Ebedî gençliği arayan, sistemi, dünyayı ve bedenini reddeden spiritüel, düşler içerisinde yaşayan ya da sisteme ayak uyduramayan, büyümek istemeyen erkeklerin mitolojik ifadesi puer aeternus. Bu türün kadınlarına verilen isim ise puella aeterna, ancak bu yazıda kadınlara değil, "Mr. Nice Guy" yazısının ardından gelmesi nedeniyle erkeklere değinmek istiyorum.
Robert Bly, "Iron John" kitabında aslında tamamıyla bu konuyu ele alıyor. Kitapta, erkek çocukların böyle bir toplum içerisinde yetişkin erkekliğe erişme ihtimallerinin çok düşük olduğunun altını çizerken aynı zamanda da "yumuşak erkekler" diye nitelendirdiği bu erkeklerin analizini yapıyor ve konunun toplumsal yankılarını incelikle sunuyor. Bly'ın dışında Connie Zweig ve Steve Wolf da "Romancing the Shadow" da aslında dünyaya farklı ve özgürlükçü bir bakış açısı kazandırıp sistemi daha faydalı ve işlevsel kılabilecekken gölgelerinin farkında olmayan ve puer arketipi taşıyan erkeklerin özelliklerini ve hikayelerini oldukça detaylı şekilde ele alıyorlar. Ben de bu kitapların ışığında kendi gözlemlerim, hissiyat ve görüşlerimi ifade etmek istedim.
Kim bu erkekler?
Çoğunlukla "anasının oğlu" diye etiketlenen, ayrılık, ölüm ya da iş nedeniyle babanın olmadığı hanelerde büyüyen erkekler. Otorite ile sorun yaşayan, hayatın içerisinde yürürken yaşam amacını bulmakta zorlanan, annesinden kopamayan, kadınların duygusal çalkantıları karşısında eli ayağına dolaşan, "kurtarıcı" rolünü kendine görev edinen (annesini ya da kardeşini, eşini kurtarmaya çalışan), ruhsal arayış içerisinde hayatını geçiren, duyguları gereksiz bulan ve duygularını bastırmaya oldukça yatkın, kendisini bir ilişkiye ya da işe adamakta zorlanan, gücü hissedebilmek ve elinde tutmak için bedenini, duygularını, zihnini, kısacası kendini ve hatta başkalarını kontrol etmekten başka çaresi olmadığını düşünen, yaşlanmaktan ve aciz olmaktan korkan, gençliği ve güzelliği takıntı haline getiren erkekler.
Onlar dünyevî hazların kendi ruhsal yolculuklarını zedeleyeceğini düşünür, dinî bir yolu seçer ya da meditasyon ile zihinlerini, düşüncelerini terbiye ederek ebedî huzura kavuşacaklarına inanırlar. Onları aşramlarda, yoga stüdyolarında, camilerde ya da kiliselerde bulabilirsiniz. Onları psikedelik partilerde, dergahlarda ya da "yollarda" bulabilirsiniz. Rüyalarında genellikle uçtuklarını gören bu erkekler sistemin içerisinde yer almamak ya da "babasının oğlu" olmamak adına kendi potansiyellerini, armağanlarını dünya ile paylaşmamayı tercih ederler.
Puer arketipine edebiyat dünyasında Küçük Prens ve Peter Pan'da rastlıyoruz. Daha saf bir hayatı düşleyen pilotun Küçük Prens ile buluşması ya da büyümeyi reddederek ara bir dünyada kendi ruhsal yaşamını yaratan Peter Pan puerarketipinin mükemmel iki örneği olabilirler. Bu iki karakter dışında başka bir puerarketipi ise Don Juan. "Mükemmel"in peşinde koşan bu kişiliğin kadınlar, yani cinsellik aracılığıyla sonsuz gençliği ve enerji kaynağını araması da yine bir gerçek dışı arayış halini alıyor. Tatmin olunamayan bir hayat, daimi bir arayış ve dünyayı ve gerçekliği görmeyi reddeden bir varoluş.
