okuyalım:

“Uluslararası insan hakları hukukuna göre ifade özgürlüğü ‘doğru’ bilgiyle sınırlı değildir, gerek çevrimiçi gerek çevrimdışında ‘her türden bilgi ve fikri’ kapsar. İfade özgürlüğüne kısıtlamalar sadece meşru ve gerekli durumlarda düşünülebilir” ifadelerini kullandı. / Hurtado, yeni düzenlemelerin ‘keyfi, sübjektif yorumlama ve suistimal’ için ciddi boyutta imkan yarattığı değerlendirmesinde bulundu. / Marta Hurtado, ‘Zaten çok kısıtlayıcı bir ortamda, insanların, Türkiye’nin de taraf olduğu Medeni ve Siyasi Haklar Uluslararası Sözleşmesi’nin 19’uncu maddesince garanti altına alınan bilgi arama, alma ve paylaşma haklarını daha da sınırlama riskini taşıyorlar’ dedi.” 

Ne yapacağız şimdi, dışişleri bakanlığı BM’ye de tepkide mi bulunacak?

Konu daha fazla dallanıp budaklanmadan, Türkiye’yi üyesi olduğu uluslararası kurumlar ve ittifak ilişkisi içerisinde bulunduğu ülkeler nezdinde hırpalatmadan, bu yasayı rafa kaldırmanın yolu bulunmalı.

Yolunu söyleyeyim: Yolu, Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan’ın yasayı onaylamamasıdır.

Muhalefetin “Geliyor gelmekte olan” diye bir sloganı var ya, ondan da ben ‘cebriyye’ kokusu almaktayım.

İktidara duyururum.

Fehmi Koru'nun Günlüğü

YORUMLAR

  • 0 Yorum