Reis ve Başbuğ kendi aralarındaki pazarlıkta erken ya da baskın seçimde anlaşırlarsa durum daha tehlikeli.
Tamam, elbet bir gün seçim olacak. Bu sonbaharda ya da önümüzdeki ilkbaharda olursa “baskın seçim” denecek, 2022 sonbaharına kalırsa “erken seçim” denecek. Olağan seçim için AKP Reisi’nin birkaç kez tekrarladığına inanırsak, ki buna inanmamız için herhangi bir geçerli sebep yok, 2023 sonbaharını bekleyeceğiz.
Hangisi olursa olsun, seçim olacak diye AKP Reisi’nin ve onun koltuk değneği MHP Başbuğu’nun oturup “Bakalım sandıktan ne çıkacak” diye bekleyeceklerini aranızda uman yoktur herhalde.
Eğer Reis ve Başbuğ olağan seçimde karar kıldılarsa ya da kılacaklarsa önlerinde epey zaman var demektir. Seçim Kanununu işlerine geldiği gibi değiştireceklerdir.
Dar bölge sistemi, sandıkların birleştirilmesi, uzak (ya da yakın) köylerin ilçe ya da belde merkezlerinde oy kullanmalarına ilişkin KHK’larla; sandık kurulu tutanakları olumsuz sonuç gösteriyorsa, il seçim kurullarında, olmazsa YSK’da “yeniden sayım” dümeniyle sonucun AKP – MHP ittifakının seçim zaferine dönüştürülmesi…
Bunlar ilk ağızda akla gelenler. Yani seçimden yenik çıkmamak için yasal ya da yasa dışı her yolu ve yöntemi deneyeceklerdir. Daha da ileri gidersek, Kürtlerle ve onların partisi HDP ile –mesela- Abdullah Öcalan’ın uygun bir hapishaneye nakledilmesi ve avukat, akraba, eş dost ziyaretine izin verilmesi gibi ucuz şartlar karşılığı oy desteği istemek gibi kirli pazarlıklara bile oturabilirler; sonuçta sert duvara çarpacaklarını bile bile bunu deneyebilirler.
* * *
Reis ve Başbuğ kendi aralarındaki pazarlıkta erken ya da baskın seçimde anlaşırlarsa durum daha tehlikeli. Çünkü Seçim Kanunu’nu değiştirerek siyaset bezirganı kurnazlığı ile seçimi kazanma olasılığı ortadan kalkıyor. Seçim kanununda değişiklik ancak bir yıl sonra yürürlüğe giriyor.
Bu durumda sanırım öncelik YSK’yı tümüyle sağlama bağlamakta. Hatırlayın İstanbul Büyük Şehir Belediyesi seçiminde, seçimin tekrarlanması talimatı YSK’ya ulaştığında tekrar kararı 7’ye 4 oyla alındı. Başkan başta olmak üzere bu dört üyenin yukarıya ya da aşağıya doğru şutlanıp yerlerine sağlam ve talimatlara sımsıkı uyacak üyeler atanması ilk adım olacaktır. Çünkü muhalefetten ya da barolar gibi kurumlardan gelecek itirazlarda son sözü YSK söyleyecek. YSK bir yüksek yargı kurumu sayıldığı için kararları kesin.
YSK’ya haksızlık ediyor olabilir miyim?
Mümkün, ama bugüne kadarki sabıka kayıtları beni bu konuda kuşkucu kılıyor ve galiba haklıyım.
Tabii salt YSK operasyonu ile seçim kazanılmaz. Başka fetbazlıklara da ihtiyaç olacak.
İlk ağızda aklıma gelenler, başta HDP’liler olmak üzere muhalefetin ağır topları ile ilgili TBMM’de bekleyen dokunulmazlık dosyalarının bir an önce işleme konup, Meclis’te “kaldır indir” oylaması ile dokunulmazlıklar kaldırıldıktan sonra da hızlandırılmış bir yargılama ile kişi olarak, hatta parti olarak seçime katılmalarının önlenmesi…
Kesinlikle kendine bağlanmış ve milim sapma gösteremeyecek yazılı ve görsel medya ile benzeri görülmemiş bir karalama kampanyası başlatılabilir. Mesela “CHP ve İYİ Parti Kürtlerle pazarlığı bağladı. İşi sağlama bağlamak için filanca ve falanca Kandil’e gidip Murat Karayılan ve Sabri Ok’la müzakere ettiler ve anlaştılar” gibi asparagas haberler ha bire tekrarlanır ve Joseph Goebbels’in “büyük yalan” tekniği kazanır, yani “Ne kadar çok sık tekrar edilirse o kadar çok kişi inanır” kuralı geçerli olur.
Bu “büyük yalan” benim aklıma gelendi. Benim aklıma gelemeyecek daha nice “büyük yalan”lar seçim öncesinde tezgâhlanır ve kuşkunuz olmasın, etkisi olur. Çünkü Saray’a bağlanmış medya başka hiçbir ülkede görülmeyecek oranda büyük. Meslek dilinde buna “organ medya” denir ve aslında bir küçümseme, hatta bir hakaret içerir. Gel gör ki o medya kanallarının elebaşlarının küçükseme de, hakaret de umurlarında olmaz.
* * *
Peki bütün bunlar da Reis’in ve Başbuğ’un amaçladıkları sonucu vermez, mesela İBB’de tekrarlanan seçimdeki gibi ezici bir sonuçla muhalefet kazanırsa ne olur?
Bilmiyorum.
Ama seçimi geçersiz kılmak için denenebilecek her şeyi deneyeceklerine kuşkum yok. Salt Reis ve adamları, Başbuğ ve tayfası değil, tarikat liderleri, çeteleşmiş müteahhitler, taşra kentlerinde orta boy, kasaba ve beldelerde küçük boy avantalarının kesileceğini gören ahlak düşkünü siyaset erbabı seçim sonucunu geçersiz kılmak için kolları sıvarlar.
Ne mi yaparlar?
Sormayın. Cevap vermeyeceğim.
Bu yaştan sonra Silivri’de volta atmaya niyetim yok.
YORUMLAR