Biz bu erkeklere 1960'lar itibariyle daha da çok rastlamaya başladık. Feminist akım ile birlikte geleneksel sert erkek mizacı yerine "yumuşak" bir mizacı seçen, dünyayı ruhsal bir aydınlığa taşımanın önemini vurgulayan, doğayı koruyan, yenilikçi ve sanatsal akımları besleyen erkekler bunlar. Aslında aydınlıklarıyla dünyayı sevgi dolu bir yer haline getirmek için kalpten hizmet edebilen, armağanları pek çok olan erkekler bunlar. Bu erkekler sanatçı, bu erkekler müzisyen, bu erkekler ruhsal lider ve bu erkekler yazar ve şair. Ruhsallığın derinliğini, "ilahi" bir hayatın olasılığını bize gösteren erkekler bunlar. Evet,aydınlık yanları ile dünyaya ışık tutan, ancak karanlık yanlarını görmedikleri müddetçe kendi sonlarını hazırlayan erkekler. Sadece "aydınlık"ta nefes almaya çalışarak yarım bir hayat sürdürmeye çalışan erkekler. Sisteme karşı olmak uğruna gerçekliklerini, potansiyellerini toprağın altına gömen erkekler. Dünyaya barış getirmek için bu potansiyellerini paylaşmak yerine "görünmez" olmayı seçen erkekler. Ya da babalarına kendilerini kanıtlamak ve kadınları kurtarmak uğruna kendilerini ateşe atan erkekler. Gölgelerini mahzende tutmaya çalışan erkekler bunlar. Gölgeleriyle yüzleşmekten korkan erkekler.
Puer her daim yükselmeyi arar. Onun için özgürlük vazgeçilmezdir. Ruhsal olarak, maddesel olarak ya da zihinsel olarak sürekli yükselmelidir. Dünya onun için tehlikeli bir yer halini alabilir. Para konusunda olumsuz inançları olmayabilir. Para da onun için bir "yükselme" aracıdır ve bu yükselmenin ucu bucağı yoktur. Yani aslında sadece ruhsal bir yükselmeyi hedeflemiyor olabilir, dünyevî görünen her şeyin de ötesine geçmeyi, "tanrısal" gücü elde etmeyi isteyen bir karakterle karşı karşıyayızdır aslında ve bu karakterinin iç sesi ona daima şöyle der:
"Yetersizsin."
Ve bu sesi duyan erkekler ruhsal ya da maddî "başarı" uğruna nasıl lider olacaklarını unuturlar. Nasıl karar vereceklerini, hayatın akışı içerisinde nefes alırken nasıl aktif rol alabileceklerini unuturlar. Kısacası onlar "ehlileştirilirler". Bu erkekler dışarı dünyadan, annelerinden, babalarından, öğretmenlerinden, patronlarından, ruhsal liderlerinden, gurularından, eşlerinden ve hatta çocuklarından "Yetersizsin," mesajını alırlar ve kabul görmek ve içsel huzurlarını elde etmek adına "ehlileşir", kendi vahşi özlerini, potansiyellerini, kendileriyle olan bağlantılarını yitirir ve kendilerini, aslında dışına çıkmak istedikleri sistemin tam ortasında buluverirler. Bu, kendilerini sabote etme yollarıdır. Bu, kendi gölgelerinin bilinme çabasıdır. Bu, karanlıklarının hükmetme stratejisidir.
Marie-Louise von Franz ise puer arketipinin karanlık yanını çocuksu ve köklenmemiş olarak ifade ediyor[1]. Ona göre bu erkekler bağlanmaktan kaçan, sözlerini tutamayan ve hedeflerine ulaşmakta zorlanan erkekler. Bunun nedenini ise annelerine bağlı olmalarına bağlıyor. Marie-Louise von Franz'a göre bu erkekler hayatlarına dair önemli seçimler (özellikle ilişkileri ve şehir/ülke değiştirme ile ilgili) yaparken zorlanıyorlar ve bunun ardında da annelerini terk etmekten korkmaları ya da onu üzme korkuları yatıyor. Tabi bu noktada bu erkeklerin annelerinin de kocasız olduklarını düşünürsek ve kocaları yerine oğullarını koydukları gerçeğini göz ardı etmezsek bu sonuç da oldukça olası. Bu erkeklerin anneleri oğullarını "eşsiz ve özel" görerek aslında çok büyük bir kötülük yaptıklarının farkına varmazlar, zira bu erkekler annelerinin bu beklentilerini hiç bir zaman karşılayamayacaktır. Gölgelerinin, puer arketipinin farkına varmazlarsa hayatları boyunca anneleri ve sonra da eşleri için özel ve mükemmel olmaya çalışarak mutsuzluğu kovalayacaklardır. Bu erkekler için "özel" kelimesi gerçekten de büyük önem taşımaktadır. Kendilerini özel hissetmek için toplum içerisinde farklı ve öne çıkan, alışılmadık mesleklere yönelir, "farklı" insanlarla dostluklar kurmaya çalışırlar. Partnerlerini de "sıra dışı" insanlar arasından seçerek kendilerini toplumda "özel" bir yere taşımaya çalışabilirler. Bu yönelim aslında puer arketipini taşıyan erkeğin kendini dünyadan ve toplumdan soyutlama girişimidir ve çoğunlukla da bunun farkında değildir. O özeldir.
