GÜNÜN YAZISI

GÜNÜN YAZISI

[email protected]

DÜNYAYI PARANIN DEĞİL İNSALIĞIN İDARE ETMESİNİ İSTEYENLERE

24 Şubat 2017 - 17:18


Yazar : TOLGA YARICI

Dünyayı paranın değil, insanlığın idare etmesini istiyorsak, daha fazla “bilmeli”, daha fazla mücadele etmeli ve karar alıcıların bütün süreci şeffaflaştırmalarını sağlamalıyız. Ayrıca, alınan kararlar doğrultusundaki uygulamaların gerçekten etik olup olmadığını takip etmeliyiz çünkü Frank Easternbrook’in Daniel Fishel’le birlikte kaleme aldığı bir makalede söylediği gibi: “Sadece insanlar ahlaki yükümlülükler taşımaktadır. Şirketler, bir binanın, bir kuruluş çizelgesinin ya da bir sözleşmenin taşıyacağından da fazla ahlaki yükümlülük taşımazlar.”



Yüzyılı aşkın bir süredir şirketler; devletleri, politikacıları, uluslar arası birlikleri, lobileri yapılandırarak yâda kontrol ederek dünya siyasetine yön veren en önemli aktör haline geldi. Ticari kaygılarla uyguladıkları baskının altında ezilen omurgasız siyasetçilerin iradelerini kontrol etmeyi sağlayacak gücü elde ettiler. Paranın tehdit unsuru oluşturmadığı zaman ve statülerde ise onu bir ödül unsuru olarak kullanmayı bildiler.









Joel Bakan






Çıkarlarının insan hayatından, çevremizden, doğadan, uluslardan ve her şeyden önemlisi “gelecek”ten daha önemli olduğuna inanmaları, önlerine çıkan tüm engelleri aşma konusunda saldırganca bir tavır takınma cesareti verdi onlara. Bu cesur saldırganlık, yozlaşan ve daha da yozlaşma adına hiçbir kaygı gütmeyen şirketlerin karşısında durmayı güçleştiriyor. Zaten bahsi geçen karşı duruş için gerekli toplumsal desteği bulmak da oldukça zor; çünkü şirketler neredeyse tüm toplumun düşünce ve davranışlarını yönlendirebilecek kudrete sahip. Kendimize ait olduğunu düşündüğümüz pek çok kararın zemini bu şirketler tarafından hazırlanıyor. Dahası hangi “iyi”ye el atılsa ve ona zarar verildiği öne sürülse; “sosyal sorumluluk” adı altında bu “iyi”yi üstlenen başka bir şirketle karşılaşılıyor. Verdikleri onca zararın diyetmişçesine yapılanlar aslında göz boyamaktan başka bir şey değil. Bugün neredeyse tüm petrol şirketlerinin bir ekolojist hareketi destekliyor olmaları başka türlü nasıl açıklanabilir? Zehirli atıklarını nehirlere bırakan, kamuya açık toprağa gömen havayı kirleten bir şirketin kalkıp engelli çocuklar adına başlatılan bir girişime sponsorluk etmesinde samimiyet aranabilir mi?



   Joel Bakan, Şirket adlı kitabında büyük şirketlerin dünyamıza verdiği zararı –isim vere vere –işliyor. Alanında yetkin pek çok kişiyle yapmış olduğu görüşmeleri, kişisel yorum ve analizlerine destek olarak sunuyor. İçeriğinde, şirketlerin işledikleri suçlardan, aldıkları cezalara değin derinlemesine bilgi veren kitap, sitem dolu bir üslupla kaleme alınmış. Her satırda hayret duygusu ve olan onca şeyden bu kadar habersiz olmanın hayıflanmasını yaşatıyor insana. Yazar, milyarlarca doları bulan cezalara, ölümlerle sonuçlanmış kazalara rağmen uygulanmasından taviz verilmeyen “daha çok kazanma ilkesi” in nasıl da tek geçerli kural olduğunu üzerine basa basa anlatıyor.







Joel Bakan - Şirket - Ayrıntı Yayınları 215 sayfa






   Kitapta, bazı şirketlerin tarihsel serüveni “Şirketin Egemen Konuma Yükselişi”, kazanmaktan daha önemli olan tek şeyin daha fazla kazanmak olabileceği “Her zamanki İş”, ahlaki ya da insani hiçbir şeyin ön planda tutulmadığı “Dışsallaştırma Makinesi” bölümlerinde etraflıca değerlendiriliyor. Bir okuyucu olarak benim için esas can alıcı nokta ise dördüncü bölümde ele alınan şirketlerin politikacılar üzerindeki etkilerine dair anlatılanlar. Doğrusu ülkenin refah düzeyinin artırılması ve toplumun genel çıkarlarının korunması adına seçilen temsilcilerin ya da birkaç zenginin, şirketin taleplerinden ibaret politikaları uygulamaları konusunda verilen örnekleri okumak oldukça sarsıcıydı. Bölüme verdiği isim de pek manidar ve etkileyici: “Demokrasi LTD”…

“Sınırsız Sorumsuz Şirketler” diye başladığı beşinci bölümde ise özelleştirmelerin, insanların karşılarında gerçek sorumluları bulmakta zorlanmasına neden olduğunu; özelleştirilmiş olanın, kamunun olandan çoğunlukla daha iyi olamayacağını ve kamunun, kendine ait olana karşı hak talep etmek konusunda sorumlu bir devlet mekanizmasının varlığının ne kadar önemli olduğunu vurguluyor. “Hesaplaşma” adını verdiği son bölümde ise iyimser ve umutlu olduğunu belirterek çözüm önerilerini sıralıyor.



Dünyayı paranın değil, insanlığın idare etmesini istiyorsak, daha fazla “bilmeli”, daha fazla mücadele etmeli ve karar alıcıların bütün süreci şeffaflaştırmalarını sağlamalıyız. Ayrıca, alınan kararlar doğrultusundaki uygulamaların gerçekten etik olup olmadığını takip etmeliyiz çünkü Frank Easternbrook’in Daniel Fishel’le birlikte kaleme aldığı bir makalede söylediği gibi: “Sadece insanlar ahlaki yükümlülükler taşımaktadır. Şirketler, bir binanın, bir kuruluş çizelgesinin ya da bir sözleşmenin taşıyacağından da fazla ahlaki yükümlülük taşımazlar.”

YORUMLAR

  • 0 Yorum