Puer arketipinin diğer bir konusu da sınırlardır. Bu arketipi taşıyan erkeklerin sınırlarla ilgili sorunlar yaşadığını söyleyebiliriz. Özellikle de kadınlarla ilişkilerinde (arkadaş ya da eş fark etmez) sınır çizmekte, kendi alanlarını korumakta zorluk çekerler. Puer arketipi taşıyan spiritüel "Yeni Çağ" erkekleri için bu durum daha da farklıdır: Sınırlar gereksizdir. Onları gecenin bir yarısı eski sevgililerini teselli ederken ya da kendi içlerinde güçlü hissetmeseler dahi kadınlara duygusal ve maddi destek sunarken bulabilirsiniz. Onlar "Mr. Nice Guy" (Bay İyi Adam) rolünü çoktan üstlenmişlerdir. Dünyanın "iyi adamlar"a ihtiyacı vardır ne de olsa. Bu erkekler kadının sunduğu feminen ve esrik enerjiye bağımlı olabilir, aynı İcarus'un güneşe çekildiği gibi kadınlara çekilebilir ve sınırlarını bilmeyerek kendi kanatlarını yakabilirler. Kadının enerjisine tutulurlar ancak kadını canlı kılan enerjinin erkeği sarsabileceğini unuturlar.
Puer arketipini edinen erkeklerin tatmin olabilmeleri ya da aradıkları huzuru gerçekten bulabilmeleri için ciddi ve katı bir yapıya dönüşmeleri, yani senexarketipine bürünmelerine gerek olmadığını söylüyor Zweig ve Wolf. Amaç, arketipten kurtulmak değil, kişinin gelişimine katkıda bulunacak şekilde dengeli ve gerçek bir içsel alan oluşturmaktır. "Shadow Work" bunun için kullanılan araçlardan biri. Amaç, sahiplenmiş olduğumuz karakterlerin ya da arketiplerin farkında olmak ve her bir iç sesin (karakter ya da arketipin) mesajını, derin ihtiyaçlarını görmek ve hayata sunabileceği katkıları, yani armağanlarını bulabilmek. Gölgeler sisteminde çocukluğumuzdan itibaren edindiğimiz karakterlerle birlikte derin bir keşfe çıkılıyor ve her bir sesin kendisini ifade etmesine fırsat veriliyor. Bu sayede, çocukluğumuzda aslında hayatta kalmak için geliştirdiğimiz ve yetişkin hayatımızda bize destek olmak yerine köstek olan stratejiler (gölgeler/arketipler/sesler) açığa çıkıyor. Bu sayede karakterlerin bizi sabote etmesine izin vermediğimiz, ama onların mesajlarını duyarak yeni anlaşmalar yapabildiğimiz bir hayat kurmaya başlıyoruz[2]. Puer arketipinin de armağanlarını bu dünyaya sunabilmesi için kendi gölgeleriyle yüzleşmesi, potansiyellerini gerçekleştirmek için gücünün farkına varması önemli diye düşünüyorum. Zira puer, aynı bir çocuğun hevesi ve enerjisiyle dünyaya yenilikçi düşünceyi, farklılıkları, çeşitliliği, hayalleri, umutları ve yaratım gücününü getiriyor.
Didem Çivici - Copyright ©2017
Wild Woman Academy Kurucusu ve Eğitmeni
YORUMLAR